Tuesday, March 31

Engin Altan Düzyatan

voodoo girl's "drop-dead gorgeous" series vol. 21
(seride neden mehmet günsur dışında türk yok serzenişlerine ithafen)



Selma Ergeç

voodoo girl's "women I would definitely do" series vol.12



bitmeyen itunes sorunları

bilgisayarım apple değil diye mi cezalandırılıyorum bilmiyorum ancak teknoloji problemleri forumuna dönen blogumda ilk sorunumu tek yorumda halletmiş olmanın verdiği gazla kamuoyuna ikinci sorunumu açıklıyorum:

itunesda dinlediğim, dolayısıyla şarkıların formatında ya da itunesda tanınmasında hiç bir sorun yaşamadığım bir albümü ipoda atamıyorum. libraryi olduğu gibi sync ediyorum olmuyor, o albümü playlist olarak oluşturup onları sync ediyorum olmuyor, sync edilmesinde problem yaşamadığım hali hazırdaki bir playliste atıyorum şarkıları yine olmuyor. ben mi malım, itunes benimle dalga mı geçiyor?

Monday, March 30

gökkuşağı yolu yetmemiş olacak ki


bu da girsin götlerine istiyorlar. bok kokan sularla yıkanmak, tuvaletten bozma altgeçitlerde araba sürmek hoşlarına gidiyor. bu şerefsiz analarını sikse sesleri çıkmayacak. insanı ankaralılıktan utandıran bu köpeklerle aynı hizmete mahkum kalansa yine biz. aklım almıyor artık.
allah belanızı versin.

Sunday, March 29

sevdiğim erkek sarışın olmalı gözleri ela bulaşık yıkamalı

en son hich'de gördüğüm bir mim var, sevgiliniz olacak insanda ne özellikler ararsınız gibi bir şey. kendisi kimseyi mimlememiş ancak ben bana bir şeyler çağrıştırdığından atladım direk.

lisedeydik sanıyorum, şöyle bir 'urban legend' başlamıştı; sevgili profilini dış görünüşünden karakterine kadar, saçından götündeki kıla kadar her türlü ayrıntısıyla bir kağıda yazıyorsun. o kağıdı cüzdanında taşıyorsun. sonunda o erkeği buluyorsun. ben bu mimi okur okumaz aklıma bu olay geldi. hatırladığım kadarıyla o zamanlar bir erkekte aradığım özellikler şöyleydi:

- sarışın ya da kumral olacak, saçları koyu renk de olabilir ancak kesinlikle esmer tenli olmayacak. hele 'pis esmer' -bilenler bilir- dediğimiz ten rengi midemi bulandırır. (bu hala geçerli, esmer erkekler itici gelir bana)

- gözler renki olursa tercihimdir. (bu da hala makul geliyor)

- karnı ve kolları kaslı olacak, bacakları güzel olacak. (o zamanlar basketbolcuyduk tabii, ideal vücudumuz oydu. gerçi hala bu bölgeler benim için önemlidir, örneğin erkekte güzel elden, kalçadan falan bahseden hemcinslerimi pek anlamam. güzel el ya da kalça görsem tanımam da zira. ama erkek olsam kadında ilk göte bakardım açık konuşayım)

- burnu güzel olacak, dudakları ince olacak. (biraz kemirgen tipli erkekleri beğeniyordum ben küçükken, ama hala da sevmem zenci dudağı şimdi düşününce)

- kılsız, hatta mümkünse köse olacak. (bu fikrim de değişmedi)

- bir spor dalında başarılı olacak. (yine basketbolculuğun getirdiği fantaziler)

- kesinlikle ingilizce bilecek. (hayatımın önemli bir bölümünü kapladığından önemliydi tabii, hala da sevgilim ingilizce bilmese nasıl olurdu hayal edemiyorum)

- futboldan anlayacak. (zira no offence ama futboldan anlamayan erkek mi olur yani, hala önemli bir kıstas)

- beşiktaşlı olacak. (yoksa kan çıkardı zaten)

