Sunday, December 23

Tanpınar'dan forever alone kafası

"Ben aşktan daima kaçtım. Hiç sevmedim. Belki bir eksiğim oldu. Fakat rahattım. Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde... Fakat daima ödersiniz... Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz..."
                                                                           
Ahmet Hamdi Tanpınar - Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Friday, December 21

the proposal

çok evlilik teklifi hikayesi dinledim ama bu inanılmaz. bunu yapan insan olamaz diyor ve hasetimden çatlıyorum.

kinder egg marriage proposal

Wednesday, December 12

ne diyem mahmut mu diyem

zamanında RTE kürtaj ve sezeryan açıklamaları yaptığında buradan "bağ benim belletirim, am benim elletirim" buyurmuştum; meğer ona bir de "am benim bahsederim" eklemek gerekiyormuş zira bugün çıkan haberlere göre bülent arınç CHP milletvekili aylin nazlı aka'nın "Başbakan vajina bekçiliğini bıraksın" lafına "Evli bir bayan milletvekili, çocuğu olan milletvekili organını nasıl böyle açıkça konuşabilir, nasıl bundan yüzü kızarmaz" şeklinde karşılık vermiş. karşımızda alıştığımız muhafazakar ikiyüzlülüğünün güzel bir örneğini görmek mümkün. muhafazakar ikiyüzlülüğü malum ahlaktan bahsederken 15 yaşındaki kızlara hallenen, cinselliği özgürce yaşamayı ayıplarken dini nikah etiketi altında her boku yiyen, "türban kişisel özgürlüktür kimsenin giydiğine karışılamaz" deyip mini etekli kızları taşlayan bir zihniyet. bu zihniyetin hükümet temsilcisi bülent arınç da pek bir hassas pek bir mahcupmuş ki bir kadının vajina demesinden utanmış. aynı arınç'ın mesir macunu dağıtırken utanmamasını geçiyorum (errrkek değil mi onların hakkı var) da, kendi başbakanı kürtajdan, sezeryandan bahsederken utanmamasını geçemiyorum. demek ki mevzu vajinadan bahsetmek değil; allah muhafaza bir kadının vajinadan bahsetmesi. bir kadının neyi nasıl yapacağına karışmak bu ataerkil egoları doyurmadı, neyi nasıl konuşacağı da dikte ediliyor artık. çünkü bunlar kara çarşaflara bürüdükleri kadınlarının seksi iç çamaşırlarını yatak odasında izlemeye, kadının kadın olma hakkını ellerinde bulundurup sadece kendi istedikleri yerde kadın olunmasına izin vermeye alışkın kafalar. sen erkeğin izin verdiği müddetçe kadınsın. o yüzden de dişiliğini sahiplenmek, hakkında konuşmak, hele bunu ulu orta yansıtmak en büyük yanlış. daha modern çevrelerde bu kafalar "dişiliksiz"den biraz ilerleyip "dişiliğin sınırlarını tanımlama" noktasına geliyor ve o bildiğimiz "kadın dediğin küfür etmez, kadın dediğin hanım hanımcık olur, kadın dediğin üzerine başına oturuşuna dikkat eder" ekseninde dönüyor. bana göre iki kafanın birbirinden hiçbir farkı yok. bülent arınç'ın "evli ve çocuğu olan milletvekili" vurgusu da bu olunması gereken kadın çizgileri alt metnini gayet üstten üstten vermiş. bunu yapan sadece erkekler olsa bir derece psikolojik ve sosyolojik çözümlemelere gireceğim de daha geçenlerde taytın üzerine kısa tshirt giydi diye ne aranması ne orospuluğu kalan kadını bir başka kadının kaleminden okumadık mı? kadınlar da bu dişiliğin tarifi meselesini öyle doğal buluyor ki kendisi bu tanımlamalara uyuyorsa hiç sorun yok, aksine "ben evlenilecek kadınım" gururu var. biz geri kalanlar içinse çözüm net: vajina göçü.




başlık için konuya cuk oturtan güzin tekeş'e teşekkürler.   

Sunday, December 9

marketing poses bleeds ads from our noses

torbadan fenomen çıktı
gündemi oldukça geriden takip edecek bir post olduğunun farkındayım fakat tetikleyen birkaç şey olduğu için bu twitter'da fenomenlerin reklam tweetleri olayına el atmaya karar verdim. malum twitter'da nasıl olduğunu anlayamadığımız (yani en azından ben anlamadım, anlayanlar anlamayanlara anlatsın) bir şekilde beş basamaklı takipçilere ulaşan kitle (= fenomen) bir süre sonra belirli markalardan para alarak onlarla ilgili tweetler yazmaya başladı. sanıyorum o dönem bunun etik olup olmadığı kimi bloglarda ve fenomenlerin kendileri tarafından da tartışıldı ama ne sonuca vardılar, öpüşüp barıştılar mı bilemiyorum. benim meramım etik olup olmamasıyla ilgili değil zira kimse kimseyi zorla takip etmediğine göre reklam yaptığı bariz olan fenomenlerden rahatsız olunuyorsa unfollowu caizdir, daha fazla tartışmanın manası yoktur.

