Sunday, August 30

pazar sohbetleri

geceden kalmış olmanın etkisi olarak bir boğaz ağrısı, bir mide bulantısı, bir baş dönmesi ve sponge bob square head saçlarıyla merhaba dediğim ve banyo dışında yapacak hiç bir şeyimin olmadığı bu güzide pazar gününü çok özleyeceğim biliyorum. bir hafta göz açıp kapatana kadar geçecek, yeni dönem mini mini birlerle başlayacak ve ben yapılması gereken işlerle dolu haftasonlarına geri döneceğim.

dün gece, 'mahalle tayfası' şeklinde takıldık çocukluktan arkadaş baççeli bebeleri olarak zira amerikadan ajanımız yıllık tatilini geçirmek üzere aramıza katılmıştı. en son geçen yaz beraberdik ve benimle geçirdiği 5 dakikadan sonra söylediği ilk şey "neyse bu sefer toparlamış gördüm seni, kendine gelmişsin, geçen geldiğimde neydi o teyze hallerin unumu eledim eleğimi astım modun" oldu. bu tepkiyi bilmem kaçıncı kez duyduğumdan I couldn't help but wonder, ben de sevgilisiyle birlikteyken enerjisi düşen, sıkıcılaşan, domuz gibi bir surat ifadesiyle gezen kızlardandım da haberim mi yoktu? daha dün kadim dostum aycan ve hichle de konuştuğumuz üzere bu kızlardan etrafta çok var, dikkat edin, bir mekanda somurtuk bir surat ifadesiyle dolaşan kızlar hep yanlarında erkek arkadaşları olan kızlardır ve somurtma derecesi yanlarındaki erkeğin yakışıklılık derecesiyle doğru orantılıdır. savunma veya koruma mekanizması diye nitelendirebileceğimiz bu olay ziyadesiyle saçma, yapılmasın isteriz. herneyse, aslen çok mutlu olduğum zamanlarda uyuz diye nitelendirilmem ama içimde türlü buhranlar yaşanırken "kendine gelmişsin" muamelesi görmem neyin nesi bilmiyorum, dolayısıyla bu I couldn't help but wonder ımı then it hit me diye bitiremiyorum.

boğazımı rahatlatacak tek şey de gargara ama ben gargara yapmayı beceremiyorum.

30 Ağustos

Saturday, August 29

I slept with you. You're welcome.

uzun ilişki sonrası yaşanan 'rebound' evresi bence pek keyifli. ne dışarda ne içerde herhangi bir sorgu sual olmadan keyifli vakit geçirmeler, vur-kaçlar, her maçtan sonra gönül rahatlığıyla önümüzdeki maça bakmalar. dikkat edilecek iki husus var sadece: attığınız taş ürküttüğünüz kuşa değiyor mu? onla bunla vakit geçirmenin içinizdeki duygusal boşluğu değil beyninizdeki öbür türlü sakıncalı düşüncelere kapılabilecek hücreleri doldurduğunu sindirdiniz mi? sorulardan ilkine evet ikincisine hayır diyenleri selin karacehenneme, ilkine hayır ikincisine evet diyenleri haydar dümene, ikisine de hayır diyenleri emre aydına havale ediyorum. ikisine de evet diyenler bana takılsın.

Friday, August 28

Robot Cabinet

voodoo girl's "bunu yapan insan olamaz" series vol. 8



İsveççe benden sorulur diyen varsa sitesi bu.

Tuesday, August 25

buraya da yazıyorum


Pierre Hardy
Paillette T-Strap - Black
$1,415.00

Enis İNAN:
ben daha iyi bi iş bulana kadar beklesin bulunca alcam söz


hepiniz şahitsiniz.

