Wednesday, July 29

3G

turkcell 3G reklamıyla ilgili büyük problemlerim var. bir kere hidayet türkoğlunun o reklamda ne işi var kendisi lütfen açıklasın. para desen değil, zaten adam vuracağı kadar vurdu. turkcellden birine bir gönül borcu olduğuna inanıyorum. kukla gibi hareketler yapan 3 kız ise birbirinden antipatik. güzel de değiller (ortadaki fena değil gerçi) ne iş yapıyorlar o reklamda anlamak mümkün değil. reklam boyunca "merak ne güzel şey, güzel şey merak" diyorlar ifadesiz şişme kadınlar gibi o merak oluyor başka bir şey benim kulağımda. hadi onda da ben fesatım diyelim. babannesi koca beklerken kariyer peşinde olan kız öyküsü sırf babannenin yüzünü görerek konuşma yapabileceğimizi göstermek için mi kullanılmış? ben bir dosya yetiştireceğim diye götümden ter akarken bana koca muhabbeti yapan babannenin yüzünü görmek neden isteyeyim. arada nasuh mahruki tamamen işlev dışı, 3 yaşında yaramaz bebeler gibi yürüyen merdivenlerden ters çıkmalar falan. maç izleyen amcaysa 3G teknolojisiyle maçı izlerken başka merak edecek şey bulamayıp da kart çıkıp çıkmadığını mı merak eder? kaldı ki maçı izliyorsun işte nesini merak ediyorsun? sonuç olarak tek temennim vodafone'un bobilerdeki alternatif reklam fikrini hayata geçirmesidir, kısa ve net.


Tuesday, July 28

thank you for smoking

hepimizin dalga geçerek birbirine anlattığı olay bilimsel olarak kanıtlanmış: gençler sigara üzeri yazılarından en çok "cinsel iktidarsızlığa neden olur" ve "hamileyken sigara içmek bebeğe zararlıdır" uyarılarını caydırıcı buluyorlarmış. genç yaşta gebereceğini önemsemiyor ancak kuşunun kalkmaması bunalıma sokuyor, bir garip haller. haberin devamında daha önce romanyalı arkadaşlardan duyup türkiyeye ne zaman geleceğini merakla beklediğim pakete caydırıcı resim koyma olayına da değinilmiş ki bu da anlamadığım bir olaydır sanki kazak alıyorum tipini beğenmedim diye almayacak mıyım. "I have an addiction, sir!"

bu arada bahsi geçen resimler de tasvir edilmiş:

Sigara/tütün içenler genç yaşta ölür. (Morgda bir ölünün fotoğrafı)
Sigara/tütün içmek ölümcül akciğer kanserine neden olur. (Sağlıklı ve kanserli bir akciğer fotoğrafı)

gibi. yalnız en caydırıcı olanınki emre altuğ klibinden öteye gidememiş haliyle:

Sigara/tütün içmek kan akışını yavaşlatır ve cinsel iktidarsızlığa neden olur. (Yatakta birbirine küsmüş 2 genç)

böyle türk örf ve adetlerini tehdit, evlilik dışı ilişkileri teşvik eden resimleri kınıyor ve yetkilileri kanser - akciğer arasındaki doğru orantıyı bu pakette de kurmaya davet ediyorum.


my life according to 'no doubt'

lasombranın mimi. sorulara no doubt şarkı isimleriyle cevap bulacağız.


Male or female?
just a girl

Describe yourself:
rock steady

How do you feel:
artificial sweetener

Describe where you currently live:
tragic kingdom

If you could go anywhere, where would you go:
spiderwebs

Your favorite form of transportation:
the climb

Your best friend is:
underneath it all

What's the weather like:
dark blue

Favorite time of day:
sunday morning

If your life was a TV show, what would it be called:
platinum blonde life

What is life to you:
hella good

Your fear:
six feet under

What is the best advice you have to give:
don't speak

Thought for the Day:
magic's in the makeup

How I would like to die:
making out

My soul's present condition:
waiting room

My motto:
you can do it

çok eğlendim isteyen herkesi mimliyorum efendim.

