Sunday, April 29

Saturday, April 28

blog dünyasına sesleniş

solda linkini vermiş olduğum blog kardeşlerim bugünlerde pek bir sessiz. madem öyle, ben ağzımda futbol maçı kaynaklı köpüklerim olmadan bir blog yazayım dedim, ancak depresif halimden işe yarar birşeyler çıkar mı emin olamıyorum.
yarın home alone serimin ikincisinin başlayacağı haberini yeni aldım. sevgilisiyle izlediği filmleri, yediği yemekleri olanı var olmayanı var düşünmeden ballandıra ballandıra anlatan wykka'nın izinden gidip sevdiceğime kavuşacağım için ben de mutlu oldum. ancak başka sebepler dolayısıyla sıkılmakla meşgul olan içim bu haberden pek de etkilenmiş gözükmüyor. yine karman çorman duygular içinde olduğumdan ne şu an yazdığım ne de önümüzdeki birkaç gün içinde yazacağım blogların arkasında durabiliyorum, ne kendim neşeleniyor ne de başkalarını neşelendirebiliyorum; işbuyüzden yine başa dönüyor ve soldaki blog kardeşlerime sesleniyorum:
trya, internet alemine geri dön ve make my day. wykka bacım, yepisyeni eserlerinizi bekliyorum. messi başky, aldın blogu sustun kaldın gel katıl bize gir aramıza. urban dogho, postlarıma spoiler atmakla olmuyo tadından yenmez bloglarını okumak istiyorum artık. romanista, hep sen bana derdin neşelendir bizi bloglarında diye şimdi ben sana diyorum hadi bakalım.

durum özeti yapan son cümlemi de eksik etmeyeyim:
time goes by so slowly for those who wait.

Thursday, April 26

hayatın anlamı siyah beyazdı

warning: the following blog contains examples of explicit language. children reading this blog must be supervised by an adult.

"voodoogirl for president" listeme yeni bir madde eklemeyi uygun görüyorum bugün. işten çıkmış, koşar adımlarla maçın en azından ikinci yarısının son yarım saatine yetişeyim modunda metronun içinden güvenparka gitmeye çalışırken şunu dedim kendime: ankara insanına yürüyen merdiveni tek sıra kullanmayı öğreten kişi olucam arkadaş. eğitimci kişiliğimle ayaktayım, olaya el atıyorum, evet.
pek tabii blogun başına geçme amacım politikacı kişiliğimle günün anlam ve önemine dair birşeyler yazmak, birtakım seslenmelerde bulunmak:

1. en büyük aşkım beşiktAŞK ama bu futbolla kupa finaline kalmış olmamız türk futbolunun ya da ligin kalitesinin bulunduğu noktayı çok net açıklıyor sanırım aah ah.
2. sanki mahalle takımıyız bebe takımıyız yahu. gol yiyince küsüp gol atınca gaza geliyoruz. paslaşmayı beceremiyoruz. aaah ah.
3. herneyse, nihayetinde finale kaldık önemli olan o. beşiktaşım oley.
4. sevgili tümer. evladım. annene bişey mi yaptık zamanında? nedir bu hırs? zaten beşiktaştayken de sevmezdim seni, futbolunla sergenin tipinle de ilhanın gerisinde kalmış olmak mı koydu canım sana? o attığın gölün girdiği kalenin direkleri de sana girsin canım benim. kevaşenin evladı seni.
5. sevgili tuncay. kız tuncay. tamam bakiyi de sevmiyorum pek ama götü başı oynatmakla olmuyo bu işler, kırmızı yanaklarınla like a virgin modunda bi adamsın ama bu oyun da karı gibi oynanmıyo güzelim.
6. sevgili ümit. allahın şaşısı ne gördün de neye itiraz ediyosun kenardan gözünün biri bi kaleye diğeri öbür kaleye bakarken?
7. sevgili uğur. hem tekmeyi geçir adamın kafasına hem de bişey olmamış gibi adamı yerden kaldırmaya çalış. şerefsiz köpek ne güzel öğretmişler sana fenerbahçeli olmanın inceliklerini.
8. sevgili fenerbahçe taraftarları. conconlukla taraftar olunmuyo. nasıl da sustunuz dinlediniz öyle uslu uslu. denyologlar sizi. "burası inönü burdan çıkış yok" oh mis.

tamam rahatladım, futbolla alakası olmayan ya da beşiktaşlı olmayan okurlara anlamsız gelebilecek blogumu burada bitiriyorum. ki bahsi geçen insanlara ne yazık ki söyleyebileceğim tek birşey var: hadi hisset bu hislerimi...

the bank

tam şu dakika resimdeki bank gibi hissediyorum.



don't ask me why, assume the worst.