- ailesine önem verecek. (bak asi görünürdüm saçlarımın altını falan kazıtmışlığım bile vardı necati style ama iyi aile çocuğu istiyormuşum)

- düzgün bir ismi olacak. (buna niye takmıştım bilmiyorum, ayrıntılı yaz dediler diye yazmış olabilirim, sevdiceğimin unisex -kız ismi demek istemiyorum- bir ismi olması allahın beni çarptığının bir göstergesi olabilir)


eminim daha ne komiklikler vardı da bu kadarı geldi aklıma. kimse beni mimlememiş olduğundan ve ben yırtık don kontenjanından yazdığımdan birine paslamıyorum bunu da.

ve asıl! bu kağıt meselesiyle dalga geçerken msnde kadim dostum aycanla, kendisi çok efsane bir urban legend hatırladı ve sırf bunu bizden başka hatırlayan/bilen var mı diye yazıyorum; bizim zamanımızda şöyle bir inanış vardı: hoşlandığın erkeğin içeceğine regl kanını katıp içirirsen sana aşık olur. kelimeler kifayetsiz, comment kısmı itiraf.com.

evet

yıllar önce -94 senesiydi- ilkokul 5'e gidiyordum ve 23 Nisan'da o zamanların ankara valisinin koltuğuna oturup büyüyünce ne olmak istediğimi soran valiye contexte uygun olarak "türkiye'nin ilk kadın cumhurbaşkanı" demiştim. önceden çalıştığım demeçlerimi verdikten sonra belediye başkanını arayarak metro çalışmalarının hızlandırılmasını 'emretmiştim'. karşımdaki insan beni bir süre dinleyip her dediğimi onayladıktan sonra 'bu arada ben kiminle görüşüyorum?' diye sorduğundaysa koltuk sevdam o kadar büyüktü ki adımı soyadımı bir kenara bırakıp en büyük sesimle "BEN ANKARA VALİSİ!" demiştim.

işbu hikayede adı geçen i.belediye başkanı artık tüm pisliklerini de toplayıp bıraksın o koltuğu diye dualar ederek, tüm enerjimi kağıda geçirmeye çalışarak oyumu kullandım bugün. umudum 0'ın altında 10. canımdan çok sevdiğim şehrimden utanmamın tek sebebi artık ortadan kalksın, "adam yemesine yiyor ama en azından iş yapıyor"cuların allah belasını versin istiyorum. şerefsizliğin bu kadar kabullenilmiş olması, atamın yattığı yerde göz göre göre kemiklerinin sızlaması artık kanıma dokunuyor. biz bu insanlarla aynı havayı solumayı haketmiyoruz.

reklamlarda bu hafta

öncelikle hala hangi banka olduğunu bilmiyorum ama şurada bahsi geçen 'beyons' hatasını düzeltmiş yetkililer, demek benim dışımda da çemkiren oldu. ya da blogumu okudular çünkü o kadar popülerim ki blogger ödüllerinde 'blog queen' diye ayrı kategori açacaklar bana o derece. ikinci olarak eti cin reklamındaki mutluluk tasvirlerine bayıldım, hele de sen günlerden perşembe sanarken cuma çıkar ya mevzusu. maksimumun yeni uçuş kartının reklamı çok adice, insanın kalbine bıçak saplar cinsten olmuş ama hem görüntü hem fikir açısından muhteşem tebrik ediyoruz. bu haftanın tartışılmaz birincisi ise adidas, celebrate originality. alkışlıyoruz.
cengaver bir blogger olmadığımdan tüm bu reklamların linklerini veremiyorum, izlemediğiniz varsa benim old school aşkım hatrına tv başında beklersiniz nostalji olur. öptüm by.

