Tuesday, June 30

voodoo girl baskılara dayanamayarak açıklıyor: dövmemi nereye yaptırdım?

kadim dostum aycana göre "tam anlamıyla güzel bir ankara gecesi, sakin eğlence yaşadık" bu fotoğrafın çekildiği cuma akşamı ancak sonraki karelerde benim nadanın bira dolabına sarılmış halde bir fotoğrafım olması tanımlamadaki 'sakin' sıfatını biraz geçersiz kılıyor olabilir. ne öğrendik: nadaya gidip kadim garsonumuz cuma'dan artist artist hali hazırda sert olan bir içkiyi daha da sert hazırlatmasını rica etmeyeceğiz.

Friday, June 26

6. dövmem vatana millete hayırlı olsun

tim burton's voodoo girl on voodoo girl
by ömer aydın



and it's over

Wednesday, June 24

voodoo sözlük

allahın sopası: "erkek dediğim" isimli yazımın klavye sesleri susmadan, güzide iş yerimde 'yakışıklı' diye nitelendirilebilecek tek adam evlendiğinden beri ilk kez "aslında bu da fena değilmiş be hacı" hissi yaratan bir adam görüp gözlerimi aşağıya doğru indirdiğimde sandaletle karşılaşmak.


Tuesday, June 23

sabah şakası

Değerli Voodoo Girl ,


Bir arkadaşınızla maNga konserine gitmek hatta kulise girip grup üyeleriyle tanışmak veya grubun video kliplerinde, konserlerinde kullandığı kostüm ve aksesuarlara sahip olmak ister misiniz?


GittiGidiyor'daki maNga açık artırmasına katılın, yaz turnesi heyecanını onlarla birlikte paylaşın.


İyi şanslar,
GittiGidiyor



buna karşılık ben de gitti gidiyor yöneticilerini şu postuma davet ediyorum.

Monday, June 22

erkek dediğim

1. beyaz pantolon, hele de keten olursa, giymez. hatta keten bence hiç giymesin. keten denilince gözümün önüne böyle kuşadası yazlık diskoya gitmiş alnında güneş gözlüğü boynunda ahşap kolyesi tipler geliyor, olmuyor.


2. sporcu sırtlı tshirtlerden giymez. çok kadınsı. hele de böyle vücut çalışmış, kaslı tipler daracık tshirtler giyerler ya, aman aman. siz erkekliğinizi kanıtlamak ve seksi olmak adına yapıyorsunuz ama olmuyor.


3. saçları kıvırcıksa, uzatmaz. normalde de uzatmasın diyeceğim ama jay kay bebeğim falan var şimdi tükürdüğünü yalatırlar adama, o yüzden kıvırcıklarla sınırlandırıyorum. direk kaniş gibi, en insana benzer halinizdeyse 80ler italyan futbolcuları gibi duruyorsunuz, olmuyor.


4. dansetmez. ha joaquin cortez abimiz gelir her türlü salyalar akıtarak izleriz ama böyle alelade erkekler mekanlarda falan deli deli dans figürleri yapınca olmuyor.


5. iki eli birden direksiyonda araba kullanmaz. formula 1 yarışı mı yapıyoruz atari mi oynuyoruz, hele böyle taksici modunda direksiyona yapışık makas atmalar falan hiç olmuyor.


6. çanta takmaz. takacaksa da kadim dostum ebruberrinin deyimiyle 'araştırmacı gözlüklü tiplerin taktığı türden dikdörtgen tepesi fermuarlı çantaları çapraz asmasın'. ya da böyle bel çantasından bozma küçük kare çantalar oluyor ya kemere falan takılabilen, onlar aslında olmuyor.


7. sakız çiğnemez. çok net, olmuyor.


8. şort giymez. tamam o kadar acımasız olmuyorum, şöyle diyelim, yazlık olmayan yerlerde hawaiiden dün geldim conceptli şortlar ve parmak arası terliklerle gezmesin, olmuyor.


9. beyaz gömlek giymez. işe giderken giysin de tabii, dışarı çıkarken beyaz gömlek siyah pantolon kombinasyonları yapan erkek mekanda garson zannedilince kızmasın bir zahmet, mantıklı olmuyor.