Sunday, July 26

cezası 69muş ekieki diyerek seviyeyi ortaokula çekiyorum


sigara içenlerin belasını allahın vermesi yetmedi biraz da biz verelim yasası çıktığından beri mekanlar daha bir sıkıcı takdir edersiniz ki. sigara içen bir insan olarak ben bile yemek yerken yanımda birinin sigara içmesinden rahatsız olduğum için restoran, cafe tarzı yerler için anlayabiliyorum mantığı; yalnız 4 tarafı duvarlarla çevrili odacıklara neden izin verilmez onu algılayamıyorum. yapın gaz odasını göze alan girsin kardeşim. barlarda durum daha da komik bir hal alıyor tabii, bahçemsi yerleri olan barların (misal if) dışarısı içerisinden daha kalabalık. üstelik içmeyenleri koruma adına yapıyorsunuz anladık da adam bara girip çıkarken yine o dumanların arasından geçmiyor mu. otoriter devletsen her mekanın adam gibi havalandırma yaptırmasını sağla. gücün ona yetmiyor ama yine de gençleri korumak istiyorsan da dumansız hava sahasına gelene kadar sarhoşken cep telefonu kullanma sorunu var halledilmesi gereken, uyandırayım.

that's a deal breaker ladies!

eğer bu seks mevzusunda seçen tarafsanız, ki genelde kadınlar seçen taraf olur derler ama farklı hikayeler de yaşandığından ve google aramalarımda "erkeği sekse nasıl ikna ederiz?" cümlesini gördüğümden cinse indirgemiyorum, mutlaka 'deal breaker'larınız olmalı. karşıdaki insan ne kadar yakışıklı/güzel olsa da, belli bir portfolyoya sahipseniz diğer kategorilerde seviyeyi düşürmenin manası yok. işbu yüzden dün akşam ağzından "aziz yıldırım atatürk gibi adam" cümlesini duyduğum insanın telefonlarını açmama özgürlüğümü kullanmanın haklı gururunu yaşıyorum bugün.

Saturday, July 25

küfürler kifayetsiz

işbu yazıyı okuyup çankaya belediyesini suçlayacak, baştan imar planı yanlış olan kavşağı inşa etmekten çekinmeyen yavşakları düşünmeyecek, yıllardır mahkemelerden yapılan uyarıları dinlemeyip hala 'eski plana dönülmesi' kararına bile uymayıp aleni sömürüyle beceriksizliğini ve şerefsizliğini örtmeye çalışanlara kimbilir daha ne kadar prim verecek insanlarla aynı havayı soluyorum. bazı insanların bu kadar aptal olması tahammül sınırlarımı aşıyor artık.

burada içinde saturday geçen bir şarkı sözü varmış gibi düşünün

dün gece kurtlu bünyemi bir gün nadaya götürmeyip nadasa alma kararım neticesinde über sıkıldıktan sonra keyifli bir cumartesiye başlamak istiyordum ancak bu kadar erken değil. cumartesi sabahın 9unda arabasının motorunu bağırttıra bağırttıra anlamadığım birtakım tamirler yapmaya çalışan komşumuza selam ederim. yalnız hep de içimde kalmıştır böyle bir anda camı açıp "aaaa bizim de bir cumartesi pazarımız var kardeşim" artistliği yapmak, hiç olmadı. şehirde oturmanın en kötü yanı sanıyorum bu 'insanlarla içiçe olma' durumu.

neyse nihayetinde uyanmış bulunduğum için ben de bugünün ilerleyen saatlerinde yapmayı planladığım evi toplama işine giriştim. bütün bir hafta elindeki herşeyi odadaki koltuğa yığmanın en keyifli yanı cumartesi toplarken yeni aldığın şeyleri torbalarından çıkartıp tekrar sevinmek oluyor, bayılıyorum. çok kıskandınız değil mi süpersonik cumartesi eğlencemi.