Podcast

şimdi şöyle bir problemim var, bilgisayara format attırmanın / bilgisayarı tamir ettirmenin en can sıkıcı sonucu olan tüm itunes library'i yeniden yaratma işlemiyle uğraşırken sıra podcastlere tekrar abone olmak için podcast directorye gitmeye geldi ki sevgili Apple bana "Your request could not be completed. The item you've requested is not currently available in the Turkish Store" deyiverdi. eskiden yoktu böyle bir şey ne ayak? var mı çözüm? ömrümü yedin teknoloji.

temporary files

şu hayatta -iyi ya da kötü- tüm hissedilenlerin geçici olduğunu anlamak için, müthiş sıkışmış bir biçimde tuvalete girdiğimizde yaşadığımız 'dünya varmış' mutluluğunun hemen ardından gelen 'tuvalet kağıdı kalmamış' hayal kırıklığını örnek almak yeterli.

Saturday, March 28

ağlamak istiyorum sayın seyirciler

bilgisayarım tamirden geeeldiiiii!!

Friday, March 27

enough is enough

bu sene kaçıncı yahu bu?! böhü!

Thursday, March 26

Hugh Dancy

voodoo girl's "drop-dead gorgeous" series vol. 20



Elizabeth Hurley

voodoo girl's "women I would definitely do" series vol.11






beynimi yolda bıraktım inan

İzmir'de katıldığı panelde, “İstanbul'da Laila var, Sivas'ta ise La ilahe İllallah” diyen Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, kentte gece hayatının olmamasının kırmızı beyazlı ekibin başarısında önemli rol oynadığını söyledi. Uygun, “Futbolcuların alkol satın alabileceği bir kaç büfe var, onlarla da iletişim halindeyim. Herhangi bir oyuncum içki aldığında hemen haberim oluyor. Gerekli uyarıyı hemen yapıyorum” dedi.

tek taşım

bana şununla evlenme teklif edilsin, konu biter.

Wednesday, March 25

seni aramadığım yer kalmadı oysa sen başkasıyla

1. sevince dünya dönmeye başlıyor: birazdan bir kısmına şahit olacağınız o at pornocularının falan arasında nasıl saf ve temiz kalmış canım benim. sadece sex aramaları değil bana yönlenenler onu kanıtlamak adına bununla başlıyorum. gönül dostları için bir de şiir bekliyoruz ayrıca kendisinden.

2. atı siktiren meslek: bilinçli gençlik alaylı olmak istemiyorum adam gibi okulunda öğrenmek istiyorum diyor.

3. bekar kiz götü: böyle adabıyla porno arayanların hastasıyım. evlilerinkine bakmak günah çünkü.

4. her sexten sonra basim agriyor: hangisi? ona göre yönlendirelim.

5. bilgisayarımda @ yazamıyorum: yazmışsın işte müdür dalga mı geçiyorsun sen google'la?

6. kızlar neden sexten midesi bulanır: vay ayı kıza ne yaptıysa artık.

7. ballack hayatı ingilizce gazetesinden ingilizce yazımları: bu insan google'ın yazılanları algıladığını sanmakla kalmıyor, ingilizce gazetede ingilizce olmayan yazılar olabileceğine de inandırmış kendini. alkışlar sizin için.

8. erkekler hangi kızlarla citi düşünür /erkeğin klozete yaparken pipi resimleri: tahminim bu ikisi aynı insanın elinden çıkma. bir yanda toplum baskısı, bir yanda bastırılamayan cinsel merak. kıyamam.

9. gazete okurken vajinası gözüken kız: erkek milleti uyanıyor sayın hemcinslerim! artık vajinalı olmak yetmiyor, bir de gazete okuyanından istiyorlar.

10. götük kıyafetler: hahahahahahahahah google'a emo yazınca 'ufo mu demek istediniz?' yazısı çıkıyor mevzusu bir bu iki 'cuk oturma' açısından.

Tuesday, March 24

hey barmen bana bir bira, yanımdaki fıstığa bir

in the nick of name


enişte kontenjanından syntax error mimlemiş, şimdiye kadar sahip olduğunuz lakaplar diyerek. düşündüm ve adımdan türeyenler dışında ortaokul/lise, üniversite (x2) ve şimdi olarak ayırabileceğim dönemlere ait 4 tane lakap geldi aklıma. ilki yukarda görmüş olduğunuz 'tatlı cadı' sabrina. ben hastasıydım bu bizde 'acemi cadı' diye çakması çekilen dizinin, ayrıca kıza da bayılırdım, o şekil kendime zorla sabrina dedirtmeye başlamış olabilirim çıkışını hatırlamıyorum çünkü. ama delicesine ikinci ismim gibi heryerde yazardı o zamanlar. sonra üniversite yıllarında bir portekiz ziyareti sonrasında synthia başladı, adımın portekizcedeki hali olduğunu iddia eden bir arkadaş sayesinde. elalem bana öyle demiyordu tabii de msnde falan kullandığım bir lakaptı. o esnada insanlar bana sosyal çevrem ve 2 adımda ankarada herkese ulaşabilmem (kevin bacon'a aşığım evet) nedeniyle ankara cumhurbaşkanı derlerdi. neden sonra social network tabir ettiğimiz sitelere takılmaya başlamamla bir tim burton şiiri karakteri olan (hani crazy girl, sexy girl ve benzerleri ekolünden sanan varsa diye açıklama yaptım) voodoo girl aldı yürüdü.


işte böyle gönül dostları (vj bülent tonlamasıyla). ilginç lakapları olanlardan bekliyoruz mimi cevaplamalarını, zira it's rude to point at people.



uyarı üzerine gelen edit: bahçelievler 'mahalle' tayfasının nereden çıkardığı belirsiz ama seneler sonra bile taa amerikalardan ziyarete gelen elemanlarla toplanıldığında kullanılmaya devam eden sabitap vardı bir de. unutma unutturma dediler.

Monday, March 23

bülent akarcalı


ak partisi çankaya belediye başkan adayı bu insan birkaç hafta önce ben durakta servis beklerken seçim arabasıyla kırmızı ışıkta durup karşıdan karşıya geçenlere mikrofondan 'nasılsınız gençler' diye seslenerek beni benden almıştı ki, cumartesi günü 7. caddede yine seçim arabasıyla yine elinde mikrofon saatte 10 km hızla sağa sola "bu güzel güneşli günde dondurma mı yiyorsunuz, afiyet olsun" ve "sana da merhaba fresh corncu, yani taze mısırcı merhaba!" açılımlarıyla olaya son noktayı koydu. anarşik yapım gereği kendisine elimi 'yürü anca gidersin' manasına gelecek şekilde salladım elbet ama o insancıllık, o genel kültür yüreciğimde bir noktaya da dokunmadı değil.



ps I hate you akp: ana haber bültenlerine konu olacak nitelikteki diğer seçim yazım da burdaydı evet.

hadi gel beni kurtar


mesai 4buçukta bittiğinden yapayalnız kaldığım hayalet okulumun tuvaletlerindeki ışık bile bir korku filmi setine hazırlık yaparmışcasına yanıp yanıp sönüyor, sevdiceğim ancak 6da işini bitirip beni almaya geliyor , bu esnada kafamı bir çeviriyorum kar lapa lapa yağıyor. ister misin burda mahsur kalalım afacan? ofisteki masamdan cep telefonumla çektiğim bu dandik foto durumumu pek net ifade edemiyor tabii, altına "ruhum kristal kar tanelerinin tutsağı" başlıklı bir şiir lazım en emosundan.

it's the fame that put words in her mouth, she couldn't help but spit them out

--> canım ülkemin social network sitesici ve forumcu çocukları nutella'ya tapmanın ve eternal sunshine, fight club gibi filmleri yere göğe sığdıramamanın 'cool'luk olduğunu düşünüyor ya, ben ona çok gülüyorum.

--> beşiktaş tribünlerinin yarattığı tezahüratlara saygı duymamak, o yaratıcılığı tartışmak zaten çok anlamsız; lakin tarihimizdeki bir tezahürata karşı sinirim, kabullenememem bir türlü azalmadı. kayahan bestesi bizimkisi bir aşk hikayesi. yapmayın nolur.

--> hayatımdaki insanları kolay silen, hataları affetmeyen bir yapım var kabul ediyorum hakim bey. bu işin son noktası adını anmak istemediğim şu filmle alakalı olarak vuku buldu. daha önceden takip ettiğim bir blogda bu filme övgüler yağdırılıp bana göre mükemmelliği tartışılmaz bir hollywood yapımına dil uzatılınca, blogu takip etmekten vazgeçtim. zevk renk meselesi değil bana göre, ben o filmi beğenen insanı sorguluyorum arkadaş. bu olayın üzerinden baya vakit geçti de itiraf.com olasım geldi birden.

--> haftasonu okumam gereken sınav kağıtlarını cumartesiden okudum ki sivasspor maçının üzücü bir sonucu olursa hıncımı pazar beberuhilerin kağıtlarından çıkarmayayım. böyle de düşünceli bir eğitim neferiyim işte.

--> dün gece rüyamda, seneye başlayacağım management in education master'ından sonra mensubu olduğum üniversitede sanat tarihi doktorası yapma kararımı açıklıyordum ve çok mutluydum. ne ayak?

--> readerdan okuduğum bir posta yorum yapmak üzere tıklayıp "Üzgünüz, aradığınız sayfa ..... adlı blogda yok" yazısını görünce elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi hissediyorum.

--> uzmanlar pazartesi sendromuna kapılmamak için pazar gününü normal bir günmüş gibi yaşamamızı salık veriyor ancak ben uzun kahvaltı, maç izlemek ve saatlerce süren banyolar yapmak dışında pazar aktiviteleri hayal edemiyorum.

--> insan blog takip ederken ister istemez yazar hakkında bir görüntü oluşuyor kafasında. işte o görüntü beklenenden çok farklı olunca sesine bayıldığınız bir radyocunun çok çirkin olması gibi bir hayal kırıklığı anı oluyor. sevmiyorum onu.

--> geçen gün bir arkadaşı ziyaret amacıyla doğduğum ve büyüdüğüm semte gittim. ilkokulumun önünden falan geçtim. hissettiğim duygular nostalji kafasında romantik kız yazıları yazmaya çok uygundu ancak benden çıkmaz öylesi. o yüzden siz bu hafta -18 emo kızların ergenlik bunalımlarını ve aşk hakkındaki derin düşüncelerini okurken beni de düşünün, telepatik ve bombastik olalım.

Friday, March 20

19.03





ps: ayın 19u da dünmüş hiç uyarmıyorsunuz yahu! foto burdan.

Thursday, March 19

ne ararsan var

bugün ankaramda yağmurdan kara, deli esen rüzgardan kesici soğuklara ne ararsanız var. benimse kalan 3 dersim, bir adet dişçi randevum ve tunalı-dikimevi arası gidilecek yollarım var. hani yağmur damlaları pencerenizle sevişirken elinizde sıcak çikolata ayağınızda ev çorabı kitap okumalar? hani bir kase patlamış mısırla battaniyenin altında film izlemeler? kandırmayın insanları rica ediyorum.

Monday, March 16

move your body like a snake ma

ear: herkes hayatının bir döneminde şarkıları abuk subuk anlama durumuna düşmüştür eminim. benim "denizle mehtap sordular seni neredesin" dizesindeki denizle mehtabı iki yakın arkadaş zannetmem gibi. üstelik bunun doğrusunu öğrendiğimde hiç de küçük bir yaşta değildim. bunların daha saçma olanları anlamsal değil fonetik yanlış anlaşılmalar. o meşhur 'freak out'u 'africa' diye anlayan, üstelik de müzik dünyasının baya içinden olan insanlar var örneğin. benim küçüklüğümden hatırladığım -geçenlerde no doubt postu yazarken aklıma geldi- don't speak şarkısındaki 'hush hush darling' kısmını 'push me push me down' diye anlayan bir arkadaş vardı. push me down ne lan oha fantaziye gel.

brain: ben küçükken zaten inektim onu geçiyorum da, nasıl bir ingilizce aşkıysa arkadaş gider hocadan dönem ödevi alırdım hiç nota ihtiyacım olmamasına rağmen. o zamandan belliymiş ne mal olacağım. o değil de dönem ödevi nedir yahu? nelerle uğraştırıyorlardı bizi eğitim adı altında.

