hayatında heyecan unsuru olmayan, bunalayazmış 25 yaş üstü çoğu kadının düştüğü fal baktırma sevdasına biz de düştük. kadim dostum aycan "kimseye söyleme şanı yürümesin bize kalsın" diye söz verdirmiş olduğu için adını ve açık adresini yayınlayamadığım yeni falcımız aycana beni fiziksel olarak tarif ettikten sonra çok baskın olduğumu, işlerin benim istediğim gibi gitmesi konusunda hastalık derecesinde takıntılı olduğumu, birinin ahını aldığımı (ben diyordum inanmıyordu kimse) ve bu ahın başka birinden çıktığını, benim de şu an birine ah ettiğimi (gebersin), "hayatta evlenmem" derken kendimden yaşça hayli büyük biriyle beklenmedik bir evlilik yaparak herkesi şaşırtacağımı ve zaten beni ancak o adamın ehlileştirebileceğini buyurmuş. ayrıca kafadan sakatmışım, ama bu bilmediğimiz bir şey değildi. nihayetinde dün nadada aycanın karşısına oturmuş parlayan gözlerle fal hikayeleri dinleyen bir adet ben ve bir adet eskiden erkek olup aşık olduktan sonra dünyanın en karı insanı haline dönüşen arkadaşım haftaya bu kadını ziyaret etme kararı aldık, heyecanlıyız.
Saturday, November 28
Friday, November 27
You're not supposed to swallow your bubble gum
en çok güvenilen insan anketini bugün yapsınlar, seda sayan'ı sollamazsam şerefsizim. hayır sabriyle gerçekten birlikte olma ihtimalimin kafalarda oluşmasını iltifat mı kabul etmeliyim hakaret mi ona da karar veremedim ki daha. ulan keşke fink'i falan koysaydım o zaman tebrik mesajları gelince götüm kalkardı vaaay yakıştırdılar beni yanına falan diye. ama sabri be. yapmayın ağalar!
tatil güncemde ise ilk günü tam da planladığım şekilde bilgisayarımın başından sadece 3 kez (1- yaprak sarmak, 2- odamı toplamak, 3- yemek yemek için) kalkarak geçirişim var. bu depoladığım enerji bana dün akşam itibariyle şehre ayak basan ve ablamın düğününe evinde yaptığı rakıyı getirmekle kalmayıp arkadaşlarıma "bunu istemezseniz kuru da var" diyerek tüm 'çılgın dayı' klişelerine uyan sevgili dayıma ayak uydurmamda çok yardımcı olacak eminim.
zaten tatil en güzel bir şey, şu 4 günü de kazasız belasız geçirip kış uykusuna yatma gücünü kendimde bir bulsam benden güzeli yok.
tatil güncemde ise ilk günü tam da planladığım şekilde bilgisayarımın başından sadece 3 kez (1- yaprak sarmak, 2- odamı toplamak, 3- yemek yemek için) kalkarak geçirişim var. bu depoladığım enerji bana dün akşam itibariyle şehre ayak basan ve ablamın düğününe evinde yaptığı rakıyı getirmekle kalmayıp arkadaşlarıma "bunu istemezseniz kuru da var" diyerek tüm 'çılgın dayı' klişelerine uyan sevgili dayıma ayak uydurmamda çok yardımcı olacak eminim.
zaten tatil en güzel bir şey, şu 4 günü de kazasız belasız geçirip kış uykusuna yatma gücünü kendimde bir bulsam benden güzeli yok.
Wednesday, November 25
Tuesday, November 24
Monday, November 23
melancholy for the masses
eski sevgililerimize olan kin ve nefretimizi hep geçmişte olan olaylara, ilişkide ya da ayrılırken yaşananlara falan bağlıyoruz ya işte o çok yalan. bizi asıl sinirlendiren o herifin/karının yaptıkları ve bize hissettirdikleri yüzünden gelecekte sağlıklı bir ilişki yaşama ihtimalimizin elimizden alınması. yani aslında geçmişimizi değil geleceğimizi sikiyor bu eski sevgililer.
bugünkü tespitim budur.
bugünkü tespitim budur.