Wednesday, April 25

Some people are just born with tragedy in their blood

belki donnie darko'nun etkisi, belki başka bişeyin ancak günün ortalarına doğru biraz depresifleştiğimi kabul ediyorum. belki the.perfect couple olmanın etkisi, belki kozmik bir tesadüf ancak sevdiceğimle aynı gün depresifleştiğimizi de kabul ediyorum. gerçi anladım ki böylesi ilişkide tek tarafın depresif olmasından daha iyi, daha easy-going. buradan hareketle sevgilisi olan tüm kızlara "erkekler de regl olsun" kampanyama katılmaları için çağrıda bulunuyorum.

herneyse, depresyonum hafifledi denilebilir, sebepli-sebepsiz, bu blogu da sırf yatmadan önce bişeyler yazmış olmak için yazdın sanıyorum. yazdın-yazdım olacaktı. bugün donnie darko'yu izlemek yanlış kararmış, anlaşıldı.

fazla uzatmadan, derinlere dalmadan, night night.

Tuesday, April 24

karikaturum.com

bir arkadaşım sayesinde keşfettiğim bir site var. üye oluyorsunuz, fotoğrafınızı gönderiyorsunuz, hikayemi çiz diyorsunuz ve adamlar 3-4 gün içinde karikatürünüzü çizip siteye koyuyorlar. şahane bir hizmet. site şudur. benim karikatürüm de budur:

Monday, April 23

football is groovy vol.2

adidas-football is groovy/for women.
gittim. gördüm. aşık oldum. (pembesi daha güzel) doğumgünüm için hala hediye kabul ediyorum, duyrulur.

Don't mind doing it for the kids

sevmiyorum kardeşim. zorla mı. çocukları sevmiyorum. görünce agu gugu yapasım, içime sokasım falan gelmiyor; zira o tarz tensel temas içeren yakınlaşmalardan, yanaktan öpüşmelerden de hiç hazzetmem, bilenler bilir. aslında bu akşam bir blog yazayım diyordum, ama karmakarışık şeyler geldi aklıma birden döküp kurtulayım sonra da asıl yapmam gereken işlere oturayım dedim. varoş insanlara tahammülüm yok bu bir. aynadan (asansör, banyo gibi yerlerin aynalarından) cep telefonuyla fotoğraf çektiğiniz yetmiyormuş gibi bir de bunu profillerinize koyup adamı güldürmeyin bu iki. sanal dünyadan ve sanal insanlardan gına gelmesi sonucu tüm sanal kimliklerini, websitesi profillerini yok eden ben, artık bir tek myspace'teyim, orda da birbirinize mesaj atar gibi comment yazıp beni deli etmeyin bu üç. nolursa olsun, ne söylenirse söylensin, bazı ilişkileri ve bazı kimseleri ka-bul-le-ne-mi-yo-rum bu da dört.

mevsim değişikliği nedeniyle dolabımızdaki kışlıkları kaldırıp yazlıkları çıkartma işlemini, bazen insanlar için de yapmalı, yapmalısın, yapmalılar.

is this the part in the book that you wrote
where I gotta come and save the day?

Saturday, April 21

why go?

voodoo girl's "unutma, unutturma" series vol.1:
one of the greatest love videos ever.

Wednesday, April 18

long time no see

belirsizlikten hazzetmeyen bünyemin inadına inadına geliyorlar üzerime, önümüzdeki bir kaç ay neler olacak, iş değişikliği olacak mı, tatil yapılacak mı, iddaa kuponları artık tutmaya başlayacak mı hiçbirini bilmiyorum ve beklemeye çekiliyorum elim mahkum.
tatil günleri de sona erdi, anneye ablaya kavuştuk, ancak güzel bir gelecek provası olmadı mı oldu ve hatta the.perfect.rehearsal diyebiliriz, anlayan anlar. mesaj kaygılı blog yazmıyorum yanlış anlaşılmasın, mesaj kaygılı herşeyden, özellikle msn iletilerinden ve "olacak okadar"dan nefret ettiğimi söyleyebiliriz. nefret demişken, bazen savaş ay'dan daha fazla nefret ettiğim biri varmı diye düşünmeden edemiyorum. bir de mesaj demişken, şu mucit yarışmasına katılmayı düşünüyorum. projem, duygusal telesekreter. arayanlara ve bıraktıkları mesajlara göre sahibini hazırlıyor önceden. misal, baş belası eski sevgiliniz aramış, telesekreter şöyle diyor: sorry, an unexpected jerk called you today. doğru tahmin, sex and the city en sevdiğim diziler sıralamasında ilk 3e girer.
aslında yapılacak işler var daha ancak benim pilim bitti. oh my god that's the funky shit.