10. light sigara içmez. bunu hiç bir şekilde açıklayamam, tamamen şahsi takıntımdır. ne yapayım, benim gözümde hiç olmuyor.

geçici heves değil hakedene nefes olurum

şu anda o kadar sıkılıyorum ki kelimeler kifayetsiz kalıyor. mesainin bitişi olan 16.30a kadar yapacak tek bir işim bile yok. açtım google readerı mal gibi birileri blog falan yazsın diye bekleyip gelir gelmez atlıyorum. saçma sapan her türlü haberi okudum. sabahtan akşama kadar bilgisayar başında oturan memurlara sormak istiyorum nasıl zaman geçiriyorsunuz? forward mail atan beyinsiz bir insan da değilim ki onlarla uğraşayım. çıkıp sigara içsem, hava çok sıcak. sıcak havalarda sigara içmekten nefret ediyorum. her nefeste sıcağı da içime çekiyorum gibi oluyor, üstelik sıcakta koku daha beter siniyor insanın üzerine.

az önce fırından çıktığı gibi önüme konulan bir cheesecake yedim yalnız, o 3 dakikada cenneti gördüm. voodoo emokalp cheesecake.

Sunday, June 21

everybody wants everybody else

commitment problemi, bazı hemcinslerim arasında kafese girmeme, nikâhı bir türlü basmama olarak tanımlansa da bana göre en saf haliyle herhangi ‘exclusive’ tabir edilen, tek eşliliği gerektiren ilişkiye dâhil olamama, içindeyken de uzun süre katlanamama durumudur. bu artık erkekler için öyle kanıksanmış bir durumdur ki, sokağın ortasında taşaklarını avuçlamaları gibi hiç garip karşılanmaz, ilişkideki boynuzlar bununla açıklanır ve ‘kafese girsin de nasıl girerse girsin’ den başlayıp ‘akşam eve dönsün de nerden geliyor olursa olsun’ a varan hülya avşar kafaları yaşatır beyinsiz hemcinslerime.

şu konuda anlaşalım, kesinlikle saçma bulduğum ya da küçümsediğim bir problem değil. çok doğal, insan kendini tek insana bağlamak istemeyebilir, denizde bir sürü balık vardır, ‘monotony’ ve ‘monogamy’ kelimeleri de durup dururken kafiyeli olmamıştır vs. benim konuyla ilgili sıkıntılarım başka. bir kere neden kendinde böyle bir hakkı görebilecek tek varlık erkek oluyor? "daha 20küsur yaşındayım, kendimi tek insana bağlamaya değer mi?" korkusu çok meşru ve herkesi sarabilecek bir korku. etrafta bir sürü kadın varsa (ki avrupadakilerin kendileri gelip teklif ediyor biliyorsunuz) yakın oranlarda erkek de var. üstelik bir erkeğin elindeki hazır kızı bıraktıktan sonra o denizlere dalıp yeni balıklar tutması sancılı bir işken biz allah vergisi organımızla verecek olduktan sonra bir alan her türlü buluyoruz. yani şu tavra katlanamıyorum: ilişkiye kendini adayan erkek aman allahım nasıl bir lütufta bulundu ne zorluklar yaşıyor; kadınsa sonunda çocukluk hayalleri gerçek oldu bir erkekle belki de evlenme ihtimali doğdu diye kıçını kırıp mutlu mutlu otursun işi ne. kazın ayağı öyle değil, bizim de gözümüzün döndüğü anlar oluyor, daha iyisini bulabilme ihtimali kafamızdan geçiyor. işte o noktada da ilişkiyi ayakta tutan şey zaten nedir, elinde olanla dışarıda yaşama ihtimalin olan şeyi karşılaştırır ve tercih yaparsın. bu, bu kadar basit. huzur arıyorsan ilişkide kalır, heyecan senin için daha önemliyse dışarıya adımını atarsın. bunu dürüstçe ifade eden ve ne aradığının farkında olan erkeklere lafım yok, bu şekil terk edilmiş kadınlara da “shit happens” der desteğimi veririm. ama işte diğer güruhun, yani “genç bir erkeğim ulan ben” gazının anlık ittirmeleriyle hareket eden ve eline junior dışında bir şey alamayan erkeklerin o “ıssız adam” triplerini -uyandırayım- yemiyoruz.

you came in with the breeze on Sunday morning

öncelikle bu akşam efes one love'da röyksopp dinleyecek olan arkadaşlara seslenmek istiyorum: hepinizden nefret ediyorum.

sonrasında da günün anlam ve önemi olarak şu soldaki müthiş reklamı hatırlamanızı istiyorum.

hülya avşar'ın "erkekler arada bir aldatmalıdır" açıklaması ve erkeklerin commitment problemini irdeleyeceğim bir yazı ise yolda. kendimi daha çok carrie bradshaw zannettiğim bir zamana sakladım, hepsini ben hesapladım. demişken; 'kimseleri de sikmedim senden daha güzel' şarkısı sizce de onun ısıtılıp hızlandırılıp önümüze konmuş hali değil mi?

Saturday, June 20

Okat - Barefoot Sneakers

voodoo girl's "bunu yapan insan olamaz" series vol. 4
(berraque koymuş bloguna, utanmadan çaldım)


heisokat

Thursday, June 18

zeki demirkubuz

hayatla bağları güçlü bir insan olmama rağmen, hayatımın hiçbir bölümünde Beşiktaş'la kurduğum bağı başka hiçbir şeyde kuramıyorum. 11 tane oduna Beşiktaş forması giydirseniz ben yine de tribüne gider onları seyrederim. pek sosyal olmayan, hayatı yalnız yaşayan, fazla arkadaşı olmayan biriyim; ama Beşiktaş tribünü öyle bir yer ki o kapıdan girdiğin an herkes kardeşin, arkadaşın olur. orada başka bir şey var! nasıl yurt dışına çıktığınızda özleminiz öyle bir artar da kötü şeyleri bile anarsınız, onun gibi bir şey... bu ölçülerde bir takım tutmak akli değil, akıldışıdır. bütün taraftarlar için aşağı yukarı böyledir ama dinledikçe, sordukça, konuştukça özellikle Beşiktaşlılarda bu durumun daha baskın olduğunu görüyorum. fenerbahçe ve galatasaray'ı tutanların taraftarlık hikayeleri popülerlik, başarılar, şampiyonluklar ve egemen ideolojileriyle örtüşür. Beşiktaşlılık, anlatılması zor bir damara bağlıdır.

1980'lerin ortalarından 2009'a uzanan dönem Türkiye'de toplumun ve birçok kurumun ahlakını ve kendini var etme üslubunu değiştirdi. bu dönemde Süleyman Seba, Beşiktaş'ı yönetti. demirören'in galatasaray'ın şampiyonluğuna sempati duyması ya da forma satışlarını öne sürerek "fenerbahçe taraftarına imreniyorum" demesi kritersiz, bir ahlaka sahip olmayan, kapitalizmin en kişiliksiz yanlarından beslenmeye çalışan bir anlayışın Beşiktaş'a egemen olduğunun resmidir. şu anki kötü gidişat o günlerden elde edilen tavırla taraftarın olayları sorgulamasıyla ve doğru yolu tutturacak bir yönetimle değişebilir.

four four two - haziran sayısı*


*en son ortaokulda sırf kapağında leonardo di caprio var diye dergi alırdım. o zamanlar hissettiğim duyguları kapağına holosko'yu koyarak seneler sonra bana tekrar hissettiren 4-4-2 ekibine teşekkürü bir borç bilirim.
imza
teenager voodoo.

Wednesday, June 17

smoking kills but at least you look cool

- bence zaman içinde değerlendirme şekilleri en çok gerilemiş 3 meslekten birine sahibim. ilki postacılar. eskiden yolları gözlenirmiş, geldiklerinde mutlu olunurmuş, adlarına şarkılar yazılırmış falan. şimdi yazık fatura dışında bir şey taşımıyorlar. bilgisayarların güçlenip insanların yerini alması kurgusunun ilk örneğidir bence postacılar. ikincisi memurluk. gerçi şimdi kriz falan ayağına herkes yine devlet memuru olayım da garantim olsun diye bakıyor olaya ama eskiden kız isterken mesela memur olmak büyük forsmuş. şimdiyse memur denilince benim aklıma 7/24 solitaire oynayan bıyıklı amcalar geliyor. son olarak da biz eğitimciler. ne kadar el üstünde tutulurmuş öğretmenler eskiden. şimdi beyin fakiri gençlerimiz "hiç bir şey olamazsam öğretmen olurum" mantığıyla fakülte seçiyor. hani bir kelime öğretince kırk yıl köle olunuyordu? longman gibi kadınım daha bir faydasını göremedim.