Sunday, November 22
she couldn't help but spit 'em out
bilenler bilir, fanatik bir futbol izleyicisi ve beşiktaş taraftarı olmama rağmen maçlardan önce gaza geldiğim ve hırs yaptığım pek görülmez. karşı takım taraftarlarıyla "nasıl sokacaz olum size" gibi muhabbetlere ya da iddiaya falan asla girmem, hatta totem yaptığım günler dışında maç hakkında bile konuşmam. beni karşı tarafa hırslandıran genellikle maç içinde taraftarın ya da karşı takımın futbolcularının yaptığı belli başlı hareketler olur. o durumda bile maçı kazanınca deli gibi bir sevinç yaşamama rağmen gidip de o takımı tutan arkadaşlarıma "nasıl soktuk" falan demem. yani 'during' kısmındaki taşkınlıklarım için bir şey söyleyemem ama 'before/after' kısımlarında usluyumdur genelde.
ama dün. evet itiraf ediyorum, kazım'ın ilkokul 3 seviyesindeki, vasatın altında taraftar ağzıyla yazdığı "yes my people.. its a bit of a miserable day in istanbul but the count down starts till we smash 8jk!! hahahaha!!" tweetini duyduğumdan beri maçı kazanmayı en çok bunun için istedim:
oh be.
Saturday, November 21
Friday, November 20
Friday night arrives without a suitcase
önümüzdeki haftanın tümünü kendine erken bayram tatili yapmış herkesin valizleriyle garlara akın ettiği bu güzide cuma gününde, 4 gün önce verdiğim sözü yerine getirerek evimden dışarı çıkmadım. şu saate kadar kinder süt dilimi+pingui, danone çikolata-çilekli puding ve patlamış mısır yiyerek, birikmiş blogları okuyarak, comedymax izleyerek ve adidas superstar 35. yıl serisinden captain tsubasa ayakkabısını alıp almama kararını vermeye çalışarak baya iyi dayandığımı düşünüyorum ama yavaştan gelmeye başladılar. yine de şu an beni evden alıp bir kahve içmeye götürme ihtimali olan tek insanın da tam beni ararken şarjının bitmiş olmasını bir işaret kabul ediyor ve kıçımın üzerinde oturuyorum.
dün dostum ebruberrinle arabada sigara içip karşılıklı 'yaralanmış kadın' konuşmaları yaparken sanıyorum liseden beri ilk kez bir radyoyu arayıp şarkı isteği yaptım. bütün o "artık hayatımızdaki erkeği alttan almalar, gereksiz adamların peşinden koşmalar bitti; hem bizim gibisini nereden buluyorlar zaten bırak biraz da onlar haketsin onlar sürünsün köpek gibi aşık olup egomuzu tamir etsinler sonra önümüze bakarız" konuşmalarından sonra pek tabii robbie williams - no regrets istedik ancak benim evimin mesafesi dinlememe elvermedi.
yalnız bu sevgiye aç, kırık egolu, adam harcamaya hazır halimle bile aylar önce bana aşkını ilan etmiş olup hala her sarhoş olduğunda aynı mevzuyu açan, "sarhoş kafanın ürünü bunlar boşver" serzenişlerime "benim hep aklımda ama tamamen çıkarsın hayatımdan diye korkumdan konuşamıyorum" laflarıyla gelen adamla oynamayıp "biz o konuyu kapattık" diyorum ya; sırf bundan dolayı bile takdir edilecek kadınım bence. bu 'kadınım' ağzı da demet akalın feat. seda sayan oldu biraz, ordan kaybettiğim puanla dengelerim gibi.