bugün kadınlarla ilgili ne öğrenelim köşesindeyse, erkeklerin karşılarındaki kızın herhangi bir arkadaşlarından dahi bekleyebilecekleri bir nezaketi kendilerinden beklemeleri karşısında hemen "kız tribi yapıyor yaa" moduna girmelerine bakalım. yapmayın ağalar. gecenin 3ünde mesajlaşmanın ortasında sorulan soruya ve follow-up mesajına cevap atmayıp sabahın 6sında "uyumuşum" diye mesaj atan kim olsa "kusura bakma ya, uyumuşum" tadında bir şey beklerim. msndeki "az önce ananı siktim ama yüzüne gülümsüyorum" sahteliğindeki iki nokta üstüste kapa parantez smileysine bile razıyım. ama ayı gibi 'uyudum' yazarsan, bu gece de kendi yatağında uyuyacağın çok net. ha neydi öğreneceğimiz şey, öyle her tribi kız tribi/kapris kalıbına sokup da kendinize pay çıkartmayın kibar insan olun biraz.

bir de twitterdaki gerçek ilhan mansızsa ve bana cevap atmazsa çok pis küserim, mektubumu keserim.

Friday, July 24

woodoo girl

temmuz başında ilanlarını gördüğümüzden beri sabırsızlıkla beklediğimiz bedük konseri dün gerçekleşti ve ben dün gece -söz verdiğim gibi- mini eteğim ve yerlere düşürdüğüm vodkalarımla tam bir woo girl idim. pişman değilim. 21 yaşındaki ingiliz-türk karması bir çocuğun bana asılmaya çalışırken sarfettiği "age does not matter, does it?" cümlesini kanıtlamak istercesine ne sandalyelerin üzerinden 'twitle bizi bedük' diye bağırışımızdan, ne 16 yaşında groupieler gibi grup elemanlarıyla tanışıp -sabah 5te uçakları olduğundan groupieliğin tüm gereklerini yerine getiremesek de- salak salak muhabbet edişimizden, ne de bedük'le tanışıp o kafayla eski erkek arkadaşımın abisiyle aynı grupta olduklarını anlatma çabamdan pişmanım. mr groovemaster işaretleriyle ve bakışlarıyla 'this fire'ı bana armağan edip twitimi de okuduğunu söyledi ya, WOOOOOO! (iç altyazı: ulan şu davulcuyu da nasıl eve atamadık arkadaş).

Wednesday, July 22

confessions on a dance floor

itiraf mimi mr. hiçkimse tarafından bana paslanmış.

- nasıl başlayacağımı bilemedim, en ağırından başlayayım. seçme şansım olsa dedemin ölmüş olmasındansa anneannemin ölmüş olmasını tercih ederdim.

- hayatımda aşık olduğum ilk erkeğin en yakın arkadaşının benimle ilgili bazı şeyler söylemiş olmasına çok kızmış ve çocuğu en yakın arkadaşının aslında yalan söylediğine öyle bir inandırmıştım ki kime inanacağını şaşırıp en yakın arkadaşına olan güvenini kaybedip tedavi görme noktasına kadar gelmişti. pişman değilim.

- hayatımda sex yaptığım ilk erkeğin o zamanlar tanışmadığım ama varlığından haberdar olduğum kız arkadaşı daha sonra çok yakın arkadaşım oldu. bu ortak noktamızı kendisine itiraf edişim arkadaşlığımızın ilk senesinin sonlarına denk gelir. hala çok yakın arkadaşız.

- müslüman değilim. din kavramına inancım yok, bence insan içindeki allah sevgisini fiilen kanıtlamak durumunda değildir. müslümanlığın tüm gereklerini yerine getirmeden, sadece bu ülkede doğmuş olduğu için kendine müslüman diyen, normal zamanda gayet güzel takılıp kandil diye içki içmemeyi dine saygı sanan insanlara da baya gülüyorum ayrıca.

- çocukları sevmiyorum. annelik içgüdüsü denen şey bir gün beni de vurur mu bilmiyorum ancak an itibariyle çocuk görmeye tahammül edemiyorum, hiç de şirin agucu bugucu falan değiller yani.

- şekilciyim. hem insanda hem eşyada. şekilcilik yüzeysellik değildir bence, hayatın her alanında tarz sahibi olmaktır.

