Tuesday, August 19

za hunters

güzide üniversite yıllarım boyunca bu avrupa-akdeniz gençlerinin buluşması ve kaynaşmasını konu edinen seminer ve eğitimlere sıkça katıldığımdan, belirli ülkelerle ilgili kanıtlanmış önyargılarım veya edinilmiş genellemelerim mevcuttur. ancak şu anda içinde bulunduğum aktivitede kendilerine pek de yenileri eklenmiş değil. bunun bir sebebi "işimi bitireyim, gideyim" tavrıyla katılımcılarla pek haşır neşir olmamam, bir diğer sebebiyse önceki gözlemlerimi ortadan kaldıracak olayların olmaması. ama siz diyorsanız ki pazar süprizi tadında haberlerini okumak isteriz; seminerin 5. günü itibariyle romanyalı çocuğun polonyalı kıza, italyan çocuğun da romanyalı kıza vurduğunu açıklayabilirim. akdeniz ülkelerinin (türkiye, mısır ve cezayir) dini bütün halleri avrupalıları kendi aralarında kaynaşmaya itti bi nevi.

dün maltepe belediye başkanıyla yemek yiyen ekibin gazetecilerin karşısında kendilerini rockstar gibi hissetmeleri ve maltepe belediye başkanı pek mühim bi insanmış gibi yanına gidip fotoğraf falan çektirmeleri dışında komik bir olay da yok. artık ülkelerine gidince bu adam da oranın başbakanı falan diye mi anlatacaklar bilmiyorum. yoksa ben çeviride hata yapmadım, bal gibi biliyorlar adamın ülke yönetimindeki pozisyonunu. bu esnada, ikinci bir tayyip erdoğan ve estonyalı kızın memeleri skandalı yaşanayazdı. polonyalı kızlardan birinin olmayan şortu, henüz oteldeyken organizasyonu yapan derneğin dallama başkanının gözünden kaçmadı ve kızın uyarılmasını, "sayın başkan"ın karşısına böyle çıkılmaması gerektiğini falan geveledi. "katılımcıların kıyafetlerine karışamazsınız" dedim kapattım konuyu. başkan veya entourage'ı kızla ilgili yorum yaptı mı bilmiyorum ama eminim bilse bekir coşkun benimle gurur duyardı.

çeviri demişken, sözlü ya da yazılı çeviri yapmaktan da ne kadar nefret ettiğimi bir kez daha anladım. başkan konuşuyor ben çeviriyorum. imar sorununu halletmişler, gecekonduları yıkmışlar, altyapı sorunu çözülmüş. tamam da ben en iyisi intermediate seviyede ingilizce bilen adama ne anlatayım. karşımda gazeteciler, üzerimde 'lost boyfriend - please call' t-shirtü; "they've built houses and roads" dedim geçtim.

an itibariyle seminere dair en büyük beklentileri istanbul'u gezip görmek olan katılımcıları beceriksiz organizasyon ekibiyle turistik geziye gönderip bütün gününü otelde pinekleyerek geçirmiş olan mutlu bir insanım. istanbul hamam gibi. ankaramı özledim.

No comments: