Tuesday, March 27

blog.


biz yaş itibariyle şimdilerin "sosyal medya"sının kurduyuz aslında, icq - mirc döneminden başlayıp yonja'dır 80630'dur hepsini tecrübe etmiş bir nesil olarak. walkman de dinledik discman de ipod da misali dünden bugüne sosyal medya desen hepsinde parmağımız vardır yani. ama derseniz ki en manalı, en gerçek hayata damga vuranlı hangisiydi işte ona hiç şüphesiz blogger derim. işte bu yüzden twitter'ın popülerleşmesiyle doğru orantılı olarak artan mikro blogging meselesi yüzünden yazılar azaldı diye bloglar kapatıldı gidildi, "bloglar bitti artık hocam yeaa" temalı fikirler dile gelmeye başladı falan ya ona çok ayar oluyorum ben. blog kapatmak nedir abi? blog dediğin belki yıllarca görüşmediğin, ama hep bir köşede senin arkadaşın olarak var olduğunu bildiğin o canım arkadaşlar gibidir. blog dediğin legodur, yeni yeni oyuncaklar çıktıkça bir köşede kalır belki ama bir an tekrar karşına çıktığında elini yine ona atasın, onunla oynayasın gelir.o yüzden artema musluğu misali açtım kapattım yazmıyorum geri döndüm falan safsataları rica ediyorum sadece facebook profillerinde yapılsın blogları da tüketim gençliğinize alet etmeyin sinirleniyorum. 

Monday, March 19

what's in a name?

jelatin hangi satırına daha çok katılacağımı bilemediğim yazısında demiş ki:
"Bir gün olur da evlenirsem, sevgili eşimden "kocam" diye bahsedeceğim bir blogum olsun istiyorum. Kocam geldi, kocam gitti, kocamla sinemaya gittik, döndük... Bazen ismiyle de bahsedeceğim; ama çoğunlukla KOCAM diyeceğim ya! Sevgilim, ise sadece ona karşı, seslenirken kullandığım bir kelime olacak. Ki o kelime, öyle güzel. Ne kadar aşk dolu, nasıl da sevgililik mertebesinde bir evlilik yaşadığınızı highlight ederken siz, pek de şık olmuyor. Aslında. Biraz... Sığ kalıyor". 
kadınların ilişkilerini hayatlarındaki adama verdikleri isimlerle meşrulaştırma çabaları beni de rahatsız eden bir durum. etrafınızdaki kadınlara bir bakın, varoşluk seviyesi evlenme teklifi aldıktan sonra sevgilisinden 'nişanlım' diye bahsetme hızıyla doğru orantılıdır. nişanlılık bu kadınlar için ilişkinin ciddiyetini ele güne duyurma ve "ben evlenilecek kadınım, bu da kanıtı" deme şekli olduğu için ışık hızıyla 'erkek arkadaşım'dan 'nişanlım'a geçilir. bu nispeten alışkın olduğumuz, bizim nesilde çok görülen bir durumdu. olayın evlilik sonrası boyutunu hayatımıza kazandıran isimse bittabi türkiye'nin orgazm olan ilk kadını ayşe arman. kendisi yazılarında kocasından 'sevgilim' diye bahsettikçe, 30 yaş üstü evli kadınların hipsterlıklarını gösterme metodu kocalarından 'sevgilim' diye bahsetmek oldu. jelatin'in sığ kalıyor tespitine tüm kalbimle katılmakla birlikte, olayın altında yatan başka bir şeyi de sorguluyorum. madem 'kocam' demekte bir sevgi eksikliği olduğunu düşünüp ilişkindeki ateşin sönmediğini kanıtlamak için 'sevgilim' deme gereği hissediyorsun; evlenmeseydin be abi, hep ateşli kalsaydın. yani hem sosyal normlara, toplumun sana dayattığına dört elle sarılacaksın, hem de linguistik tavırlarla marjinal ayağına yatacaksın. o işler ne yazık ki öyle olmuyor.
demem o ki herkes hayatındaki adama istediği şekilde hitap etsin ama o hitapları sosyal ortamlarda ilişki durumunu kanıtlama amacıyla kullanınca facebook ilişki kategorilerinden öteye gidemiyor insan. 20li yaşlardaki ilişkinin adını koyma saplantısı 30larda adamın adını koyma noktasına geldiyse kafalar hala olmamış, uyanalım ve büyüyelim lütfen.