- ilkokulda eve yetişemeyip kapının önüne işemişliğim ve soran komşuya "çiş değil ki kola döküldü" demişliğim vardır. gülmeyin be hepinizin başına geldi işte biliyorum!

erkekler bu kıyağımı unutmayın

özellikle sondaki hayat dersine dikkat.

Monday, July 20

ah be vedat abi



mekanın cennet olsun...

Sunday, July 19

sayısal loto gibiyim herkese çıkmam

hastalığım nedeniyle bütün bir haftasonu evde oturmak bir kez daha haftasonları televizyonda hiç bir şey olmadığını anlamama ve aylık bütçeme çok yardımcı oldu.

bu süreçte yaşananlar:
- dün geceden beri aklıma gelen tüm saçma şeyleri twittera, kadın-erkek ilişkileriyle ilgili mevzularıysa wingmane yazmak üzere arşive yolladığımdan blogu öksüz bıraktım.

- cuma iş çıkışını alışveriş yapıp cepa carnevale mağazasında bir takım kozmik karşılaşmalar yaşayarak, cumartesiyi kadim dostum aycanda pinekleyip kağıt oynayarak, cumartesiyi pazara bağlayan saatleri üniversiteden mezun olduktan sonra işe girmediğim 4-5 ay yaptığım gibi sabaha kadar msnde takılarak, pazar gününüyse odamı toplayıp banyo yaptığım saatler dışında bilgisayar başından kalkmayarak geçirdim.

- annem olmadığından çiçek sulamak denen dünyanın o en sıkıcı ve gereksiz işini yaptım ve 'büyüyüp kendi evime taşındığımda' asla evimde bitki barındırmayacağıma tekrar and içtim.

- duvarıma gittigidiyordan aldığım süpersonik retro kaset duvar stickerını yapıştırdım.

- dışardan yemek söylemeyip evdeki köfteyi yediğim için kendimle gurur duydum.

- yarın dişçi randevum olduğunu hatırlayıp havuza gitme hayallerimi çöpe attım.

- cepaya gidip tadilattaki elbise ve kotumu ne zaman alabileceğimi düşündüm ama bir sonuca ulaşamadım.

- 1 hafta evde oturup kurtlandığımdan çarşamba limonada nite - perşembe if bedük konseri planını düşünüp sevindim.

- yaz okulunun bitmesine 5 gün, yaz okulu ilk taksidini de içeren temmuz maaşının yatmasına 12 gün kaldığını farkedip daha da sevindim.

bugün de sizlere hayatımdan bir kesit sundum gönül dostları. sağlıcakla kalın.


what are you doing?

ilk çıktığında kullanıcı adı olarak voodoo girl'ü alamayınca küsüp üye olmaktan vazgeçtiğim twitter zımbırtısına, aynı bu bloga başladığım gün olduğu gibi bir cumartesi gecesi sıkıntısı sayesinde dahil oldum.
bugünlük haberlerim bu kadar.

voodoo girl on Twitter.

Friday, July 17

eternal depression of the spotful mind

kıvamında kelime oyunları yapacak kıvama geldiğimi gördüğüm gün -bugün- savaşmayı, odaklanmayı, düşünmeyi bıraktım. ne yapalım ulan, iz dediğin eline bez alıp silinmiyor ki. kendimi zamana teslim ediyorum. biteceğini, geçeceğini, yenileneceğimi bilecek kadar yaşadım, gördüm; but time takes too much time ve uğraşamıyorum. sıkıldım artık. hayır en sikkosu da şunu çok iyi biliyorum ki yıllar sonra bu zamana dönüp baktığımda beni hala ağlatabilecek tek şey, beşiktaşımın şampiyonluğunu kutlayamamış oluşum olacak. ha bu da benim için "sikerim o kızın beşiktaşlılığını" diyenlere gelsin madem, iyice demet akalına bağlamamak için eski sevgiliye çemkiremiyorum bir yerden çıkartmam lazım.

bundan sonra da buraya böyle emo post atanı siksinler afedersin.

