Thursday, September 27

Sunday, September 23

mushroom cloud of casual

yoğunluktan, uyuzluktan, tembellikten bloga uğramaz oldum - kabul ediyorum. yakın zamanda geri dönermiyim bilinmez ancak bu ara meramımı anlatmak için kelimelere başvurasım hiç yok. bir yandan yeni düzenlere alışmaya çalışırken, bir yandan gözümdeki ve içimdeki batma hissini gidermeye çalışıyorum; zorlanıyorum, uğraşıyorum, debeleniyorum. kısacası msnde meşgul insan imajı yaratmak için "busy" takılmıyorum; bu ara gerçekten benliğimden ve çevremden "away"im.

[bu esnada solda tamamen kendi zevkime göre belirlediğim 5 adet güzide dizi var, en güzidesini bi de siz söyleyin. ben gelince bakıcam.]

Friday, September 21

Tuesday, September 18

Saturday, September 15

Wednesday, September 12

get on your dancing shoes

ankara küçük biliyorum ama, geçen gün ankarada da olsa bir insanla nerede karşılaşılmaz sorusunun cevabını hipodromda verdim. evet bildiğiniz hipodrom. atlardan çok korkuyor olmama rağmen, onları yarışırken görmek nezamandır istediğim birşeydi ve bu isteğimi cumartesi günü yerine getirdim. tabii ben ingiliz kraliyet ailesi modunda at sahipleri locasına girdiğimde, türkiyede işlerin pek de öyle yürümediğini görmem çok uzun sürmedi. cebimdeki 5 kuruşları birleştirip 1 lira yapayım da son bi ikili bahis oynayayım diye uğraşırken ocaklar nasıl yıkılıyormuş, kumar nasıl birşeymiş anladım. (bkz. learning by doing)

bunun dışında iş hayatımda da unitime, odama ve masama yerleşme çalışmalarım sürmekte, buyüzdendir ki pek bir yorgunum eve gelip de blog yazmaya fırsat bulamıyorum. [btw, anketimizde sarımsaklı mayonezle barbekü sos bir türlü yenişemedi, beklemedeyiz.]

an itibariyle yan apartmandaki kızın telefonla mı, kendi kendine mi yoksa televizyonla mı konuştuğunu anlayamayan, tyrayla update konuşmaları yapan, yan gözle milli takımın maçını izleyen bir insan olarak; sevgili tavsiyesiyle dinlediğim ve pek bir sevdiğim arctic monkeysin özlü bir sözüyle veda etmek isterim sizlere:
I bet that you look good on the dancefloor
Dancing to electro-pop like a robot from 1984

Monday, September 10

basketbol için uzun bir süre

geçenlerde aklıma bi süre internette dolaşmış olan "kız msni" listesi geldi, ama kimse bilmiyomuş ya da duymamış; şaşırdım. sonra kendi kendime çocuk bezi reklamlarının çocuk pornosu gibi olduğunu da bir tek ben mi düşünüyorum acaba dedim. üzerine algılarımızın bazen çok salakça işlediğini farkettim, mesela biri 80liyim diyince çok büyük gibi gelmiyo ama 79luyum diyince büyük gibi geliyo, ya da küçükler için 89 yine bi derece ama 90 diyince ohaaa falan diyoruz. ya da belki bu da sadece bana oluyodur.


- sana bi fıkra anlatayım mı?
- anlat.
- anlat demekle olmaz, sana bi fıkra anlatayım mı?

Thursday, September 6

artistik patinaj

mini mini birleri copeartma mücadelesinin saat 12de bitmesini fırsat bilen deli gönlüm nihayet kuaföre gitti bugün. platin saçlıyım ve taş gibiyim evet. (bu noktada no doubt'tan platinum blonde life isimli şarkıyı dinliyoruz fonda)

sebebi ziyaretim ise wykka kardeşimin - ki linki soldadır, hiç ööle afilli işler yapamicam şimdi adına tıklayınca sayfası açılmalar falan- "her blogger sayfasına sanatsal bir resim koymalı" çağrısına cevap vermek. kendisi şu an irlandada da olsa, döndüğünde mutluluktan gözlerinin yaşarmasını ümit ederek seçtiğim resmi yayınlıyorum. akabinde aynı işlemi yapması için birilerini mimlemek de şartmış, sizi seçtim romanista, liz ve dogho.