benim kafamın basmadığı olay başka, işin 'reklamcılık' açısından mala bağlıyorum. birincisi bir insan neden bir fenomenin yazdığı şeyi alma, kullanma ihtiyacı hisseder? yani reklamcılıktan anlamasam da reklamın ana amacı bir ürünü duyurmak ve onu satmak ise, firmalar da fenomenlere reklam tweetleri için paralar döküyorlarsa, bu bazı insanların sırf X kişisi dedi diye bir ürünü alacağı farz edilerek yapılmış bir hareket olmalı. bunun ünlü versiyonuna az çok kafam basıyor zira başarılı bulduğunuz, örnek aldığınız bir insanı belli bir markayla özdeşleştirmek o markaya olan ilginizin artmasına, daha mal kişilerde ise "bunu kullanırsam ben de onun gibi olabilirim" duygularına yol açıyor olabilir, insan psikolojisi. fakat fenomen dediğin adamlar nasıl böyle bir duygu oluşturuyor yurdum gencinde, onu çözmek güç (onu çözersem bu fenomen işinin nasıl olduğunu da çözerim gibime geliyor). ikinci anlamadığım husus ise fenomen reklamlarının sosyal medya reklamı çıkış noktasıyla tamamen çelişir hale gelmesine rağmen bu kadar rağbet görmesi. demem o ki sosyal medya reklamları ünlüleri değil 'senin benim gibi' insanları kullandığından daha gerçekçidir. bir ünlü "ben bunu kullanıyorum" dediğinde bunun para için olduğunu bildiğinden inanılırlığı azalır fakat sosyal medyada takip ettiğin düz insan bunu dediğinde gerçeklik payı yüksektir ve seni etkileme ihtimali de daha yüksektir. vefakat firmalar bu fenomen reklamı işinin bokunu öyle bir çıkarttı ki aynı anda aynı şeyi yazan sekiz fenomenden girip reklam olduğunu bir kilometre öteden bağıran tweetlerden çıkıyoruz. o zaman bu gerçekçi reklam olayı tamamen sıçmış olmuyor mu? reklamcılıktan ve/veya fenomencilikten anlayan birileri varsa beni aydınlatsın lütfen.

Saturday, December 8

Zachdemek


zach woods vs mustafa pekdemek

Thursday, December 6

başıma gelenler

yaklaşık 10 sene önce karadeniz köklerimin mirası olan kemikli burnumu düzelttirmek için, "aslında nefes de alamıyordum" yalanından uzak tamamen estetik amaçlı bir burun ameliyatı olmuştum. 10 sene sonra deformasyonlar baş gösterip burnumun ucundaki kıkırdaklar yamulunca, ve daha da önemlisi nefes alma problemim günümü de etkilemeye başlayıp burun bantları olmadan uyuyamama durumu oluşunca artık yeni ameliyat vaktidir dedim. artık burun ameliyatlarının çok kolaylaşmış olması, nefes alamama problemimin büyük ihtimalle bağışıklık problemlerimi de tetiklediği ve ameliyattan sonra çok rahatlayacağım fikirleriyle kendimi iyice gaza getirip doktor arayışına başladım ve ameliyatı pazartesi günü oldum. kafamda aynı endoskopide olduğu gibi "ay burun ameliyatları çok kolaylaşmış dostlar hiç kaçmanıza gerek yok" modunda bir post atıp genç nesilleri rahatlatmak vardı vefakat tecrübesiz bir hemşire bütün iyileşme sürecimi sikti attı.

başından başlayalım; ben ameliyatla ilgili en çok genel anestezi kısmından tırsıyordum. bir nip/tuck çocuğu olarak anestezinin ortasında beyni uyanan ancak vücudu felç durumda olduğundan konuşamayan kadın karakteri kafamdan gitmiyordu. bir de hastanelerde bu sedyeye alıp yatar vaziyette ameliyathaneye indirme olayı var ya korkmayan da kalpten gidiyor arkadaş morg ışıkları gibi koridorlardan geçerken. ameliyat başlamadan doktor da kulağıma eğilip "annenin yanında soramadım hiç kokain kullandın mı?" deyince nip/tuck atmosferi tamamlanmış oldu ama neyse ki anestezide bir problem olmadı, uyanırken "üşüyorum" dediğimi ve burnumu tutmaya çalıştığımı hatırlıyorum daha büyük saçmalamalarım olduysa haberim yok. sonrası gece olup da hemşireler nöbet değişimi yapana kadar iyi sayılırdı, benim midem problemli olduğu için narkozun etkisinden çıkarken ilk 1 saat çok fazla mide bulantısı yaşadım o sıkıntı oldu sadece. hafif kanamam vardı, önce silikon tampon kullanmayı planlayan doktorum iyileşme sürecinde de kanallarda genişleme olsun diye normal tamponda karar kıldığı için ilk ameliyattaki gibi gece uyuyamama problemim oldu. işte bu uykusuz gecenin ortasında sızan kanı engellemek için burnumun ucuna takılıp 1-2 saatte bir değiştirilmesi gereken sargı beziyle ilgilenen hemşire yanlışlıkla doktorun taktığı plaster bandajları da çıkartınca olan oldu. kanama arttı, serumlar bağlandı, sabah gelip o halimi gören doktor o uyanık halimle burnumdaki tamponları çıkartıp şişmeyi kontrol almak üzere burnumu alçıya almak zorunda kaldı. normalde çarşamba tamponları çıkartıp hafif şişmeyle normal hayatıma devam edecekken kanı bloke eden bandajların çıkartılmasıyla burnumun ucuna oturan kan, burun içinde oluşan ödem, normalin 3 katı şişen burnum ve ben 20 gün raporla yatmak durumunda kalacağım. ve hepsi işini bilmeyen bir hemşire yüzünden. doktorum yeni hastanesine henüz geçmediği ve benim de hemen ameliyat olmam gerektiği için özel lokman hekim hastanesi'nde ameliyat olmak zorunda kalmamdan. demem o ki asla adımınızı atmayın bahsi geçen hastaneye. burun ameliyatından da korkmayın gerçekten kolaylaşmış olsa gerek de bana denk gelmedi.