Sunday, May 31

hep tek içerim ama bugün duble koy

şerefsizim maçtan önce dedim
holoskoyla toramana yakışır şampiyonluk golleri dedim!


ŞAMPİYON BEŞİKTAŞIM!

Thursday, May 28

30 olmadan 40ımda mıyım?

aslında bu kendini yaşlı hissetme postunu, baktığınızda "manyaq eğlendik olm o gece" hissi yaratan ama aslen hiç de öyle olmayan -çünkü bloglarda nedense normal günleri bile öyle bir yazıyoruz ki zannedersiniz eğlenceden öldük- bir fotoğrafla süslemeyi düşünüyordum ancak son zamanlarda öyle bir fotoğrafım bile olmadığını farkettim. ki ben özellikle çalışmaya başladıktan sonra şöyle bir tribe girdim: yorgun olsam, ertesi gün işe falan gidecek olsam bile gece çıkma planı yapıldıysa ertesi günün kabusa dönüşeceğini biliyor olmama rağmen gidiyorum. "mal mısın, kime neyi ispat ediyorsun?" diyenlere cevabım "evet malım, kendime yaşlanmadığımı ispat etmeye çalışıyorum" olacaktır. evden işe - işten eve bir yaşam tarzına geçmek için çok erken olduğunu düşünüyorum zira. ha böyle düşünüyorum da ne oluyor, salı gecesi ankara'nın güzide gitaristlerinden alper arkadaşımızın başı çektiği bir grubun 'canlı karaoke'sine gitmek üzere plan yapıp (evet müthiş fikir, onlar sahnede çalıyor sen çıkıp söylüyorsun, tam da şu postta bahsi geçen hazları yaşatacak cinsten ama tek falsosu overall denen denyo mekanda olması) kendimi pijamalarımla kadim dostum aycan'ın evinde family guy izlerken buluyorum. nedir bunun sebebi, öldük de ağlayanımız mı yok diye düşünürken cevap dışarda sigara içerken kulak misafiri olduğum öğrencilerimden geldi. emre isimli bir arkadaşlarından bahsederken şöyle bir cümle kurdular: "emre büyük bir de oğlum, 86lı mı 87li mi ne". şunu duyup da yapılabilecek tek şey, an itibariyle bilgi üniversitesinde çalışan bir meslekdaşımın tömerhanede çalışırken kendisine "biz burada ingiliz ingilizcesi öğreniyoruz ama siz amerikan kültürü ve edebiyatı mezunusunuz hocam?" diyen öğrencisine attığı "oh my god" bakışını atmak ve koşarak ortamdan uzaklaşmak sanıyorum. arz ederim.

Monday, May 25

light up the sky like a flame

cumartesi günü yapacak daha mantıklı bir iş bulamadığımızdan kadim dostum aycan'la nada'ya gitmeye karar verdik. yalnız akşama doğru başlayan sağanak yağış şekerden yapıldığını zanneden gençlerimizi korkutmuş olacak ki tunalı baya boştu. "kışın sanki dışarı çıkılmıyor mu?" diyenler olacaktır ancak sanıyorum kendini koşullamakla alakalı, havanın güzel olması bekleniyorsa ama bok gibiyse ortamlar pek boş oluyor. nada'nın o boş hallerini daha çok sevdiğimizden memnun olduk, geçtik içeri siparişimizi verdik, karnımızı doyurduk, biraları götürdük, gecenin ilerleyen saatlerinin planını yaptık ve saat 11'e doğru nada'nın kalabalıklaşması ve asıl gideceğimiz mekandan önce bir pit stop da bien'de yapalım kararı neticesinde ben hesabı ödemek için bilgisayarımsı şeyin yanına gittim. adisyon ayrıntılarının yer aldığı bir tablo duruyor ekranda, işte masa no kim ilgilendi ne yediler falan filan. bir ne 'açıklama' kısmı var. ekrana bir baktım orada büyük harflerle "VOODOO GIRL" yazıyor. büyük harflerle diye belirttim ki kendi kendime çıldırdım bağırıyorum sanmayın. ben tabi jelatin hanımın kankası, bizim masamızla ilgilenen derya hanım ile gözgöze geldim, bu nedir nedim, o da bana "siz bilmeseniz de biz sizi biliyoruz" dedi. işte o saniye kendimi nasıl ünlü bir gurme gibi hissettim, nasıl götüm kalktı kelimeler kifayetsiz. onur baştürk kimmiş ulan, voodoo girl geliyor!



lütfen ama, işimle anılmak istiyorum!

la bebe!

bir daha holoskoma bulaştığını görürsem..



..rüştü abin bile kurtaramaz seni elimden haberin olsun.
yürü git şimdi.

Saturday, May 23

come again?

geçen ilhan'ı davet ettik, geldi.

yarın da sen gelsen?

Thursday, May 21

ölüsünden bile korkmak

abdullah gül cumhurbaşkanı adayı olduğunda "Doğrusunu isterseniz 'Göbeğini kaşıyan adam'ın zaferidir bu. Taa genel seçimlerde kararı o verdi. Çocukları için aydınlık Türkiye isteyenler meydanlara dökülürken, o uzakta bıyık altından güldü, göbeğini kaşıdı ve dinci devletin yolunu açtı... Abdullah Gül tam ona göredir. Zaten onun cumhurbaşkanı olacaktır. Benim değil..." demişti bekir coşkun. gül, kimlerin cumhurbaşkanı olduğunu, kimlerin olmadığını türkan saylan'ın cenazesindeki korkak tavrıyla bir kez daha belli etti. atatürk'ün adından bile korktukları ankaradaki atatürk kültür merkezi metro durağının ismini 'kültür merkezi' yapıp, aldıkları tepkiler sonucunda 'atatürk'ü eklemelerinden belliydi; ancak diyelim ki onu yapan bir belediye başkanıydı ve politik duruşunu bu kadar net belli etmesi, hele de söz konusu insancık i.melih olunca, beklenebilirdi. peki toplumun her kesimini 'kucaklama' sözleriyle gelen bir cumhurbaşkanı neye güvenerek bu kadar net bir duruş sergiliyor, işte onu bilemiyoruz. biliyoruz da bilemiyoruz. burası türkiye.

Wednesday, May 20

Ryan Phillippe

voodoo girl's "drop-dead gorgeous" series vol. 23



Jenna Elfman

voodoo girl's "women I would definitely do" series vol.14



Tuesday, May 19

Ich trinke Schampus mit Lachsfisch!

* dün başıma trajikomik bir olay geldi. dizimin sadece bir parmak üzerinde bir etekle ankamall'a gitmek üzere dolmuşa bindim. tam inmek için ayağa kalktığımda arkamda oturan adamın cep telefonuyla bacaklarımın resmini çekmeye çalıştığını farkettim. yani bana öyle geldi, kesin olarak anlamış olsam tam da emniyetin karşısındayız herhalde karakollarda falan sabahlardık. hayır bacağımın görünen kısmı dizden aşağısı, zaten kucağımda torbalar falan vardı ordan bi frikiğim yok biliyorum. alta sokup daha üzerleri çekebilecek bir pozisyonu da yok adamın. dizimden bileğime kadar olan yerime bakıp 31 mi çekecek amaç bu mu? (ta ne zaman kadınların maruz kaldığı tacizlerle ilgili bir yazıma 'hmm çok güzelsin ya ondan oluyordur' gibi yorumlarla gelenler bunu da bacaklarım çok seksi imajı vermek için yazdığımı düşünebilirler, hazırlıklıyım) burdan sapıklık derecesine vakıf olamadığım adama seslenmek istiyorum: bacaklarımı çok beğendiysen götüne sokayım tam olsun, en azından daha sekse yakın bir tecrübe yaşarsın. ya havle.

* geçenlerde 99 senesinde tutmaya başladığım bir defter buldum kitaplığımı karıştırırken. içinden günlük kıvamı yazılmış sayfalarla birlikte abuk subuk eskiden kalma yazılar, şarkı sözleri, eski sevgilimin bu güne kadar haberdar olmadığım bir yazısı, ders programları, leeds united'ın o zamanki kadrosu falan çıktı. o kadar alakasız yani. bir sayfaya ise cenazemde istediklerimi yazmışım. sene 2000. tabutuma beşiktaş bayrağı, atatürk anadolu lisesi flaması mı ne denir ona işte ondan bir de 13 numaralı basketbol formam serilsin istemişim. tabutta çıplak olmak istemiyorum, bir de yanıma içinde sevdiklerimin benim için yazdıkları şeyler barındıran bir defter konulacakmış (ben çok yakın zaman kadar tabutla gömüldüğümüzü sanıyordum, o yüzden şaşırmayalım). dini herhangi bir öğe istemiyorum, dua istemiyorum, sadece alkış istiyorum. asıl götümün kalkıklığına gelin: mezar taşımda şu yazsınmış "hayat bir filmse, başrolünü kaybetti. şimdi yardımcı oyunculara başarılar". kafalara gel. baya güldüm ben buna, siz de gülün diye yazdım.

* izlemeye/okumaya alıştığımız bir haber türü vardır ya "türk kızının büyük başarısı" falan diye. türk kızı dediklerinin de babası türktür kendisi bilmemnerde doğmuştur türkçe bilmiyordur bile ve türkiye'den zerre beslenmişliği yoktur. işte öyle zamanlarda neden gurur duyuyoruz hiç anlamam. ezik miyiz? bu ülkenin topraklarında (breh de breh) büyümüş, yetişmiş, eğitim görmüş ve başarılı olmuş bir sürü insan var. sırf oluşmasına yardımcı olan spermler türk diye neden kendimize pay çıkartıyoruz o başarılardan anlamak mümkün değil.

* böyle anketimsi şeyler olur ya bi ucu çok katılıyorum diğer ucu hiç katılmıyorum. ortada da fikrim yok/bilmiyorum gibi bir şey vardır. işte ben bilmesem, karar veremesem, fikrim olmasa bile elim o ortaya gitmiyor ya. böyle cibiliyetsiz hissediyorum kendimi onu işaretleyince. işaretlemiyorum o yüzden. yanlış verilere yol açıyor olabilirim yani, bilim affetsin.

* biri bana tükürme psikolojisini anlatsın. futbolcularınkini falan demiyorum, mesela kavga anında falan tüküren insanlar vardır ya. nasıl bir kafa o? yani nasıl bir sinir "dur şuna bir tüküreyim de aklı başına gelsin!" dedirtir insana. çok komik değil mi ya, biri bana tükürse ben ya gülerim ya kusarım. düşündüm de herhalde kusarım.


are you human or d'you make it up?

normal şartlarda insanlara karşı büyük sevgiler beslediğimden değil ama; bazı insan türlerine karşı nefretim enginlere sığmıyor taşıyor.

best friends forever: bunlar kendini herkesle yakın arkadaş zanneder. bir şekli, biraz olsun 'showbiz' bağlantılı ise -ki sanıyorum istanbulda serdar ortaç'ın kaşçısının sevgilisinin kankasıyla aynı masada bulunmuş olmak bile ünlü tanıma tirplerine girmeye yetiyor- ortamlarda ünlü tanıdıklarından bahsetmenin ötesinde adı geçen her ünlünün yanına "ya o benim çok yakın arkadaşım" cümlesini ekleyiverir. biraz daha 'halka inmiş' versiyonları ise ortamda bahsi geçen herkes için 'ya o beni çok sever' cümlesini kurarak mallığın sınırlarında dolaşır. zira herkesin bir insanı sevmesinin mümkün olmaması, dolayısıyla lafı eden insanın yalancı durumuna düşmesi bir yana; bir anlığına gerçekten herkesin bu insanı sevdiğini kabul etsek bile bu defa da o insanın ne kadar karakter yoksunu olduğunu anlamış oluyoruz çünkü gerçekten dünya üzerindeki herkesle iyi anlaşıyorsanız arkadaş canlısından ziyade yanar döner bir insan olduğunuz aşikardır.