- eskiden karışık cd diye bir olay vardı hani. hatta pasajdan murat abinin kulakları çınlasın. işte o cdlerin benim üzerimde koşullatma etkisi var. şarkıları o cdlerdeki sırasıyla yazıyorum beynime, dolayısıyla x şarkısından sonra hep y şarkısı gelmeliymiş gibi. şimdi internet ve ipod çıkıp mertlik bozulduğundan ve albümleri çatır çatır indirip yollarda o şekil dinlediğimizden bazen çok garipsiyorum. o şarkıdan sonra öbürünü bekliyorum, gelmiyor. moralim bozuluyor.

- dün kanal d'de telefona melodi/resimle alakalı bir altyazı gördüm. 'behlülün jokeri' kodadlı telefon resmi duyurusu, "JOKER yaz bilmemkaça gönder Behlül'ün telefonundaki joker resmi gelsin" şeklinde. allahtan korkun ulan. behlülün jokeriymiş. adamın mezarda kemikleri sızlar.



Bu e-posta ofisimdeki dandik hp bilgisayardan gönderilmiştir.

Monday, June 15

Celebrity Fuck Match

yatakta kötü olmasına çok şaşıracağımız ünlüler - vol. 7

Gianluigi Buffon

"gol yemem, hatun yerim"

I love you less today than yesterday

ayrılık sonrası 'kız dizisi quotelarında kendi hayatını bulma' evresi.



Billy
: Will you ever forgive my letting go?
Ally McBeal: I'll forgive it. But I'm still not sure I'll ever understand it.

let's talk about sex baby


geçenlerde newcastle'da arkadaşımın arkadaşı sıfatıyla aynı masada bulunduğum 26 yaşındaki bir karşı cinsle 'bakire kız' tartışmasına giriştik. sorun şu: tahsili tam, modern yetiştirilmiş bir insan olarak gördüğümüz bu arkadaş evleneceği kızın bakire olmasını talep ediyor; çünkü bu kızın kendinden önce bir erkeği 'o kadar çok' sevmiş olmasını kabullenemeyeceğini iddia ediyor. neresinden başlayayım bilemiyorum.

öncelikle şu aldatmacadan bi kurtulalım. bir erkeğin hayatındaki kadının kendinden önce birlikte olduğu erkekleri kıskanmasının, istememesinin en büyük sebebi "ya benden daha iyiyse?" kuşkusudur. cinsel performansından memnun olan erkek bile bu komplekse kapılabilir. bir erkek bir kadını aldattığında kadının aklına ilk gelen soru "benden güzel miydi? onu daha mı çok sevdin?" olurken bir erkekte bu soru "benden daha mı iyiydi?" olarak şekillenir. cinslerimizin en büyük ezikliklerinin özeti bu sorgulamada yatar. dolayısıyla bakire kız aramayı başka bahanelerin arkasına saklamanın manası yok, kendimizi kandırmayalım. kaldı ki karşısındaki kadının (bunu bana söyleyen arkadaşın kendi ifadesiyle) kendinden önce kimseyi o kadar sevmemiş olmasını dilemesi biraz sahtekarlık değil mi? kız da senin 'o kadar' sevdiklerini kıskanabilir pek tabii. işte bu noktada pijama partisi veren kızların birbirlerinin sütyenlerini denediğine kendini inandırmış erkeklerimizde "kız asla ve asla aşık olmadığı adamla seks yapmaz" düşüncesinin baskın olması durumu karıştırıyor. nasıl ki bir erkek sokakta yürürken bir kız görüp "ulan bu kızdan da hiç bir şey olmaz ama çatır çatır sikilir" diyebiliyorsa, bir kız da yolda yürürken bir erkek görüp "ulan bunu koluma ölsem takmam ama çatır çatır sikilir" diyebilir. şunu bir kabullenin önce. seks güdüsü denen şey sadece erkekte yok. ha, bunu deyip de hayata geçiren kız sayısı erkeklere oranla çok daha azdır belki ülkemizde ama kızların sekse böyle bir bakışı olabileceği ihtimalini göz ardı etmeyi meşru kılmaz bu. aksine ne oluyor, sekse böyle bir bakışı olan kıza kaşar deniyor. canının çektiği adamla yattı diye ayıplanıyor.