heart: bizim okulun mail-listine otomatik olarak dahil olduğumuzdan, bir takım okul duyuruları geliyor sürekli inboxlara. aynı zamanda kan aranıyor mailleri de geliyor. öyle kötü bir durum ki, okusam kötü oluyorum, ama okumadan silmeye kalkarsam da bir gün benim ya da bir yakınımın kan ihtiyacı olduğunda da başka insanlar okumadan silecekmiş gibi hissediyorum. böyle bir tribal enfeksiyon halinde geçiyor her günümün 2-3 dakikası.

lips: insanın en dangoz kendini yaralama şekli, sigarayı dudaklarının arasına alıp çakmak ararken o sigaranın dudağa yapışması ve ilk nefesle birlikte dudağın bir parçasını da beraberinde götürmesidir.

Sunday, March 15

imdat yine mi kar

sabahtan beri kafamı herhangi bir şekilde evden dışarı çıkarmadığımdan, ankaranın 'kara teslim olduğu'nu sıkılıp akşamki maçı birileriyle birlikte izleme ya da pazar gününe yakışır buna benzer sosyal aktivite planları yapmaya çalışınca anladım. herkes evinde pısmış arkadaş kar yağdı diye. bir korku bir panik. bana kimse insanın doğaya hükmettiği falan safsatalarıyla gelmesin bundan sonra, bir kar yağıyor felç oluyoruz fare gibi deliğimize sinmek zorunda kalıyoruz. sinirlendim bak.


yıllar sonra ben


Friday, March 13

wunderbar

bloglarda geziniyorsanız şahit olmuşsunuzdur, 'yazsam nereye kadar, yazmasam neye yarar' tadında bir mim dolanıyor etrafta. cinsel ögeler içeren bu mimi başımın bağlı olması savıyla geçiştirmek, mimleyen kişi pucca olunca mümkün olamayacak. vefakat 'dangerously in love' durumundaki bünyemin "şunu tersten, bunu düzden" diyecek hali yok takdir edersiniz ki. bayan bir blog yazarını, ya da zaten tanıdığım bu yüzden tehlike yaratmayacak birilerini söyleyip kaçak oynamak da bana yakışmaz. o yüzden amme hizmeti gibi görülmesini talep ederek 3 kişilik listemi açıklıyorum:

kafasının çok farklı çalıştığına inandığım karizmatik insan conrad bundy
geç de olsa keşfettiğim, yeni bir şey yazsa da okusam diye beklediğim azuth
bu aralar çok sık yazmasa da yazdığında beni düşündürmeden güldüren enis


ateşle oynama söyledim sana şansını zorlama durumuna düşmemek için paslamıyorum bunu kimseye. yazan yazar, kalan sağlar bizimdir.

Thursday, March 12

kadınlık insanın kendine yakışanla evlenmesidir

erkeklerin tek eşli olamayacağını ve çapkınlık yapmalarının doğal olduğunu genetik sebeplerle açıklamaya çalışmaktan daha saçma olan tek şey sanıyorum bunu 'evdeki' kadına bağlayarak açıklamak. "o da kadın olsaydı da kocasını elinden kaçırmasaydı" düşüncesini seda sayan izleyicisine indirgemek, kendi sosyal çevrenizi düşündüğünüzde hak vereceksiniz, aslında çok basite kaçmak oluyor. zira evlendikten sonra kadının kendini bırakmaması, giyinip süslenip kocasının karşısına öyle çıkması, fazla kilo almaması, işine gücüne dalıp kocasını ihmal etmemesi gibi öğütler her birimizin kafasına o veya bu şekilde sokulmuş. bu noktada takıldığım şey asla "aman sanki erkekler brad pitt" değil - ki bence çok haklı bir sav. benim katlanamadığım, evlilik kurumunun sağlıklı yürüyebilmesi için çaba gösteren tek tarafın kız tarafı olmasını bu kadar kabullenmiş olma hali. feminist söylemlere başvurup erkeklerin yüzüne tükürürcesine açıklamalar yapmayacağım çünkü bunu bize yapan yine biziz. bu yorumları yapan da, bu beklentilere sahip olan da biz kadınlarız. öyle bir bakış açısı, öyle bir toplum ki içinde yaşadığımız, parçası olduğumuz, yetiştirdiğimiz çocuklarla yarattığımız; bir erkeği devlet onaylı sexe ikna etmek kadınların en büyük başarısı olduğundan bu başarının devamı da onlardan soruluyor. ele güne karşı bu başarısızlık duygusunu tatmak istemeyen kadınlar da "mini eteğini evde giyersin" kafasındaki erkeklerin -hem mecazi, hem gerçek anlamıyla- tepelerine çıkmalarına izin veriyorlar.