Jimmy Fallon

voodoo girl's "drop-dead gorgeous" series vol. 24


Sarah Silverman

voodoo girl's "women I would definitely do" series vol. 15


Monday, August 24

se7en

içinde 7 sayısı geçen mimler günü. hepsi de kendimle ilgili yazmamı gerektiriyor en bayıldığım şey. öncelikle çok tuhaf günlük mimlemiş kendimle ilgili 7 ilginç şey yazacakmışım. şöyle:

bir: kahvaltıda tuzlularla tatlıları asla karıştıramam, önce tuzluları bitirir sonra tatlılara geçerim geri dönüşü olmaz. halbuki cheese cake, künefe falan gibi oluşumları da bayıla bayıla yerim fakat krem peynir üzeri reçel falan namümkün.

iki: kulaklarım delik değil, ki bu teknolojik alet merakım olmamasıyla birlikte beni büyük maddi harcamalardan kurtaran bir durum. göbeğimi bile deldirdim ama kulak olmuyor, altından başka taktırmam diyor başka bir şey demiyor ben de mücadele etmeyi bıraktım yıllar önce.

üç: televizyon izlemeden uyumam imkansıza yakın.

dört: hayatımda denemediğim saç rengi kalmadı. ben siyah hallerime de bayılırdım ama o hallerimi bilen herkes sarıdan vazgeçme diyor. ben de sarı saçın yakıştığı bir kadın olmanın avantajını gördüğümden beri denemeler yapmıyorum zaten.

beş: pek çok kıza sahiplenilme duygusu veriyor sanıyorum ama bir erkek beni alnımdan öpmeye kalkarsa brad pitt olsa dinlemem basarım tekmeyi.

altı: fiziksel olarak inanılmaz dağınık bir insan olmama rağmen her şeyin planlı yapılmasını isterim ve plansız programsız yaşayan insanlara da tahammülüm azdır.

yedi: ne zaman herhangi bir şey için ağlamaya başlasam, aklıma köpeğimin ve dedemin ölmüş olduğu gerçeği geliyor ve asıl ağladığım şeyi unutup onlar için daha çok ağlamaya başlıyorum.


ikinci sırada lasombra 7 huyumu ve 7 vazgeçemediğim şeyi sormuş. yukarda yazılanlardan bazıları huy olarak da yazılabileceğinden ve zaten mütemadiyen kendimi anlattığımdan kaçak dövüşüyor ve vazgeçemediklerimi sıralıyorum:

1. beşiktaş
2. internet
3. digiturk
4. ingilizce
5. fast food
6. alışveriş
7. nada


bu vesileyle bana mim göndermeyi planlayıp ben "yazmam ben onu" diye çemkirince geri adım atan godsyden özür diler, mimleri de forward mail hesabı "bu mimi yazmak için yapılacaklar" listesiyle gönderenlere inat ortaya bırakırım bir alıcısı olur elbet.





Sunday, August 23

bitti bitiyor

pazartesi rejime başlayacağım nasıl olsa diye çarşambadan pizzalara kebaplara yumulan bünyeler misali pazartesi işe başlayacağız nasıl olsa diye ankaraya ayak bastığımızdan beri kıçımız yer görmedi. çılgın maratonumuzun son durağında, a.k.a dün gece, yorumlarıyla blog okuyucularının gönlünde taht kuran mr varol döken'e ankarayı sevdirdik, nadada shot içirdik, mr lambuja ve mr tardinibufenin de katılımıyla cumartesi gecelerinin popüler mekanı if'i fethettik. sağda solda tanıdıkların uçuştuğu bir gece olduğundan ben kendimi üniversite yıllarımdaki gececi insan gibi hissettim, küçük mutluluklar yarattım. çarşambadan pazara elimde kalan, her biri farklı karakterler içeren bir ilan-ı aşk, bir evlenme teklifi, bir 18+ münasebet ve vücudumun çeşitli yerlerinde nasıl oluştuğu belli olmayan birtakım morluklar. benim allahımın ilahi adaleti canımı yakanların canını yakmak değil de yıllar önceden göz koyduklarımı beklenmedik zamanlarda kucağıma düşürmesiymiş, şikayetim yok. şimdi her kötü günlerini unutmak isteyen ama saçının renginden memnun olan hemcinsim gibi kendimi kariyerime adamaya hazırım.

-gelecek cumartesiye kadar- voodoo girl has left gece hayatı.