bu noktadaysa benim çözemediğim en büyük ironi, (benzer bir konudaki yazısını görüp bu yazıyı yazmama ilham kaynağı olan borsalino'da yorum olarak belirttiğim gibi) bu durumun aslında en çok erkeklere zararlı olması. yani erkek tarafı toplumun bu baskısının kızlarımızı 'temiz' bırakacağına inandığından çok memnun ama kazın ayağı öyle olmuyor. 'vermemenin' ne kadar büyük bir erdem olduğunu, fındık kadar organlarının onlara nasıl bir avantaj sağladığını gören kızlarımız kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor adamlarla. adamlar da sayısız maymunluklar yapıyor verilmeyeni 'alabilmek' için. almak zafer oluyor, vermeyip zorlayan kız baş tacı ediliyor. şimdi böyle bir saçmalığı bana kim mantıklı bir açıklamaya savunur merak ediyorum. kendi özgür iradesiyle evlenene kadar beklemek isteyen, bunun çok özel bir tecrübe olacağına inanan kızlara değil isyanım; ki bence samantha'nın bir bölümde dediği gibi arabayı bile test edip alırken seks yapmadığın biriyle evlenmek için delirmiş olmak gerekir; benim sinirim yapmak isteyip de sırf farklı etiket peşinde olanların ikiyüzlülüğü.

bu bakire arayışının ikinci bir sonucu ise "iffetli orospu" ya da "götten veren bakire" tabir ettiğimiz kızlardaki artış. delinmemiş, namusu bozulmamış kızlar prim yaptığından, iş oraya gelene kadar her boku gizliden gizliye yiyen kızlarımız revaçta. seksi içinden geldiği gibi yaşayanlarsa kevaşe. seksi yaşayanları geçtim, üzerine bu ihtimal kondurulanlar bile kafası kesilerek öldürüldüğünde "haketmiştir" damgası yiyor, 5. kattan aşağıya atılıp üzerine bir de bıçaklanıyor.

-istek üzerine son cümle editi-
Bense pulları zarları sallayıp ağız tadıyla sevişenlerin ülkeye egemen olduğu günleri görmeye yetecek mi yaşım onun merakıyla yaşıyorum.

Sunday, June 14

hepimiz topuz

yazmayayım dedim, ortada belli olan bir şey yok dedim, bekledim; sonra işler büyüyünce sidik yarışına dönünce hiç yazasım gelmedi, istek parça yaptılar yine de gelmedi ama türlü bloglarda yapılan yorumları görünce dayanamadım artık. takdir edersiniz ki mal gibi kim etik, kim ezik, mehmet topuz aslen hangi takımlıymış, beşiktaşlılık duruşu nedir falan gibi mevzulara girmeyeceğim bu saatten sonra. nihayetinde klasik transfer hikayesi, iki takım bir oyuncuyu istiyor. alan da alıyor. yalnız benim hayretler içerisinde izlediğim olay "lan olum nasıl çaktık ama, nasıl göt ettik ama, nasıl aldık topuzu ama" salyası akıtan karşı takım taraftarlarıyla "ah ulan mehmet topuzu nasıl kaçırırız, beşiktaş forması giymiş adam nasıl şimdi fenere imza atar" gözyaşları döken takımdaşlarım.

arkadaş kafayı mı yediniz? şu alttaki resimler bu sezonun özetidir. bu ligde iki tane kupa yok mu? ikisini de biz almadık mı? daha neyin sidiği, neyin üzüntüsü, neyin kavgası? ŞAMPİYONLUK BİZİM KUPA BİZİM ulan daha ötesi var mı? mehmet topuz kadar taş düşsün kafanıza be.