dün dostum ebruberrinle arabada sigara içip karşılıklı 'yaralanmış kadın' konuşmaları yaparken sanıyorum liseden beri ilk kez bir radyoyu arayıp şarkı isteği yaptım. bütün o "artık hayatımızdaki erkeği alttan almalar, gereksiz adamların peşinden koşmalar bitti; hem bizim gibisini nereden buluyorlar zaten bırak biraz da onlar haketsin onlar sürünsün köpek gibi aşık olup egomuzu tamir etsinler sonra önümüze bakarız" konuşmalarından sonra pek tabii robbie williams - no regrets istedik ancak benim evimin mesafesi dinlememe elvermedi.
yalnız bu sevgiye aç, kırık egolu, adam harcamaya hazır halimle bile aylar önce bana aşkını ilan etmiş olup hala her sarhoş olduğunda aynı mevzuyu açan, "sarhoş kafanın ürünü bunlar boşver" serzenişlerime "benim hep aklımda ama tamamen çıkarsın hayatımdan diye korkumdan konuşamıyorum" laflarıyla gelen adamla oynamayıp "biz o konuyu kapattık" diyorum ya; sırf bundan dolayı bile takdir edilecek kadınım bence. bu 'kadınım' ağzı da demet akalın feat. seda sayan oldu biraz, ordan kaybettiğim puanla dengelerim gibi.
Tuesday, November 17
artık benim de sanatsal bir fotom var
şimdi bir deviantart profili edinmek için tek eksiğim,
fotoğrafla uyumlu karizmatik ingilizce bir cümle.
fotoğrafla uyumlu karizmatik ingilizce bir cümle.
fotoğrafı çeken san'atçıyı severiz ama, yanlış olmasın.
Monday, November 16
update
sağlık: biyopsim temiz çıktı, ölmüyorum. ama bu kadar spor yapmama rağmen yediğim yağlı şeyler yüzünden bıngıl bıngıl olan kollarım intihar sebebim olacak bir gün o ayrı. ayrıca herkesin "çok kilo vermişsin, yeter artık" demesini bahane edip ayı gibi yedim 1 hafta, kesin tekrar kilo aldım mutlu musunuz pis şişko ve kıskanç insanlar!
iş: haftaya domuz gribi önlemleri nedeniyle tatil olan okulum bu tatili sadece öğrencilere vermeyi ve bizi perşembeye kadar ofiste tutmayı seçti. mantıklı açıklama bulabilenleri bekliyorum. onlar okula para veriyor bizse okuldan para alıyoruz diye bu kadar bariz çifte standart olmaz ki.
aşk: futbolcu 'flörtüm'le ilk başbaşa buluşmamız bir aksilik olmazsa bu hafta gerçekleşecek. ilk buluşmamızda klüpten başka insanların varlığı, dolayısıyla 1,5 saat futbol konuşulmuş olması, benim serdar özkan için "kafası çalışmıyor onun" demem ve adamın serdar özkanla arkadaş çıkması gibi olaylar olduğundan başbaşa kaldığımızda 15 dakikayı geçen bir konuşmamız olabilecek mi bilmiyorum.
para: suyunu çekti bu ara, çünkü bu soğukta deli divane gibi gezip tozduğumuz yetmiyormuş gibi internetten alışveriş çılgınlığım geri döndü. o yüzden kesin karar aldık, artık dışarı çıkmıyoruz. ben bu haftasonu istanbuldan misafirler ve ispanyaya gönderilecekler olduğundan mecbur çıkabilirim ama ondan sonra katiyen çıkmıyorum. gülmeyin bak allahın adını verdim.
iş: haftaya domuz gribi önlemleri nedeniyle tatil olan okulum bu tatili sadece öğrencilere vermeyi ve bizi perşembeye kadar ofiste tutmayı seçti. mantıklı açıklama bulabilenleri bekliyorum. onlar okula para veriyor bizse okuldan para alıyoruz diye bu kadar bariz çifte standart olmaz ki.