Tuesday, July 14

beni bu geceler mahvetti

ne zaman azıcık midesi bulansa "şimdi kusacağım!", t-shirtle otururken azıcık rüzgar esse "kesin zatürre olacağım!" nidalarında bulunan bir insan olarak dün acilde doktorun "zatürre olabilir" söyleminden film sonuçları gelip de olmadığım anlaşılana kadar geçen sürede yaşadığım endişeyi sonuna kadar hakettiğime inanıyorum. o değil de, kuru/sulu/kimyasal falan yalan işler, michael jackson hesabı günde elli ilaç içiyorum yolun sonu ilaç kafasıymış dostlar.

Scratch DJ Coffee Table

voodoo girl's "bunu yapan insan olamaz" series vol. 6


bughouse

Saturday, July 11

bu köşe kış köşesi


kışın lapa lapa karın altında sigara içmeye çalışırken bile "ah ulan bir yaz gelse" diyen insanlardan olmadığımdan şu anda şu sıcaklara istediğim kadar küfretme hakkını kendimde buluyorum. çünkü kaypak değilim, ben her zaman kışı sevdim. yazı seven insanları da hiç anlayamadım.

kış niye sevilmez, neymiş efendim soğukmuş. arkadaş soğuktan korunmanın yolu basit. giyinirsin kazağını gocuğunu çizmeni, mis gibi takılırsın. hatta giyersin t-shirtün üzerine kalın bir hırka, iç mekanda terledin mi çıkartırsın. her türlü ısı ayarını yapmak senin elinde yani. halbuki yaz öyle mi? en fazla nereye kadar soyunabilirsin? (bu soruyu gogo cevaplamasın) kaldı ki kıyafet çıkartmak klima etkisi yaratmadığından insan yine terliyor. bunun sonunda ne oluyor, kalabalık mekanlar leş gibi ter kokuyor. her yerleri havalandı ayakları eksik kalmasın diye tüm sene herhangi bir bakım ürünü ya da en basitinden ponza taşı kullanmamış insanlar kadın-erkek demeden açık ayakkabılarla iğrenç ayaklarını burnumuza sokuyor ve bittabi sokaklar fashion crime dediğimiz şeyden geçilmiyor.

neymiş efendim yaz tatil demekmiş. çünkü hepimiz haziran 1 dedi mi teknemizi kaptığımız gibi akdenizin serin sularına bırakıyoruz kendimizi, bodrum sahillerinde boncuklu mayo koleksiyonumuzla pozlar veriyoruz, 3 ay boyunca güneş kumsal deniz gelsin bikinili kızlar jetskili erkekler değil mi? normal bir işi olan her insan evladının ortalama 1 hafta tatili var. onun dışındaki zamandaysa o yılın geri kalanında dört gözle beklenen yaz sıcaklarında bütün gün ofiste oturup bilgisayarlarındaki dandik beyaz kumsal mavi deniz masaüstü fotoğrafına bakmaktan ne zevk alıyor insanlar anlamıyorum.

vıcık vıcık, laubali, nefes aldırmayan yazınız sizin olsun. biz sıcacık kahvemizi, çizmelerimizi, bembeyaz karı özledik.

kışseverler derneği adına
voodoo girl

capri capri sun capri capri capri sun

un: yolda giderken araba plakası incelemek ve özel plaka olup olmadığını tahmin etmeye çalışmak gibi son derece gereksiz bir eğlencem var. yalnız geçen gün zaman içinde plaka algılarımın hayatımın geldiği noktalara göre değişiklik gösterdiğini farkettim. örnekse üniversiteye hazırlanırken 'ea' plakanın bana hep 'eşit ağırlık' çağrıştırmış olması, şu anda 'tu' plakanın 'teaching unit' demek olması ve niceleri.

dos: hijyenik pede orkid, mendile selpak demekten hiç bir farkı yok bence collie cinsi köpeğe lassie demenin. bak o kadar araştırmacı gazeteciyim ki böyle dandik bir şey için bile "lassie cinsi köpeğin gerçek ismi göster" yazdım arattım googleda.

tres: bekledim bekledim kimse yazmadı. aman yesinler yesinler funchos yesinler reklamından benim kadar rahatsız olan kimse mi yok yahu?!

un phaceto pa'delante Maria: şimdi "dodosdosdodos" efektiyle program yapan hülya avşarın zamanında ricky martinin poposunu ellediğini unutma, unutturma.