Thursday, June 11

just get numb

ulan hepiniz iyi gün dostu çıktınız. yazıyorum buraya yok bloguma "kadın götü" yazıp gelmişler haha hihi makaralar falan commentlerde bir sohbet bir muhabbet. kırk yılda bir aşağıdaki gibi yarı bunalım bir şey yazdım, ismini vermek istemeyen bir izleyicinin acıması ve yeni kadim dostum enisciğimin tavsiyesi dışında kimseden ses çıkmadı. kınıyorum. evet artık yazıya geçebilirim.

* dün taksinin arka koltuğundan kontrol amaçlı taksimetreye göz attığımda "gündüz yol" yazısının "gün" kısmı vitesin arkasında kaldığından "düz yol" yazısıyla karşılaştım. ve evet, bir saniyeliğine "oha olum taksimetreye bak düz yol, yokuş falan diye yol bilgisi veriyo" diye düşündüm. yaptım bunu.

* nil karaibrahimgil maden suyu üreticileri derneği reklamında oynamış, denk gelmişsinizdir. teninin beyazlığına da, giydiği elbisenin yeşilinin ona ne kadar yakıştığına da bir lafım yok ancak o şarkı nedir yahu? görmesem ajdar yazdı derim. çok güzeliiiim çooook cildim güzel çooook (bu esnada arkadan psychedelic vokal giriyor 'maden suyuuu maden suyuuu' diye). saçmalık. kaldı ki maden suyu içiyorum şöyle güzelleşiyorumun yanına bir de geğiren NK koysaydınız da gerçekçilikten ödün vermediğiniz için takdir etseydik.

* bu çok yeni bir olay değil de şimdi aklıma geldi. geçenlerde arka sıradakiler izliyorum (dıbıdısss tam da voodoo girlü tanıdğınızı sandığınız anda şok edici bir gelişme). evet abi izliyorum arada bir nedir yani. herneyse, ingilizce öğretmeni derse başlıyor "did you do your homeworks?" bu ne? koskoca sette bir tane ingilizce bilen yok mu onun çoğul yapılamayacağını söyleyecek? insanlar ne kadar baştan savma iş yapıyor arkadaş anlamak mümkün değil. ingilizce öğretmenleri adına "bizi kötü gösteriyorlar" diye ayaklanıp seti basıyorum haftaya, hazırlanın.

Monday, June 8

you don't have a clue

normalde 2 saat ders anlatmam gerekirken 6 saat ders anlatmış olmam işe küfrederek gitme sebebi gibi görünse de bugün iş hayatının para kazanmak dışındaki en büyük işlevi olan dertten tasadan uzaklaştırmak yönüyle yakın temas içinde olmuş bulunduğumdan sesimi çıkartmıyorum. nihayetinde dersimi yaptım, sporuma gittim, ezme-pınar beyaz-semizotu salatası-kızarmış ekmek-biradan oluşan akşam yemeğimi mideye indirdim ve bagno mio için sindirmeyi bekliyorum en hüzünlü halimle. bitsin artık bu dram, bu fotoroman dizesiyle bunalım paragrafıma son veriyorum.

son günlerde en büyük eğlencem, haber sitelerinin altına yorum yapan denyologlara "beğenmedim" butonuna 10 kere basmak suretiyle 'feedback' vermek. çünkü eminim zeka seviyesi eksilerde gezen bu insanlar yorum yazdıktan sonra 'halk' onların bu yorumlarına nasıl tepki vermiş dönüp bakıyorlar ve "beğenmedim" yazısı üzerindeki kırmızılık morallerini çok bozuyor. stupidity is a crime, elimden gelen ceza budur.

dün kadim dostum aycanın terasında uyuduğumdan ve ankara'ya güneş ilk o terasta doğduğundan bu sabah 6.30da uyandım. bir süre yatakta döndükten sonra tekrar dalmışım, ki bu ne kadar sikko bir durumdur bilenler bilir zira o durumda uyuduğunuzda bir saat sonra uyanıp öncesinde hiç uyumamış gibi uykusuzluktan ölür vaziyette olursunuz. bense o süre içersinde şöyle bir rüyayla başbaşaydım: lise görünümlü bir üniversitede beşiktaşlı futbolcuların konuşma yapacağını duyuyor ve bahsi geçen okula gidiyoruz. biz kapıda beklerken meğersem olay çoktan bitmiş ancak bizim haberimiz yok, bu esnada yanımıza gelen herkes benim ne kadar demet akalın'a benzediğimi söylüyor ben de deliriyorum. sonuç olarak beşiktaşlı futbolcuları da göremeden okuldan çıkıyorum. herhangi bir ayrılık sonrası "sen zaten şerefsizdin, ben seni hemen unuttum adamım" moduna girecek kadar seda sayan seyircisi olmadığımdan demet akalın kısmını geçiyor ve rüyayı bu cuma ankara'da yapılacak olan şampiyonluk kutlamalarına gidip gitmeme kararını alma aşamasında olmama yoruyorum.