millet "What happened to the dreams of a girl president? She's dancing in the video next to 50 Cent" diye sorgularken kendi ülkesindeki yeni nesil kadının geldiği noktayı; bizim için en büyük sorun bir kadının bir erkeği layığıyla kafesleyememiş olması. geçmişi şimdiyi çoktan kabullendim de, doğmamış kız çocuğumun böyle bir toplumda yetişecek olma ihtimalidir bana kan kusturan.

Tuesday, March 10

No Doubt

voodoo girl's "unutma, unutturma" series vol.8

5 elemanlı 'yolun sonu gruplar' listemin (ki şu anda sadece birini açıklayarak gizem yaratacağım; ancak beni dikkatli takip edenler tahminlerde bulunabilirler ve hatta şirinleri bile görebilirler) değişmez üyelerinden No Doubt ile tanıştığımda ortaokuldaydım ve o zamana kadar batı müziğine en çok yaklaştığım nokta m.f.ö idi. müzik hayatlarında dibine kadar punktan alternatif rocka, bounty killerlı reggaeden pop tınılarına kadar her türlü tarzın altından kalkmayı başaran bu süpersonik grup Gwen Stefani'nin ikoncan olup zencilerle birlikte şarkı söyleme sevdası yüzünden artık yok ve onları bir kez bile canlı izleyememiş olmanın acısıyla mezara gidecek bu beden (bu noktada profilimdeki location: tragic kingdom yazısını ruhumun derinliklerindeki emoya bağlayanlara selam ederim).

şahsen çok daha fazla sevdiğim pek çok şarkıları olmasına rağmen, buraya koymak için bu klibi seçmiş olmamın özel sebebi ise bir okul gösterisinde yapacağım taklit için klibin her bir karesini ezberlemiş ve hatta hala hatırlıyor oluşum. bizim zamanımızda kameralı telefonlar falan olmadığından bu muhteşem gösteriyi sizlerle paylaşamıyor oluşumun üzüntüsü bende saklı.

haydi o vakit tüm sevenler ve sevilenler için gelsin: şüphe yok - sen sus da gözlerin konuşsun.

voodoo girl yerel seçimin nabzını tutuyor


i. melih


gökkuşağı yolu

girdiği kadarı sana, kalanı sana oy verecek olanlara.

Monday, March 9

Alexander Mcqueen - Twisted Heel

voodoo girl's "bunu yapan insan olamaz" series vol. 2

Friday, March 6

lig tv yetkililerine açık mektup (2)

yarın saat 19.00da Ankara 19 Mayıs stadyumunda "rakip takım maraton tribünü"nde olacağım. gerekirse saçlarıma fön çektirmeye de hazırım. bu sefer de kameralara takılmazsam küserim, mektubumu keserim.

saygılar,

voodoo girl

(1)

o değil de

dear google: verdiği her türlü hizmetin hastasıyım bayılıyorum evet. ancak şöyle bir teknoloji geliştirmesini istiyorum google'ın. hani sözcükler yazarak görsel arayabiliyoruz ya. görselleri upload ederek de arama yapabilmeliyiz. misal ben çok sevdiğim resimleri kaydediyorum bilgisayara aylar sonra kullanmak istiyorum ama nerde bulmuştum hatırlamıyorum o yüzden kaynak veremiyorum ayıp oluyor. hop upload etsem google bana söylese bak şu sitede o resim diye. müthiş olmaz mı?