Thursday, July 9

anne ben carrie bradshaw oldum

müthiş bir haberim var -başlıkta yeterince açık değilse diye bir de burda yazalım- online bir erkek dergisine köşe yazarı oldum. çok artistim artık, ayşe arman kimmiş hehey bildiğin carrie bradshaw gibi gezmek için meşru sayılabilecek bir sebebim var. "bu köşe meme yaptı" isimli köşemde okuyabileceğiniz ilk yazım daha önce blogda gördüğünüz bir yazı ancak bundan sonraki aylarda dergiye özel yazılar yazmayı planlamaktayım, böyle gizem unsuru oluşturuyorum ki takip edin.

dergimiz wingman size bir tık uzaklığında! bu kadar da yaratıcıyım evet.

Tuesday, July 7

it's not so glamorous at all

isterdim ki hafif esen rüzgarda denizdeki dalgalara bakarken gözümden yaşlarla birlikte rimelimi de akıtayım, acılarımdan uzaklaşmak için arabama atlayıp bir yandan ağlarken bir yandan bağıra çağıra şarkı söyleyip rahatlayayım, evdeki her şeyi kırıp döktükten sonra salonun ortasına yığılıp hıçkıra hıçkıra ağlayayım, işi gücü her şeyi bırakıp kendimi eve kapatarak bir gün bile perdeleri açmadan ve yataktan çıkmadan yaşayayım. ve fakat aşk gibi, mutluluk gibi; hüzün de hollywood filmlerindeymişcesine yaşanmıyor. bence gerçek hayatın en büyük problemi budur.




Sunday, July 5

Celebrity Fuck Match

yatakta kötü olmasına çok şaşıracağımız ünlüler - vol. 8

Stephen Dorff


"biraz gazım var ama engel değil,
gel bakayım yamacıma"

Friday, July 3

little earthquakes

küçük mutluluklar peşindeyim bu ara. misal, spor salonundaki hoca yeni bir hareket gösterdikten sonra "bu hareketi herkese göstermem ama sizin serbest ağırlık tekniğiniz çok gelişmiş" diyor, uçuyorum. üzerine koluma vuruyorum, kartalım 3 dakika uçuyor. define irony.

sevgiliden ayrıldıktan sonra bir süre görmek istememek zor iş, hayır ankarada olduğum için değil (ki bence 'ankarada aşık olmak zor iki gözüm' lafı ordan çıkmıştır) zira ben milyorlarca insanla dolu istanbulda bile eski sevgilisiyle karşılaşmayı başaran cenabet bi insanım. yalnız geçen şunu düşündüm, nankörüz be. ya ünlü olsaydık? o zaman eski sevgilimizi görmeyi bırak haberlerini izleyecek, yeni sevgilisiyle çarşaf çarşaf resimlerini görecektik gazetede. alın bir diğer küçük mutluluk. yalnız sabık sevdicek bir sonraki albümle ünlü olur da mankenlerle gezmeye başlarsa "nasıl koydu ama 90da" diye dalga geçebilirsiniz, şu anda bunu hakettim.

futbolcu karılarına nasıl gıcık olduğumu biliyorsunuz. bak yine aynı mevzu, ferrarinin karısı istemiyormuş türkiyeye gelmek de bilmemne. ulan hiç bir iş yapmadan para içinde yüzeceksin bir de mırın kırın mı ediyorsun şırfıntı! kıskanıyorum çok pis evet. buna küçük bir mutluluk, ufak bir umut parçası eklemeye çalışıyorum; en piyasacı futbolcusu çakma kezman serkan kırıntılı olan bir şehirde yaşadığımı ve holosko'nun da evli olduğunu hatırlayarak hüzne dalıyorum.

Thursday, July 2

Wednesday, July 1

Skeleton Hand Salad Tongs

voodoo girl's "bunu yapan insan olamaz" series vol. 5



plasticland

bu gece gel yarın istersen yine git


ruhun bile yetiyor ama, şu haberin devamı gelse, gollerin gelse, sen geri gelsen.

olmaz mı?