Saturday, August 22

vuslata beş kala



21.00 Ankara 19 Mayıs Stadyumu
Beşiktaş kale arkası

Thursday, August 20

bebelere söyleyin ben şehre döndüm


bir başkadır benim memleketim: kendi ülkende turist olmak ne demek, bu tatilde öğrendik. otel %80 rus, %15 alman, %3 almancı, %2 türk şeklinde dağılım gösterdiğinden ortamda tek kişi türkçe konuşmuyor, anonslar türkçe yapılmıyor, dağıtılan broşürlerde türkçe yok, odadaki televizyonun menüsü bile rusça. o rusça menüyü kullanarak cnbce ayarlayabildim ya ben o televizyona daha da bir şey demiyorum öyle gururluyum. velhasıl kelam bize göre değil bu her şey dahil otel işleri ben onu anladım, zaten bu kendi ülkemiz sınırları dahilinde yokmuşuz gibi davranılması hususu da türklük damarıma bastı çemkirdim bakmayın da burada sinir yansıtmıyorum bünyelere. bir de bunlar rusyanın hangi dağından gelmiş belli değil yemek sırasında birbirlerini iteklemeler, sıra kavramından bihaber olmalar. sonra rusyada 'great famine' yaşanıyor patatesler mi bitti nedir yemeğe saldırmalar tepeleme doldurmalar. hayır korkusuzlar bir de ben 50 faktörle 3ten önce güneşe çıkmaya korkuyorum bunlar güneşin alnında bütün gün bebelerini de salmışlar ortalığa. delirdik yani. bu bünyelere sinir yansıtmayan halim düşünün bir de.

orusbuçocuğu: şimdi otelin % 80i rus dedim diye bir takım erkek cinsi okuyucular "vaş anam"dan başlayıp "ama abi ruslar da erken çöküyor" noktasına kadar gelmiş olabilirler fakat kazın ayağı öyle değil. 'aile oteli' diye lanse edilen otelimiz bildiğin çocuk bahçesiydi. yaşının başında 2 olan insan sayısı bana kalırsa 5 falandı. yalnız arkadaş ırkların eşitliği ilkesine aykırı değil mi yani 15 yaşındaki kızların manken gibi salınmaları, erkeklerin "2 seneye tyler durden olacağım beni izleyin" halleri. kınıyorum ben şahsen, avrupa insan hakları mahkemesini göreve davet ediyorum. biz sandalyeye oturtsak ayağı yere değer mi hesapları yaparken adamlar birbirine su atarak eğleniyorlardı, olmaz yani bize yazık.

slip mayo hayatımızın neresinde?: iki gram rusçam olsa, "organınızdan da nefret ettiriyorsunuz adamı yemin ederim bu slip mayolarla hacı yapmayın" diyecektim bir tanesinin yanına gidip. bütün samimiyetimle sormak istiyorum: neden slip? daha rahat desem; dar bir şey bol bir şeyden daha rahat olamaz gibi geliyor, amele yanığı olmak istemiyor desem; zaten şort giyse de normal hayatına döndüğünde o kadar kısa şeyler giymeyeceği için gözükecek bir şey yok. biri beni aydınlatsın yani lütfen çünkü bence çok acı bir olay adam tüm ihtişamıyla geliyor deniz kenarına altından şortu bir çıkartıyor kinder süpriz tadında slip mayo ya da açınız elvermediğinden sadece belden üzerini görüyorsunuz gencin bardan içki alırken tam bakış açısını netleştirmişsiniz bir çıkıyor slip mayo. hoş değil. hele bunların bazıları kadim dostum aycanın deyimiyle slip mayo bile değil bikini altıyla geziyor o derece yani. allah akıl fikir versin.