word verification: insan olduğumuz belli olsun diye giriyoruz ya harfleri. bazen öyle desenler çizgiler arasında falan oluyor ki algılayabilmek mümkün değil. onu yapan insan değil ya. benim insanlığımı mı sorguluyorsun şerefsiz.

hüüüp veba: alkollü eve gelip kendini yatağa atarsın ya oh mis. işte o anın hemen öncesinde kendinde mutfağa gidip yanına koca bir bardak su alma gücünü bulan insanlar var ya. sabah onların yaşadığı mutluluğun ötesinde bir şey yok.

beyons: miles and more diye bir kredi kartı reklamı izledim geçen. hangi banka bilmiyorum. BEYONS konserine bilet mi ne veriyormuş. ulan kadının adı nasıl okunuyor önce onu öğrenin de sonra konser bileti dağıtın. bir tane insan yok mu o reklam şirketinde bu ismin nasıl telaffuz edildiğini bilen? kadın 'beyonse' bile değil 'beyonsey' diye okunmasını istiyor adının diye gavurlar longman sözlüklere eklediler bizim kafa hala 'camfırteybıl' değil mi.

sports illustrated: spora yeniden başladım. bir dersin hocası geçen döneminkiyle aynı. bacak kasları için bir hareket yapıyoruz kollar falan yanda. bacaklar zaten iptal de kollarım da ağrımaya başlayınca indirdim iki yana. hoca "aaa sen de bırakırsan ama" dedi. tam bir öğrenci gibi hissettim kendimi, bir götüm kalktı bir hocanın güvenini boş çıkartmamak için daha çok uğraştım falan. ha ne oldu merdiven inip çıkamıyorum. olsun örtmenim beni seviyo.

Thursday, March 5

sabah şekeri

mensubu olduğum okulun öğrencilerden aldığı yıllık ücret nedir bilemiyorum ancak sabahın köründe servisten inerken kendisine 'iyi günler' diyen öğrencilere 'yarın yine bekleriz' diye cevap veren bir servis şoförüne sahip olmak paha biçilmez olmalı.

Wednesday, March 4

Ders: The Beatles

12 haftalık dört modülden oluşan 'Beatles, Popüler Müzik ve Toplum' adlı master programı boyunca İkinci Dünya Savaşı sonrası müzik sektörü, alt kültürler, yerelliğin önemi gibi konular ele alınacakmış. Liverpool sana geliyorum.

Celebrity Fuck Match

Robbie Williams vs Giselle Bündchen

"bakışlarımızla sikiyoruz afedersin"

Sunday, March 1

nerede o eski rock'n roll hayatlar

klasik çılgın gece sonrası sabah uyanma tribidir filmlerde, makyajı akmış saçı dağılmış kız 'nerdeyim ben?' bakışları atar etrafa eliyle saçlarını geriye atmaya çalışırken. yerde boş içki şişeleri, uyuşturucu kalıntıları, kıyafetler, yatağın yanındaki komidinde ağzına kadar dolmuş kültablaları vardır. işte özendiğim his bu. hayatımı bir 'kate moss as an after party girl' şeklinde yaşamam mümkün değil elbette ancak yılda bir haftamı örneğin pink'in şimdi adını hatırlayamadığım bir klibindeki haliyle ya da almost famous'daki band-aidlerin tarzında yaşamak güzel olurdu. yapılmayacak iş değil - hem vintage rock'n roll tarzının da, parti sonrası akmış makyajın da, dağınık saçın da hakkından gelirim evelallah ancak içince hemen kusuyorum ben hayallerim orada sıçıyor.

photo by Bob Gruen


kitchen confidential

eat: en zor mutfak işi olan rendeye acilen kol ağrıtmayan bir çözüm bulunsun.
me: büyük cappy meyve sularının düğme kadar kapaklarını tek harekette açabilen insanlara madalya verilsin.
if you can: patateZ diyen insanların patates yemesi ya da pişirmesi yasaklansın.