Tuesday, April 10

do bir külah dondurma

tam şu dakika neşeli günler blogu yazasım geldi. sanırım bunun en önemli sebeplerinden biri yarın annemle ablamın izmir'e gitmesiyle evde saltanatımı ilan edecek olmam. (burada beni birinci dereceden tanımayan blog okurlarına şu açıklamayı yapmayı borç bilirim: hayır izmirli değilim, allah korusun. zira türkiyenin en modern kenti şeklinde nitelendirilen izmir'in aslen türkiye'nin en büyük varoş yetiştiricisi olduğunu düşünüyorum, evet bu tarz faşistliklerim vardır ve hayır utanmıyorum. tartışmayalım.) herneyse, ilerleyen günlerde yapmam gereken birkaç şey var. mesela ömrümü yemekle meşgul olan projeyi biraz ilerletmem lazım, ama hiç içimden gelmiyor. neyse ki sevdiceğimin de tez yazması gerektiği için home alone serimizin bir kısmında ders çalışma moduna geçebiliriz. bunun dışında evde yemek yapmam lazım, hayır evliliğe hazırlandığım için değil artık kulağımdan fast food fışkıracak noktaya geldiğim için. bir de blogumda film, kitap vs eleştirisi yapma isteğim mevcut, belki pek sevgili okuyucularım da benden böyle sanatsal içerikli yapımlar bekliyorlardır; ancak bugünlük tek eleştirim 90 dakika boyunca yenişemeyen Charlton ve Reading takımlarına olacak. çekilin gözüm görmesin sizi gitti paracıklarım.

Sunday, April 8

shakespeare not-so-in-love

dişim ağrıyo ve iddaa kuponlarım yattı. şu durumda bu geceyi devam ettirmek için çok fazla sebebim yok gibi gözüküyor ancak uykum ve yapmam gereken işler için azmim olmadığından yüce bloguma sığındım. acaba bazı şeyleri sadece ihtiyaç duyduğumuzda kullanmamız onları değersizleştirir ve bizi bencilleştirir mi? pek sevgili blogumun bu duruma pek taktığını sanmıyorum; ben ise bencil olduğunu zaten kabul etmiş bir insan olduğum için siz bi zahmet sorunun aslında yüzeyde basit görünen ama derinde çok karmaşık olan yapısını çözümleyin, soruyu kendi özel hayatınızdaki olaylar ve kişilerle paralellikler kurarak cevaplayın, bilgisayarın başından kalkıp kendi etrafınızda üç kez dönün ve hayatınıza renk gelsin. benim de aklıma birbiriyle hiç bağlantısı olmayan ama yanyana yazmak istediğim kelimeler gelsin. kravat. portre. not defteri. tütsü. fotoğraf. tüy. televizyon. kulaklık. sen. ben.

iki nokta. yanyana.

Thursday, April 5

iyi ki doğdum

artık yaşlanmış olduğumuzun bir başka kanıtı olarak bu seneki kutlu doğum haftası iki günlük etkinlikler sonucu nihayete erdi. 3 nisanı 4 nisana bağlayan salı gecesi, pek tabiiki sevdiceğimin basının dibindeydim - pek sevgili the gang ile birlikte. öğretmen olmayı istememin de en büyük sebeplerinden biri olan being the centre of attention durumu fazlasıyla mevcuttu, akrep yükselenli koç burcu kişiliğim tamamen tatmin olmuş bir biçimde ayrıldı mekandan, emeği geçen herkese teşekkürler. asıl doğumuma sahne olmuş olan 4 nisan akşamı ise çekirdek kadroyla yenilen akşam yemeği neşeme neşe katmaya yeterli oldu, üzerine bugün 1 gün gecikmeli pastamı da kestim, oh mis.

ve tabii ki son cümle olarak: it took me 24 years to reach perfection. hadi bakalım.

Monday, April 2

kutlu doğum haftası

has officially started.