Monday, July 28

there's too much panic in this town

bir: yeni albüm çıkartan sanatçıların ilk kliplerini bilindik bi şarkının yeniden yorumlanmasına (cover yazmamak için ne kastım) çekmeleri son derece özgüvenden yoksun, kolpa ve müzik piyasasının gelişimi adına yasaklanması gereken bir hareket bence.

iki: kalabalık yerlerde, örneğin metro, merdivenlerden çıkarken başınızın önünüzdekinin kıçıyla aynı hizada olması ve arkanızdaki insanın da kesin sizin götünüzü dikizliyor olduğunu bilmek can sıkıcı.

üç: yemek yapan yakışıklı bir erkekten daha seksi bir şey olabilir mi? bunu farkedişim digiturke hometv gelmesinden ziyade küçüklüğümden beri jamie oliver izlememden kaynaklanır. şişko ve peltek olabilir ama adam yemek yaparken seksi be kardeşim.

dört: geçenlerde bi magazin programında ismini vermek istemediğim biri için (gizem yarattım) "daha 25 yaşında, kendisi çocuk" dedi dış ses. pek sevindim. burdan artık geceleri dışarı çıkınca sıkılan, tribecada otururken etrafını -18ler basınca bunalıma giren insan görüntüsü çiziyorum ya mütemadiyen, bu cümle bi an beni sevince boğdu.
lego kolyemi daha bi mutlu taktım.


beş: 4. dövmemi yaptırışımın üzerinden yaklaşık 4 sene geçtikten sonra, arkadaşların deyimiyle "saç yaptırır gibi" bir anda gittim ve 5. dövmemi yaptırdım. mutluyum. yalnız artık dövme yaptırırken canı acımayan insan sıfatımı kaybettim, hükümsüzdür. baya modası geçmiş bu espri ve burdan bakınca koçbank reklamı hissi yaratan ama aslen koç burcu sembolü olan dövmemin resmiyle 1 dakika sessiz kalma hakkımı kullanıyorum.


[konya]altı: ellerinde pek de fazla güneş kremi çeşidi kalmamasının sebebini "sezon bitti" diye açıklayan parfümericiye inat, ben bu yaz bronzlaşmak ve kendimden ziyade arkadaşlarım ve sevdiceğimle uzlaşmak ve hatta yozlaşmak için antalya yollarına düşüyorum. yolu serik'ten geçen herkesle elbet bir gün buluşuruz. iyi tatiller (kısa a'yla).

Monday, July 21

fakat ne yazık ki sokak boştu

bir kez daha anladım ki ankara'nın en güzel zamanı, işte yazın bu bomboş zamanı (bir de i. melihin başkan seçilemeyeceği zaman, ancak bu konuya seçimler yaklaştığında değineceğim). hiç bir zaman 3 yaz ayını birden şehir dışında geçirmemiş bir ankaralı olarak, bu dönemlerde şehirdeki insan sayısının azalmasına alışığım fakat bu sene daha bir farklı sanki. cumartesi gecesi tunalıda park yeri bulmanın kolaylığından tutun, bestekarda kaldırımda içen asi gençlerin sayısının azalmasına kadar, bu sene belirtiler kendini daha bir yoğun gösterdi. ankaramın hali hazırda varolan huzuruna ve dinginliğine büyük katkıları olan bu güzide nüfus azalmasından pek hoşnut olsam da, yarın istanbul'a gidiyorum. şehrimin bu güzel hallerinin tadını çıkartma görevini ankaralı; istanbulun kaosunu ve nemli sıcağını azaltma görevini de istanbullu bloggerlara veriyorum. izmirliler zaten kendilerini çoktan çeşmeye atmışlardır; diğer şehirlerden okuyanlar varsa da benim haberim yok. haydi kalın sağlıcakla.

Sunday, July 13

hollyday


birtakım bloglarda seyahat ve/ya yaz tatili haberleri okuyup kıskanadurayım, benim de 6 haftalık tatilim içinde bulunduğumuz haftanın sonu resmi olarak başlamış durumda. düşünürken yeterince sıkıldığım için yazmaya da üşendiğim bir takım sebeplerden ötürü ağustos başına kadar ankara'dayım gibi gözüküyor. sıkıntıdan patlayacak olan bünyem blog'a sıçrar mı sıçramaz mı onu da zaman gösterecek.

meanwhile, how I met your mother seasons 1&2 keyfini ne yazıkki ancak bilgisayarımda yaşayabiliyorum, zira dvd player arıza çıkarttı. salı gününden itibaren de na-jay'le sex and the city maratonumuza başlıyoruz. kendime karne hediyesi modunda verdiğim bütün o abur cuburlar bugün bitiyor ve ben yarından itibaren günlük yürüyüş hedefimi 3 km'den 5 km'ye çıkartıyorum. önümüzdeki günlerin birinde -tercihen annem dönmeden- ev temizleniyor, sıkıntılar baştan savılıyor, "bi boş zaman bulduğumda izlicem" denilen tüm filmler tek tek izleniliyor ve hayat bayram oluyor. mu?

Thursday, July 3

Are you fucking kidding me?

gider ayak dayadılar bi ödev, üstelik sonucu dönünce belli olacakmış. yani düşünsene ağustosta bütün enerjimi toplamış öğrencilerime koşar adımlarla(!) geliyorum ama o da ne? ödevden fail almışım. merit+ larla başlattığım ve devam ettirdiğim ödev serim sonlanabilir her an ey okuyucu, canım sıkılıyor. bütün gün bilgisayar başında oturmaktan belim ağrıyor, açık ayakkabı giyen kadınların ayaklarını görmekten midem bulanıyor. bu sıcakta sigara bile keyif vermiyor - böyle bir hallerdeyim.

geçen gün servis bekliyorum. kızın teki yanındakiyle konuşuyor (üzülerek söylüyorum ki meslekdaşım). ergenekon davasıyla ilgili çemkiriyor. buraya kadar normal. bi ara sinirlendi baya, dedi ki "abi ben geçen facebookuma da yazdım yani beni de alın o zaman dedim böyle bi saçmalık mı var". yurdum insanının tepki anlayışı bu işte. facebook'a yazmış. ondan sonra akp nasıl buralara geldi. alın size cevabı.

bu arada merak ettiğim bir şey var; "Benimle çıkar mısın?" lafını kullanan bir yaş grubu var mı hala?