aşk: futbolcu 'flörtüm'le ilk başbaşa buluşmamız bir aksilik olmazsa bu hafta gerçekleşecek. ilk buluşmamızda klüpten başka insanların varlığı, dolayısıyla 1,5 saat futbol konuşulmuş olması, benim serdar özkan için "kafası çalışmıyor onun" demem ve adamın serdar özkanla arkadaş çıkması gibi olaylar olduğundan başbaşa kaldığımızda 15 dakikayı geçen bir konuşmamız olabilecek mi bilmiyorum.
para: suyunu çekti bu ara, çünkü bu soğukta deli divane gibi gezip tozduğumuz yetmiyormuş gibi internetten alışveriş çılgınlığım geri döndü. o yüzden kesin karar aldık, artık dışarı çıkmıyoruz. ben bu haftasonu istanbuldan misafirler ve ispanyaya gönderilecekler olduğundan mecbur çıkabilirim ama ondan sonra katiyen çıkmıyorum. gülmeyin bak allahın adını verdim.
Sunday, November 15
böyle pazar mı olur
maç yok bir şey yok akşam ne yapacağız? haftasonları böyle bir boş, amaçsız geçiyor gibi maç olmayınca. cumartesiyi kurtarıyoruz da maçsız pazar olmaz olsun!
bunu da istanbuldan dönünce koyacaktım fırsat olmadı. beşiktaş - ankaragücü maçı; ki tam da benim orada olduğum hafta bir ankara takımıyla oynamamız bence baya kozmik bir olaydı. erbo'yla bloga özel foto çektiriyoruz ama dışardan bakanlar ilk kez maça geldiğimizi, o heyecanla biletleri falan objektiflere gösterdiğimizi zannetmiş olabilir.
Friday, November 13
mektup
eskiden 'mektup arkadaşlığı' diye bir şey vardı. misal benim soyadını katiyen hatırlayamayacağım ama kayseride oturduğunu hayal meyal hatırladığım betül isimli bir mektup arkadaşım vardı, mektupları hala kutuda durur. bence bunun artık olmaması baya can sıkıcı 'günümüz çocukları' adına. yemişim teknolojinizi, facebookta dürtüklemekle olmuyor bu işler. şimdi de e-mail var, düzenli yazışmak isteyen ordan da yazışabilir pek tabii ama aynı şey değil. hayır, "el yazısının samimiliği" argumanıyla gelmiyorum; mektup arkadaşlığındaki o bekleyişin e-mailde olmaması canımı sıkan. arkadaşından gelecek mektubu beklerken duyulan heyecandan, aşılanan sabır duygusundan, zarfı açarken yaşanan tatminden yoksun bir nesil yetişiyor teknoloji yüzünden. zaten sokakta misket oynayan da kalmadı öyle çocukluk mu olur diye devam edip iyice yaşlı kafasına girmeden postuma son veriyor, gözlerinizden öperek cevabınızı en yakın zamanda bekliyorum.
Wednesday, November 11
back
yalnız ne ara bu kadar sanal sosyal bir insan olduysam, 'reelden' arkadaşlarımdan bazıları bile "bugün twittera hiç yazmadın ne oldu?" diye telefonlar açtılar şu geçtiğimiz 2-3 günde bana. yaşıyorum gençler, panik yok! okulumda sınav haftası olması dolayısı ile pazartesi sınav yapıp bu 2 gün de mütemadiyen onları okuduğumuz, artı ilk master dersimin bugün başlamış olması ve 4 adet kol gibi makaleyi de son güne bırakmam sebebiyle günlerdir uzağım bu alemlerden. bir daha artı, sosyal bir deney olarak "bir futbolcu ile flört etme" günlerimi yaşıyorum, durumlar şekillenince bunu da ballandıra ballandıra anlatacağım tabii ki.