07,5 alanya: tatilimin tek tabanca bulunduğum alanya-merkez ayağında 'veleybol' oynarken bayılıp öleyazmasına sebebiyet verdiğim hollandalı çocuktan daha heyecanlı bir olay yaşamadım sanıyorum. yarım saat çocukla ilgili yaptığım "oha taşmış, yanındaki de ikizi değil mi, ben mavi mayo şortluyu beğendim de çıplakken ayırt edemem zaten siz ikisini de aparta gönderin bu gece" yorumları, çocuğun servis atmak için kolunu kaldırıp titreyerek yere yığılması, yerde kriz geçirmesi, allahtan yanımızda doktor bir arkadaş olması ve duruma acil müdahele edilmesi, ambulansla hastaneye kaldırılan çocuğun ölümden döndürülmesi şeklinde sonlandı. tamam bakmıyorum kimseye artık korkmayın. bütün gün beach, akşamına gelsin vodkalar gitsin şampanyalar. her şey güzel de kafam güzel değil, sarhoş olamıyorum bu da yeni modamız. sonra baktım huzurun yoksa hiç bir şeyin yok demektir, huzuru da sana ankaran sunar. kalktım geldim. oh be.

hediyelik muz:
zaman zaman gizemli yorumlarıyla bloga konuk olan
isimsiz prensim

Monday, August 10

it's always better on holiday

"acilen toparlanmalıyım, üstümden koca bir aşk geçti"
mesajı veren foto

en erken 18, en geç 21 ağustos dönüşlü alanya tatilimiz bu akşam binilecek olan 23.30 otobüsüyle başlıyor. bu süre zarfında yiyip içip camış gibi yatmayı, spor olaraksa yakışıklı turistlere "do you sex tonight?" deyip sohbetin bizi nereye götüreceğini beklemeyi planlıyorum. bavulum o kadar küçük ki çiçek desenli olmasa kız bavulu demezsiniz o derece, öyle bir yüklerimden arınayım ruhumu huzura ulaştırıp geleyim modum var. hayırlısı. ciao!

erkekler de okusun diye kapağı pembe olmayacak

"aşk bu mu?" isimli bir kitap yazmaya ve ilkokulda aşık olduğum gökhan isimli çocuğun bir eline g bir eline s harfi yapıp soranlara "galatasaray olum" demesi hikayesiyle başlayıp az önce aldığım "yanında erkek olsun olmasın herkes kesiyo. ama niye kimse vermiyo? sen kadınsın bilirsin ne eksik bende?" mesajıyla bitirmeye karar verdim. spoiler oldu ama olsun.

Sunday, August 9

my best friend's wedding - part 2

verdik gitti.
solda gelin buketini kapmayı başaran kadim dostum aycanı,
sağda ayakkabının altındaki ismi zerre silinmemiş olan beni görüyorsunuz.

genç çiftimize mutluluklar diler, arkada bıraktıkları bir diğer genç çift olarak
hayatımıza devam etmeye çalışırız.


Saturday, August 8

tekin diskoda

şurda utanmadan "erkek dediğim deli deli dansetmez" yazmışım ya, geri alıyorum. seksapel budur, erkeklik hormonu budur.



çıkmaması ihtimaline karşı link. hala olmazsa başlığı yazıp arattığınızda çıkan ilk video. bu kadar istiyorum yani izlemenizi.

Friday, August 7

voodoo girl'den acımasız gerçekler 2

sevgili mütemadiyen fucker etiketi edinmeye çalışan, sosyal çevresi karı kız dolu, yediği önünde yemediği arkasında modunda konuşan, 'ben o işleri aştım' imajı taşıdığını sanan erkekler,

'fuckbuddy'yi 'fuckbody' zannettiğiniz anlaşıldığı an havanız sönüyor.








1

Thursday, August 6

my best friend's wedding - part 1

evlilik öncesi hiç anlam veremediğim seremonilerden biri olan nişan faslını iki sene önce atlattığımızdan, içinde bulunduğumuz düğün haftasına sığdırılan ilk seremoni bu akşamki 'imam nikahı' oldu. bu noktada pek çok kişi "oha nurcu mu arkadaşın ehe ehe" tepkisi verse de benim etrafımda evlenen her insan 'adettendir' ve 'aile büyükleri istiyor' gibi iki ana sebepten resmi nikah öncesi imam nikahı yaptılar. ben -dilimi ısırarak söylüyorum takdir edersiniz ki kendim yaptırmayı düşünmesem de- çok da büyük bir mevzuymuş gibi görmedim o yüzden bu olayı, sadece imam tipitip bir şey olursa gülmemeyi nasıl başaracağımı düşünerek gittim. sandığım kadar korkunç olmadı, imamın da super mario benzerliği dışında bir falsosu yoktu hatta işinden edilen bir meslekdaşından bahsederken "şutladılar" bile dedi modern imamımız. ben kafamda tülbentle uslu uslu oturdum, amin denmesi gereken yerlerde dedim ama herkesin ellerini açıp sustuğu ve dua okunduğunu tahmin ettiğim yerlerde bebe gibi yalandan ellerimi açıp ağzımı oynatmadım. koskoca allahı kandıracak halim yoktu, ne mal olduğumu biliyor zira. o esnada ben de içimden "allahım mutlu olsunlar" falan dedim öyle amin dedim. dürüstlük kontenjanından kabul olur diye umuyorum.


nerede o eski imam nikahları azizim

I just wrote to say I'm sorry

yaklaşık 3 ay önce gerçekleşen ayrılığımdan önce ben de "böbüşümü çok özledim ona kavuşacağım günü iple çekiyorum aşkımız her şeyden büyük onu çok seviyorum" seviyesinde olmasa da arada içinde 'sevdiceğim' geçen cümleler kuran, başıma gelen olaylardan bahsederken bunları çift halindeyken yaptığımı belli eden bir insandım. şu halimle bloglar arası gezerken içinde sevgililer ve çok sevişiyor olmakla ilgili şeyler geçen yazılardan tamamen kişisel sebeplerden rahatsız olduğum için tüm açık yürekliliğimle aynı tip bir rahatsızlık yaşattığım herkesten özür dilemeyi kendime bir borç biliyorum. öyle vıcık bıcık hissetmiyordunuz değil mi be keşke söyleseydiniz olum öyle bir şey olduysa. neyse valla pardon. bir daha yapmam söz.

Tuesday, August 4

artık msnde nick bulma derdimiz bitti

prenses 44 nickli arkadaşımız hazırladığı sayfayı

"MSN Nickleri bölümü içinde süper nickler:) konusu , süper nickler:) En Yeni Nickler [_!вiiя кєz Dαнα αйLαуαcαgιмвεйzεмεDiigiiйiiнαуαтιй мαѕαLα!_] öят DüşLεяiiйiiDüşLεяiiмiiй üѕтüйεDüşLεяiiм üşüуσя!! «3 giiDεcεкѕεй уαвαйcι кσLLαяα fεLαкεтiiм σLυя уαя!!öLüмüй σLαѕιм gεLiiя!!! =( кαувσLѕυη! ρυѕLυ яüуαLαяιй αяDιйDαgυяυяα уσкυz ѕενDαLαяDα!!"

şeklinde tanıtmış.

emeğine sağlık prenses diyerek sizleri sayfaya davet ediyorum.

Sexed up

voodoo girl's "unutma, unutturma" series vol.9

mr. dutchman özendirdi, eski serileri uyandırıyorum. bir ayrılık "bir tek dileğim var mutlu ol yeter" sahteliğinden uzak bu kadar güzel özetlenir. biten ilişki sonrası "let's pretend happy end" yerine "let's pretend we never met" demeyi seçenler için gelsin. kanımca robbie williamsın en underrated şarkılarından birisidir, klipte oynayan ablamız da taştır. robbie williamsın zaten boyun kürtletmelerine, kameraya bakışlarına kurban.

Ghetto Blaster Key Chain

voodoo girl's "bunu yapan insan olamaz" series vol. 7





aynı zamanda ipod speakerı. genius. burda.