never say never: bunlar her türlü genellemeyi üzerlerine alınıp savunmaya geçer ve atalarımızın 'yarası olan gocunur' lafını boşuna etmediğini kanıtlarlar. kendilerine sorsanız hoşlanmadıkları şey genelleme yapılmasıdır; ancak bu argümanı ortaya koyarken 'işte böyle genellemeler yapan insanlara gıcık oluyorum' genellemesini yapacak kadar şuursuzdurlar. vücut geliştirme işine obsesif bir biçimde yaklaşan adamların üzerimde yarattığı izlenimi paylaştığım postum bu tip çıkışlara sebep olmuştu örneğin. o postu okuyup da sinir krizlerine girerek ağzından köpükler çıkartan erkeklere benim blogumdan ziyade penis büyütme maillerini dikkatle okumalarını tavsiye ediyorum.

I am the king of the world: bunlar bloglardan tutun iş yerlerine kadar hayatın her alanında görebileceğimiz, kendini kaba tabirle bir bok zanneden yumuşatılmış tabirle inanılmaz ciddiye alan insanlardır. blogger versiyonları hürriyet falan gibi bir gazetede köşe yazarlığı yaptığını zannederek 'milyonlara' ulaşıyor olmanın verdiği gazla şeyh gibi takılır. müthiş bir kitlesi olan bu yazarlar genelde gündem değiştirmekle ve kitap yazmakla meşguldürler. işyeri versiyonları ise saçma sapan bir sıfatla saçma sapan bir işin başına getirildiğinde şirket sahibi gibi takılmaya başlar ve onun yaptığı iş olmasa dünyanın sonunun geleceğine kendisini inandırmayı başarmıştır.

türk örf gelenek anane babanne: bunlar sabah programlarıyla iyice gün yüzüne çıkan, kendine ait bir fikir edinmekten uzak, söylediği herşeyi türk örf ve adetlerine bağlayan insan tipidir. genelde yaşlı teyzelerden oluşuyormuş gibi gözükmeleri sizi aldatmasın, aslında herkesin içinde bu insancıklardan olma ihtimali vardır. en beklemediğiniz insan bile, örneğin apartmana erkek arkadaşıyla birlikte giren bir kızı görünce bakışlarını değiştirebilir, sorsanız 'türk örf ve adetleri'nden aldığı güçle ayıplama hakkını kendinde bulur. bunlar sürüden ayrılırsa kurtların onu kapabileceğinden korkan, düşünmekten aciz, şereften yoksun insanlardır özlerinde; gel gör ki bu ülkede namus onlardan sorulur.

iffetli orospular: bunlar 'gizli olduğu müddetçe sorun yoktur' felsefesini benimsemiş, kapalı kapılar ardında her türlü ahlaksızlığı yapıp şeklen bunları üzerlerinde taşımadıkları için toplumda rahatlıkla kabul gören insanlardır. ünlülerde de esra ceyhan gibi örnekleri bulunur. bir üstte tarif edilen grup bunları pek sever, gül gibi geçinir giderler. insan olmanın değil insan gibi görünmenin prim yaptığı her yerde bulunabilirler.

"insanları sevmiyorum anlıyor musun?
şimdi gidip şebnem ferah dinleyeceğim..."

Gargamel Özkan

Monday, May 18

kaybettik


foto trofolodan.

Saturday, May 16

groove master

yıllarca "kenan'ın sahnesi çok iyi abi" laflarıyla kandırılmış bir gencin gerçeği buluş hikayesidir.


malum, şenlik zamanı. ben de dün eski okulum hacettepedeydim. elimizde pet şişelere doldurulmuş vodkamız teenagerlık yaparken sahneye önce almanca rap yapan bir takım çocuklar çıktı. "almanyalı sen türksün" diye bağırmamıza yol açacak kadar sıkıcı geçen saatlerden sonra, türk insanının batı özentiliğiyle inkar edemeyeceği sulukule ruhunu birleştirmeyi akıl ederek parayı bulan dolapdere big gang sahnedeydi. ki ben o esnada hacettepeli kartallarla meşale yakmaya çıktığımdan konsere çok vakıf değilim. derken saatler 11buçuğu gösterdiğinde -diyeceğim ancak etkili olur diye yaptım tam saati hatırlamıyorum- kırmızı takımıyla alev topu modunda bir BEDÜK geldi ki sahneye, aman aman. konu bitmiş haberimiz yok. o nasıl bir sahne enerjisi, o nasıl bir performans. saygıyla selamlıyor, bundan sonra hiç bir if konserini kaçırmayacağıma and içiyor ve franz ferdinand - this fire coverını ayakta alkışlayarak şarkının yer alacağı yeni albümü sabırsızlıkla bekliyorum.

Thursday, May 14

revenge is sweet

ya da türkçe söyleyecek olursam sadece bize kalkan sikler şimdi kimin götüne girdiler?

bence senin


beşiktaşımoley!

Monday, May 11

sana çok kızmış olsam da ara beni lütfen

1. cobie smulders açık sahne: pornoyu adabıyla arayan, gizemden, kıyafetli sexten hoşlanan bir arkadaş, hoşgelmiş.

2. adanalı matador kurtar beni: geçenlerde siminya itiraf etti saçma sapan aramalarla bloglara geliyorum diye, bence bu kesin onun işi.

3. nil karaibrahimgil şarkı sözleri seviyorum sevmiyorum hmm haha: ben senin azimle şarkının hmm haha kısmını bile yazmanı sevdim.

4. jelibon dan portre yaptırmak mümkünmü: 'pijamalı jelibon' ve 'barbie kına gecesi' ile birlikte en yaratıcı bulduğum fikirler listeme girmeye hak kazandı bu. müthiş.

5. ilk insanlar sexi nasıl bulmuş: bayılmışlar anlata anlata bitiremiyorlar. hehe nasıl şakam.

6. üniversitelerde ögretmen görmeden öpüşme oyunlari : şişe çevirmenin amfi versiyonu bu herhalde ama biraz geç kalmadınız mı müdür?

7. fame eşek porn: animal pornla celebrity pornu birleştirmiş, öyle her eşek olmaz ünlüsünden ver diyor. eklektik düşünce yapısından ötürü tebrik ediyoruz.

8. pipisi acık kız videoları: 'gizli gayler sanılandan çok mu?' aramasına cevabım budur.

9. pamuk prenses ve 7 cüceler cüceler gökkuşağı renginde: ya asit kafasında ya da gay pornosu arıyor kararı size bırakıyorum.

10. kadin;siciyor: aradaki noktalı virgülün cümleye kattığı anlama dikkat. ne oldu, gücüne mi gitti?

kızma yiğidim, kızma pala bıyıklım

hürriyet'in haberine göre 17 ilde yapılan operasyonlarda piyasa değeri 31 milyon TL olan 8 milyon 500 bin adet korsan ürün ele geçirildi.Sanatçıların katılımıyla basın açıklaması yapmayı planlayan Emniyet Müdürlüğü'nün davetine sadece Şafak Sezer ve Ali Rıza Binboğa katıldı.Sanatçıların gelmemesine tepki gösteren Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, basın toplantısına katılmayarak durumu protesto etti.


buradan hürriyetteki gazeteci arkadaşlara seslenmek istiyorum:
e sormadınız mı ünlülerin yakınlarına, neden ailenizdeki ünlü kişiyi takip etmediniz? sizin ünlü bir tanıdığınız olsa, onu böyle başı boş bırakır mıydınız?

geç de olsa, konuya daha manalı bir bakış için matmazel jelatine buyrun.