bir de "I don't want the labour pains, I want the baby" şımarıklığını her daim yapma özgürlüğü istiyorum mümkünse.

Saturday, June 6

last nite

giriş: yeni içkimiz limoNada. sohbet, muhabbet, bedükle dans, djin ilan-ı aşkı, ankarada dışarı çıkan her insanın iki adımda birbirine bağlanabilir olması ve ankarakucuk.com isimli bir çiftleşme sitesi kurup parayı vurmayı planlayan ben.

gelişme: ifte tekila diye içilen belirsiz bir madde, kadim dostum aycanın götünün üzerine düşmek suretiyle gece hayatında jübilesini yapması.

sonuç: sabahın 5 buçuğunda rumeliden çıkıp titreyerek arabaya yürürken ruhun üniversite 3. sınıftaki clubber günlerine gidip gelmesi ve arabanın üzerinde bulunan dünya atlası.


Friday, June 5

ağlamıyorum ki gözüme bir şey kaçtı

dün akşam güzide lisem ankara atatürk anadolu lisesi bahçesinde bahar şenlikleri kapsamında mazhar fuat özkan konserine teşrif ettik. yaklaşık 5 senedir alanında alkol satılmayan bir şenliğe gitmemiş olmamız ortamı yeterince garipleştirmiyormuş gibi kapıda içerde sigara içmenin yasak olduğu gerekçesiyle sigara paketlerimizi topladılar, üzerine bir de donumuza kadar arandık -ki 1 biz lisede okurken gayet bahçede sigara içildiğini bilirim ve 2 ben inönü stadına girerken bile bu kadar arandığımı hatırlamıyorum yuh.

etraf lise bebesi doluydu, okul biz mezun olduktan sonraki 8 sene içerisinde evrim geçirmişti, hava bok gibiydi ve belki de tarihinin en boş konserini vermek üzere sahneye çıkan bir mfö vardı ama işte tüm bunlara katlanma sebebi de o mfö idi. nasıl bir grup ki sakın gelme dönesim yok, çok uzaktayım çok diyerek geçmişini, güzel günler bizi bekler, eyvallah dersin olur biter diyerek şimdini, yalnızlık ömür boyu diyerek de geleceğini özetler 3 şarkıda?

Wednesday, June 3

yuva yıkanın yuvası olmaz derler


ama seni görünce evlenmişsin yeni çocuğun olmuş dinlemiyor
liseli kızlar gibi atıyor kalbim be holosko!















[fotoyu erbo'dan çaldım]

aqp

takip etmelere doyamadığım doğan medya grubunun bir haberi der ki:

AKP’nin belde belediye başkanlarıyla Ankara'daki Altınpark - ANFA Salonu'nda bir araya gelen partinin Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bizim partimizin kısaltılmış adı AK Parti’dir, AKP değil. AKP diyenler, ne yazık ki demokratik noktadaki etik kurallara uymadan, siyasi etiği hiçe sayarak, bunu edep dışı söylemektedirler, bu kadar açık ve ağır söylüyorum,” diye konuştu.

e be kardeşim, sizin partinizin adı "adalet ve kalkınma partisi" değil mi? nasıl oluyor da AK Parti oluyor kısaltmanız? o zaman AK Partisi diyeceksiniz bir zahmet. demokratik noktadaki etik kurallardan bahsederken türkçe noktasındaki dil kurallarını hiçe saymayacaksınız, insanlara çemkirmeyi iş edinseniz de ayakta adam sikmeyi iş edinmeyeceksiniz. bu kadar açık ve ağır söylüyorum.