Sunday, August 2

başlık dediğin elimin kiri

insan tatilde bile olsa pazar sendromuna giriyormuş arkadaş, misal ben şu anda "ulan tatilin 1 haftası geçti bir bok yapmadık" tribindeyim. zaten son iki haftaya kadar tatile de çıkamayacağımdan haftaya pazar da böyle hissedeceğimi düşünüyorum. tatil demişken, blogu yardım isteme amaçlı kullanıyorum: 10-20 ağustos arası gidilecek, geceliği 100-150 tl arası olan düzgün bir her şey dahil otel arıyoruz. yeri çok mühim değil. turizmci arkadaşlar elimizden tutuverin. neden tatilimin ilk iki haftası ankaradayım, çünkü düğünümüz var. kadim dostum ayfer evleniyor. böyle traditional şeyleri de hiç sevmem ama bu olaydan bahsederken "düğünümüz" demek feci hoşuma gidiyor. sözüm meclisten dışarı, kızlarımızın düğün arefesindeki ultra stresli halleri de beni benden alıyor. o kadar mevzu olacaksa yapmayın düğün müğün kardeşim deli misiniz. herneyse, yarından itibaren tüm haftamız düğünle alakalı işlerle geçeceğinden bu haftasonu kendimizi dışarı vuralım dedik. dedik de ne oldu, cuma günü sebebi anlaşılamayan bir şekilde sarhoş oldum, kustum, artık yüzüm nasıl bir hal aldıysa na-jay "ben seni eve bırakayım bence" dedi, eve gelip 'bir daha içeni siksinler' söylemleriyle uyudum, cumartesi de bütün gün mide ağrısı çektim. dersimi ne kadar aldığım şüpheli, cumartesi kadim dostum aycanlarda gece 1e kadar uslu uslu televizyon izledikten sonra izlediğimiz şeyin 30larında çılgın hayatlar yaşayan sex and the city kızları olmasından mı bilinmez kurtlanıp kendimizi dışarı attık. bira içkiden sayılmadığı için nadada birer bira içtikten sonra 'duyan gelmiş' modundaki if'e sadece bir sigaralık tahammül ettik ve kokoreçimizi yiyip evimize döndük. tüm bu olaylar sonucunda çıkardığımız tek elle tutulur sonuç bu ülkede dişi olmanın gece hayatında ne kadar işe yaradığıydı zira önüm arkam sağım solum tüm arabalar çevirmeye alınırken elinde üfletme zımbırtısı arabanın içine şöyle bir bakan polis amca bize sadece "gerek var mı?" diye sordu, "yok" dediğimizden ya da benim elimde tüm konsepti bozan bir kutu ayran bulunduğundan da olabilir üfletmeden geçirdi. hani eşitlik? 'kadın blogu' sahibi 'kadın blogger' arkadaşlarımız yazsınlar bakalım bunu da. nihayetinde gecemin eğlencesi de sabah 4te aldığım "maç ne olur?" mesajıydı, belirtmeden geçemeyeceğim.

bu arada godsy mimlemiş beni blogumuzu anlatıyormuşuz sanırım, 'anlatılmaz yaşanır' kadar ucuzlaşmak da istemiyorum da neyini anlatayım bilemediğimden şöyle bir açıklama yapabilirim gelen maillere de cevaben (çok popülerim ve her gün okuyucu maillerinden kafamı kaldıramıyorum imajı yaratmaya çalıştım) blogdaki hiç bir şey kurgu değil. hayır 'my life as a party girl' gibi de yazmıyorum ama nedense böyle bir düşünce oluşmuş, ona bir açıklık getirelim. bloga yazacağım şeylerde 'haber değeri taşımak' gibi bir kriterim de yok, 'insanların gözündeki voodoo girl imajına yakışır mı?' da. ne haberi, ne imajı? aklıma geleni yazıyorum işte. blog o kadar da ciddiye alınması gereken bir şey değil bence, sanal hiç bir şey öyle değil. kendilerini sanal alemdeki başarılarıyla (çok izlenenli bloga sahip olma, ekşi sözlük yazarı olma gibi) yücelten insanların da gerçek hayatlarında bir bok becerememiş aciz insanlar olduklarını düşünüyorum.

günün voodoo girl öğretisi: 'coupling' dedikten sonra 'uk' diye eklemek bir hakarettir. coupling us zaten yok sayılması gereken bir dizi. bu amerikalılara da akıl sır erdiremiyorum sen seinfeld gibi bir sitcom yapmışsın noktayı koymuşsun daha neyin sidiğini yarıştırıyorsan.

Saturday, August 1

bardan kız kaçırma

isimli yazımı da barındıran wingman dergi ağustos sayısı çıktı. tıklayalım ltf tşk öpt.