Sunday, March 11

uzun ilişkilerde osuruk eşiği

en ilişki yaşamamış insan bile sağını solunu gözlemleyip uzun ilişkilerin seyriyle ilgili şu zaman çizelgesine ulaşabiliyor: 1. cicim ayları - aşk mektuplarından çeşitli hediyelere, her saniyeyi birlikte geçirmekten yorulmayıp saatlerce süren telefon konuşmalarına giden vıcık vıcık bir dönem. ergenlikle alakası yok, oluyor öyle şeyler. 2. ilişkiyi otutturma ayları - karşı tarafı daha iyi tanımaya başladığınız, sinir bozucu tarafları da olduğunu keşfettiğiniz ama sinir bozucu tarafların size vız geldiği, artık o ilk heyecan hislerinin azalmaya başlayıp adamı/kadını gerçekten derin bir hisle mi hayatınızda turuyorsunuza ayılmaya başladığınız aylar. zaten bu aşamayı geçince artık uzun ilişki formatına girilmiş oluyor bence. 3. alışkanlık ayları - ilişki oturmuş, birlikte geçirilen zaman rutinleşmiş, aşk yerini sevgiye bırakmış, genç bünyelerde yaşlandık mı amk hissi yaratan evcimen dönem. kendine ait hayatı daha bir özlemeye başlayıp ben bu gece arkadaşlarla takılayım hissini geri kazanmaya başladığın dönemdir de aynı zamanda ama ilişkiye bir zararı yoktur. şimdi bunların hepsi bilgimiz dahilinde. peki ya o kimsenin bahsetmediği osuruk eşiği? hele de aynı evde yaşamaya başladıysanız, ilişkide bir noktada kaçınılmaz bir aşamaya geliniyor: yanında osurmaktan/geğirmekten çekinmeme aşaması. bana sorarsanız her doğal ilişkide geçilen bir aşama bu, ve hayatınızı o insanla geçirecek olmanızın kanıtı da olabilir zira kimse ayrılık sonrası yatak performansının yanında osuruğunun nasıl koktuğunun raporunun da alemlere sızmasını göze alamaz diye düşünüyorum. kısaca demem o ki aşkın yoğunluğunun azalıp sevginin doğmaya başladığı uzun süreli ilişkilerde hollywood filmlerinin bahsetmekten kaçındığı bir osuruk eşiği de var, ayık olun hazırlıksız yakalanmayın.


Saturday, March 3

gelin-lik

bugün her genç kızın rüyası kontenjanından mayısta evlenecek olan na-jay'le gelinlik bakmaya gittim. gerçekten gelinlik denemekten çok daha zevkli bir şey bence deneyen insanı izleyip elinde çayınla (şampanya bekledik ama çay verdiler) yorumlar yapmak. ben tam bir ivana sert havasına girmiş "proporsiyonuna uygun değil bebeğim" gibi cümlelerimle gelinlik satıcılarını kendime hayran bırakmayı planlıyordum ki olaylar na-jay'in değişen planlarımı bilmeden benim için de randevu almış olmasıyla yön değiştirdi. ilk gittiğimiz butikteki kadın "şimdi siz buyurun" dediğinde "yok biz düğünümüzü erteledik, gelinlik giymeyi de düşünmüyorum zaten" dememle kadının gözünde dünyanın en zavallı, en aciz insanı oluverdim mi. önce inanamadı, sonra "ee tercih meselesi" falan diye gevelemeye çalıştı falan ama yüzdeki varoş-kadının-30unda-bekar-kadın-görünce-acıması ifadesi nasıl okunuyor belli değil. ikinci butiğe geçtiğimizde akademik kişiliğimi konuşturup bu işi bir araştırmaya döndürmeye karar verdim ve aynı cümleleri buradaki kadınlara da kurdum. aynı bakışlar, aynı ezikleme. yüzde yüz çalışıyor. hayır her genç kızın rüyası gelinlik giymek olmadığı gibi, bahsi geçen butiklerde de bir vera wang efendime söyleyeyim bir vivienne westwood satılıyor değil. salondaki perdeyi alıp kabarık eteğe takan kendine gelinlik yaptım diyor, öyle bir kıroluk pek çok gelinlikte. neyse ki çok marjinalim ve erkeklerle daha iyi anlaşıyorum da gelinlik giymeden evlenecek ve asiliğimi tüm dünyaya göstereceğim.

olacaksa böyle olsun.com