Sunday, September 2

Saturday, September 1

rock'n fuck

başladı. gereksiz harcanacak paralar, pazartesi işe nasıl gelirim sıkıntısı, gidilirse çadırda hayatta kalınmaz şehre dönmek lazım modu derken gördüğünüz üzere gitmedik, burdayız. smashing pumpkins'e de ayıp ettik kusura bakmasınlar.

bu rock'n coke hadisesi değişik bir hadise. bir kere bukadar büyük çapta bir festival için dünya kadar eksikleri var. kimsenin de umrunda değil. ne de olsa birtakım gençler oralara gidiyor, içeri girmek-yemek yemek-tuvalete gitmek gibi her türlü aktivite için saatlerce sıra bekliyor, bok içinde 2 gün çadır kurup "asiyiz be abi" diye seviniyor, 15 yaşında kızlarımız avril lavigne gibi geziyor ortalıkta, herkes bir şekil şemal yapma çabasında; sadece güzel müzik dinlemek istesen de kendini bi imaj panayırının içinde buluyorsun. pek tabii ülkemize büyük gruplar geldiğini, böyle organizasyonlar yapıldığını görüp de sevinmemiz bekleniyor; ancak ben elimde sıvı beyin şırıngasıyla festival alanını basmak istiyorum.

this and that and the diary

tgif çığlıklarıyla başlattığımız akşam, yorgunluk ve yaşlılık peşimizi bırakmayınca pek uzun süremedi. ben ki zamanında gece yaşayan bir insan olduğumu simgelesin diye vücuduna yarasa dövdürmüş bir insanım; bu gece erkenden sızmalar sabah erkenden kalkmalar kanıma dokunuyor. vücudum da bi acaipleşti, damağımda sebebinin boğazımdan yukarı doğru çıktığı hissi veren birtakım mikroplar olduğunu düşündüğüm bir yara var. zaten bu ara nezaman uyuyakalsam, uyandığımda kendimi soğuk soğuk terlemiş ve boğazı şişmiş buluyorum. rabbimden bünyemin bu yeni hayat düzenine bir an önce alışmasını talep ediyorum.

hayatını dışarda yaşayan insanları anlamakta zorlanıyorum. yani gençtik hızlıydık bi dönem biz de öyle yaşadık ama artık 25 yaşına gelip de çeyrek asırlık insan olunca, götüm kadar bir cafede oturup içki içmekten daha farklı keyifleri olmalı insanın. belki de olmamalı, ya da onlar öyle mutluysa bana ne, ama ben içinde huzur bulduğum bir ev döşeyip kendimi oraya kapatmayı tercih ediyorum-edeceğim.

biri bizi gözetliyor yeniden başlıyormuş. insan psikolojisi adına kaçırılmayacak bir eser aslında concept olarak, ancak herşeyi gündüz yayınında kadın programı konukları formatına çeviren türk televizyonculuğu zevkimin içine sıçıyor. ayırca burdan yapımcılara sesleniyorum, aynı bbg formatında, adı "biri bizi cezalandırıyor" olan sado mazo bir pornonun vakti geldi.

rüyamda sevgilime asılan bi kız vardı, nezaman gitsem etrafında buluyorum falan, aralarında birşey yok gerçi ama ben sonunda kızın ağzını yüzünü dağıtıyorum. çok garipti, gerçek gibiydi, birini gerçek hayata dövsem o hissi alırım gibi hissettim.

bir zamanlar pek sevdiğimiz bir parça vardı, skunk anansie-secretly. siiikrıııtttliiiii derdi nakaratında, ama siiiktiiiir giiiiit daha çok uyuyordu. hey gidi günler.

deli gibi kahvaltı edesim, banyo yapıp kremlenesim, akşama da tabu partisi veresim var. olur mu olur.