Saturday, May 9

kendin yoksun da

bari ruhunu Ankara'ya gönder bugün be İlhan!


erkek okuyucular için ilhan mansız resmi

kadın okuyucular için ilhan mansız resmi

Thursday, May 7

.

yazamıyorum;
çünkü düşünemiyor, konuşamıyor, uyuyamıyor, yemek yiyemiyor, nefes alamıyorum.

Monday, May 4

şuna bi çemkirmem lazım bi saniye

aslında bu blog ödülleri denen saçmalıkla alakalı söyleyecek çok şey var da, "bana ne aq" kontenjanından yazı yazmamıştım bugüne kadar. ama şunu söylemezsem çatlarım: 'kadın blogları' nedir abi? ne demek yani? bilmediğimiz bir şey varsa öğrenmiş olalım da; benim anlayamadığım neden böyle ayrı bir kategori yaratılma ihtiyacı duyuluyor? bunu aşağılayıcı bulan sadece ben miyim?

seneye 'orkidle origami sanatı' blogu açıp kadın blogları kategorisinde oylarınızı bekliyor olacağım blog dostları, esen kalın.

biz inanmıştık

ama siz inanmayınca olmuyor bu işler...

Sunday, May 3

haftasonu tatili hep 3 gün olsa olmaz mı?

şehirde oturan ve bundan memnun olan pek çok ankaralı gibi ben de sosyalliğimi tunalı taraflarında yaşamayı tercih etsem de dün sabah havada güneş görünce yaz geldi zannedip delirerek kendini sokaklara atan kadim dostum ayferin baskılarıyla kendimi park caddesinde buldum. park cadde, şehrin o tarafında oturan insanların anasının amında oturduklarını meşrulaştırma çabalarının bir yenisi olarak çıkmış, i.melihin oğlu osman tarafından yaptırıldığı söylenen bir sokak. özellikle sokak diyorum ki cadde dedik diye bağdat caddesi gibi bir yer zannedilmesin - büyüklük olarak. işte bir takım cafe, restaurant ve bar tipi mekanlar karşılıklı takılıyorlar. biz de bir cumartesi sabahı pijamalarımızla özsüte oturup tatlı yedik, çay içtik ve biz kot giymeye bile üşenirken hanım kızlarımızın ne ara saçlarına maşa yaptırmaya vakit bulduğuna anlam veremeyerek takıldık bir süre.

akşamsa sabah özsütten dönerken dikkatimizi çekmiş olan shakespeare pubda bira içip patates yemeyi tercih ettik ki bana sorarsanız hayat dediğimiz şey bira-patates olabilir. düzeltiyorum; hayat dediğimiz şey bira-patates ve televizyonda barcelona maçı olabilir. park caddeye akşam saatlerinde gitmeyi planlayanlara tapsden sonraki önerim spr pub.

bu iki zaman diliminin arasında kalan süreçteyse başıma gelen en güzel şey nihayet kendime adidastan erkek mayo şortu almamdır ki bu olayı böyle tarif etsem de bazen senede sadece 1 hafta kullanacağım şeyler için neden bu kadar özen gösterdiğimi anlayamıyorum. sonra da estetik kaygıları yüksek bir sefa pezevengi olduğumu hatırlayıp tüm sorularıma cevap buluyorum.

bugün üzerimde günün anlam ve önemini dikkate aldığımızda şaşkınlıkla karşılanması gereken bir sukunet var, hayırlısı.