retrospection


şimdilerde starbucks misali her köşe başında düzenlenen 80s partilerine benim de katılmışlığım vardır. üniversitede okurken if'te yapılmış ilk 80ler partisine bizzat yukarda görüldüğü şekilde gidip eğlencenin dibine vurduğumuzu hatırlıyorum. sonrasında her güzel şey gibi onun da boku çıktı ve önce her hafta bir 80ler partisi düzenlenmeye başladı, sonra da 80ler müziğiyle 90lar müziğini ayırt edemeyen djler rezil olmasın diye '80s & 90s' diye bir concept oluştu ve olay saçmasapan bir hal aldı. zaten en çok merak ettiğim şeylerden biri 2000ler diye parti yapılırsa bundan bir 10 sene falan sonra, ne tip müzik çalacaklar? benim kafamdaki 3 seçenek (underground, hip hop ve indie rock) katiyen birbirlerine uymadığından geleceğin djleri için endişe duyuyor bünyem.

80ler bittiğinde henüz 7 yaşında olduğumdan konuya vakıf değilim, maksimumda odamın duvarına zenci michael jackson posteri asmışlığım var. bir de hiç unutmam ablamın duvarında, asıldığında yatakta aynı hizada yatıyormuşsunuz hissi veren bir tom cruise posteri vardı ki o nasıl bir fantazidir şimdi nasıl cosmo girl falan keremcem gibi angut 'romantik prens'lerin o tip posterlerini bastırmaz anlayamıyorum. neyse, 80lere vakıf değilsem de "90larda çocuk olmak" konulu forward maillerinde bahsi geçen çoğu şeyi hatırlayacak durumdayım. şimdi konuya burdan girip "biz sokakta misket oynardık, bu bebeler playstation bebesi oldu, social contact sıfıra indi" falan gibi sosyolojik çıkarsamalar yapmak niyetinde değilim; zira bence 80-85 arası doğan insanlar herşeyi az çok ucundan kıyısından yakalamayı başarmış şanslı bir gruptur. misket de oynadık bilgisayar da hesabı. beni düşündüren bizdeki bu "ben 90ların çocuğuyum, sen milenyum çocuğusun, o orospu çocuğu" tadındaki serzenişler 60ların gençleriyle 70lerin gençleri arasında da yaşandı mı? "biz kırlarda çayırlarda asit kafası yaşardık siz anca disko topu altında dansedin, sizin o disko topundan çıkan görüntüler bizde kafada sabit duruyordu" falan gibi muhabbetler döndü mü? amerikalılar aslında uzaya gitmedi onlar hep film seti miydi?

Monday, June 1

Celebrity Fuck Match

yatakta kötü olmasına çok şaşıracağımız ünlüler - vol. 6

Colin Farrell


"kollarımı sıvar, sigaramı ağzımdan çıkartmadan işimi görürüm"

söz yazamadığım yerde nananana diyerek emoların kraliçesi olmayı hedefliyorum

hayır ikisi de birbirinden denyo o ayrı mevzu da,
şu soldaki en azından yaşından başından utanmaz mı ben onu anlayamıyorum.

woe is me

ayın ilk postu strese sokuyor beni. yandaki my personal coma listesinde 'June' adı altında en azından bir kaç gün sik gibi tek başına kalacak diye önemli bir misyon yüklenmiş gibi oluyor. bir de herhangi bir ay değil, haziran ya herkesi bir yaz havası sarmış kokuları 3 sokak öteden hissedilen mcdonalds ve KFC gibi. bense burger kingciyim, bir şeylerin kokusu gelmiyor bana henüz.

biz ortaokuldayken internetimiz yoktu. 'bizim hiç googleımız olmadı anne' modunda başladım da şöyle bir şey hatırladığımdan: internet olmadığından şarkı sözü çıkartmak için götümüz çatlardı. durdur başlat durdur başlat. 'ingilizce kulağı' denen şeyi kapmama en çok yardımcı olan şeydir bu sanıyorum (bir de bbc'de grange hill diye bir dizi vardı ne izlerdim onu). halbuki şimdiki gençlik öyle mi, sorar google amcasına bitti gitti. cumhuriyeti bunlara nasıl emanet edeceğiz!

bir de "avrupada kızlar kendileri gelip istiyorlarmış olum" tadında bir efsane vardı "biraya sigara külü dökersen daha fazla kafa yapar" diye. o neydi yahu?!