Saturday, July 5

türkçe konuş anlamıyom çok gücüme gidiyon

ne yazık ki cahilliğe sınır koyulamadığı için "yeaa geleceğim yazıp gelicem okuyoruz işte bu yüzden türkçe aslında yazıldığı gibi okunan bir dil değildir" argümanıyla dilbilim tarihinde bir devrim yarattığını düşünenlerin sayısı hiç de az değil. fakat olay aşağıdaki tweetle bambaşka bir boyut kazandı:

hayatını bir gazeteye yazı yazarak kazanan bu şahıs bununla yetinmedi, 'herkeZ'in daha kalabalık anlamına geldiğini bile iddia etti. ben de bileklerimi dikine kesmeye başlamadan önce bu "yazıldığı gibi okunmak" meselesi dilbilimsel olarak ne demektir kısaca açıklayayım da bir iz bırakayım unutulmayayım istedim.

efendim bir dilin yazıldığı gibi okunması, her harfin bir ses karşılığı olması ve yazıdaki farklı harf kombinasyonlarının bu sesleri değiştirmemesi demektir. türkçe yazıldığı gibi okunan bir dil olduğu için, örneğin "f" harfini gördüğümüz her kelimede, harfin kelimenin neresinde olduğu, sağında solunda hangi harfler olduğu gibi etkenlerden bağımsız her zaman "f" sesini çıkartırız. yazıldığı gibi okunmayan, yani 'fonetik' olmayan dillerde ise harflerin bir araya gelişleri doğrultusunda çıkan sesler değişebilir, dolayısıyla aynı harf farklı kelimelerde farklı seslere yol açabileceği gibi aynı sesi pek çok farklı harf kombinasyonundan da elde edebilirsiniz. örneğin ingilizce'de "f" sesi elde edebileceğiniz dört farklı yazım vardır; "f" (fill) , "ff" (cuff), "ph" (phone) ve "gh" (rough).

bu şekil.

Friday, July 4

Peygamber

yıllar önce beni wingman'e alıp "anne ben carrie bradshaw oldum" diye sevindiren genel yayın yönetmenim h.z. bohçe kitap yazmış da haberimiz yok.

alayım da okuyayım hemen diyenler buraya
"o kim la?" diyenler buraya


öptüm.  

Monday, June 30

DK 2014 En Yakisikli 11

Beklenen post icin bu sene outsource oldum (http://oned.io/h/327468) fakat orada kendime koydugum "gruplardan cikmis olma" kriterini bir kenara birakip gelenegi bozmayarak buraya da ideal 11'imi yazmadan edemiyorum.

Teknik direktor: Joachim Low
Ben her listeye Low'le baslayarak kendimi tekrar etmekten biktim, milli takimlar ecis bucus amcalari teknik direktor yapmaktan bikmadi. 


Almanya: Mats Hummels
Sari pipi Hanslar bitti, devir yere bakan yurek yakan Hummels devri.




Arjantin: Ezequiel Lavezzi
Bu senenin kemirgen kontenjanina Lavezzi'yi uygun gordum.




Bosna Hersek: Asmir Begovic
Bu listeler Buffon'dan baska kaleci gormez diyordum ama buyuk konusmamak lazimmis.




Fransa: Olivier Giroud
Pique captan dusmeye baslayinca yakisikli futbolcuda bir dunya markaligini Giroud kapti.




Ingiltere: Steven Gerrard
Liste sir gorsun diyerek yillandikca sarap gibi guzellesen kaptanima yer actim.




Ispanya: Xabi Alonso
Ispanya'da cok yakisikli var ama benim kisisel favorim elbette kizil sakallim kahverengi gozlum Alonso.




Italya: Claudio Marchisio
Italya yine erkegin tanimini yapmis. Neyle besleyip buyutuyorlar bunlari anlamiyorum ki.





Portekiz: Miguel Veloso
Kecioren clubberi Ronaldo'yla takilmaktan kiromaj saclarini bir sekle sokamadi ama adamin yuzunu kalemle cizmisler arkadas yapacak bir sey yok.





Sili: Mauricio Pinilla
Silili ama Serie A'da oynadigi icin Italyan karizmasindan nasibini almis gulusune kurban oldugum.





Uruguay: Edinson Cavani
Uruguay yine topcu degil heykel gondermis turnuvaya, uzun sacli falan ama Marvel filmlerinden firlama haliyle gideri var Cavani'nin.




Yunanistan: Panagiotis Kone
Erkeklerin komsu kizi fantezisinin bizdeki hali de bu olsun.





En iyi forma tasarimi: Meksika
Genis omuzda iyice one cikan simsek figuru ve corap detayiyla bu senenin galibi Meksika. Ozellikle kaleci formasi enfes.





Friday, January 10

The Habitation Configuration

"kadın dediğin sevgilisinin yanında her daim bakımlı olur" ekolüyle ilk tanışmam, daha küçükken (küçük dediğim üniversite yılları ama ben ilişkiler konusunda sonradan açılan arap atı olduğum için tecrübelerime gönderme yaparak küçükken diyorum) ve ev boşken yakın bir kız arkadaşımın (o döneme 'küçükken' sözcüğünün ne kadar uyduğu buradan da belli) bizde kaldığı gece olmuştu. kendisi uzun süreli bir ilişki içersindeydi ve çocuk kızın bu serbest gecesinden yararlanmak isteyerek gecenin üçünde bahçelievler'deki evimizin kapısına gelmişti. bu gelişin haber verilişiyle pijamalarıyla oturmakta olan arkadaşımın yüzüne göz altı kapatıcısı uygulaması arasında geçen süre: sekiz saniye. sonra bu 'erkeğinin yanında hep kendine bakan özenli kadın' mevzusu bir evliliğin iyi yürümesinin beş şartından biri olarak ısıtıp ısıtıp önümüze konulur oldu. kadın dediğin evinde bile bakımlı gezecek, kadın dediğin erkeğine hep güzel gözükecek ki adamın gözü dışarıya kaymasın. konunun göbeğinde bira şişesi tutabilen ve hayatında yaptığı tek spor halı saha maçı yapıp defansa koşmamak olan orta yaş türk erkeği tarafından dayatılan güzellik baskısı noktasındaki eşitsizliğe değinmeyeceğim bile, o kadar kolaya kaçmaya gönlüm el vermez. benim bu "kadının evliliğinde her zaman bakımlı olması" konusundaki sorunum insanlardaki evlenmeye karar vermiş iki insanın arasındaki bağlılığın bu kadar sığ olduğuna körü körüne inanma duygusu. yani koskoca bir evliliği yürüten tek şey o kadının fiziksel olarak çekici olması mı? kaldı ki kendi evimde sürekli ne giyindiğime, nasıl gözüktüğüme dikkat etmek zorunda kalacak, gün boyu çalıştığım yetmiyormuş gibi bir de evde fazla mesaiye koşacak, yani kendi evimde bile huzur bulamayacaksam sikerim öyle aşkın ızdırabını. konuyu yine oraya getirmek istemiyorum ama özetle benden size tavsiye, yanında ossuramayacağınız adama nikah basmayın kızlar.

kocasının yanında utanmadan pijamayla gezen bakımsız kadın (temsili)