ayrıca, "sonra o bunu dedi, sonra ben bunu dedim, şimdi neden böyle yapıyor ben hiç anlamıyorum yani ama ilk onun araması gerekir değil mi?" tadında teenager kafaları yaşarken ve bunu da sıkıntı zannederken doktordan gelen "test kötü çıktı, biyopsi yapmam lazım" telefonuyla tam da nada'nın otoparkının kapısında ağlamaya başlamam, gelen ilk tepkinin "kim üzdü seni?" olması çünkü ilişki gibi sikko bir şeyi hayatımızın merkezi haline getirmemiz ama aslında "herşeyin başı sağlık" mottosunun bir tokat gibi yüzüme inmesi diye bir olay da yaşadım; ama bunda da panik yok eğer beklenenden önce ölmeme sebep olacak bir şey varsa ben size pazartesi anlatırım.
döndüm yani.
ayrıca, "sonra o bunu dedi, sonra ben bunu dedim, şimdi neden böyle yapıyor ben hiç anlamıyorum yani ama ilk onun araması gerekir değil mi?" tadında teenager kafaları yaşarken ve bunu da sıkıntı zannederken doktordan gelen "test kötü çıktı, biyopsi yapmam lazım" telefonuyla tam da nada'nın otoparkının kapısında ağlamaya başlamam, gelen ilk tepkinin "kim üzdü seni?" olması çünkü ilişki gibi sikko bir şeyi hayatımızın merkezi haline getirmemiz ama aslında "herşeyin başı sağlık" mottosunun bir tokat gibi yüzüme inmesi diye bir olay da yaşadım; ama bunda da panik yok eğer beklenenden önce ölmeme sebep olacak bir şey varsa ben size pazartesi anlatırım.
döndüm yani.
Saturday, November 7
monsters made me do it
dün akşam tyrada pizza söyleyip film izleriz planları yaparken kadim dostum a_janedoe'dan gelen "shot bardaklarını hazırlayın" telefonuyla ne hallere düştüğümüz tyradesalvonun saat 10 civarı yazdığı "şu saatte o kadar sarhoşuz ki vdgrl aspiratöre çarptı woooohoooo!" tweetinde saklıdır. sonrası nada, hangi akla hizmetse bir de nada shot. bazı insanlara ettiğimi hatırladığım bazı cümleler "çok sarhoşuz kesin gelmen ve bizi bu halde görmen lazım", "maçı beraber izlemeyelim, bu sezon beraber izlediğimiz maçlarda puan alamadık hiç", "bak ama hiç çıkartmadım kolumdan", "(kafa sallama efektiyle) bittim." hesabı kim ödedi, biz nadadan nasıl çıktık gibi sorularıma hala cevap arıyorum. eve dönüş yolunda bence komaya girdim ama sonra telefon çaldı çıktım. o an telefondakine ne dedim bilmiyorum ama 7. caddede seyir halinde olan arabanın camını açıp kusmaya çalıştığımı biliyorum. o içtiğimiz 'şey'i kendi elleriyle yapıp şişelere doldurup a_janedoe'ya vermek suretiyle hırvatistandan buraya kadar gelmesini sağlayan yakışıklı hırvat garsona ve no regrets şarkısının şu kaydındaki "..and I am, I'm doing just fine, thank you very much!" vurgusuna kurban.
Wednesday, November 4
[insert a random demet akalın song here]
şurada peçeteye yazmak suretiyle istekte bulunan tuğçe ve benzeri tüm genç kızlarımız için geliyor; uzun ilişki sonrası nasıl evrelerden geçiyoruz?
denial: hollywood dizi ve filmlerinden öğrendiğimiz listeye göre büyük acılarla başetme evrelerinin ilkidir inkar, yalnız uzun ilişki sonrası kişinin karakterine göre pre-denial süreci olabiliyor. eğer karakter itibariyle 'uzun ilişki materyali' değilseniz, ilk 1 hafta "oh be, unutmuşum bekarlığın ne kadar keyifli olduğunu!" modunda gayet rahat takılmanız mümkün. ben şahsen öyleydim, ancak jeton düştüğü an inkar evresi de başlamış oluyor. sürekli kendinizi, karşınızdakini ve ilişkiyi sorgulamanız, sonucunda da "ya biz nasıl ayrılırız öyle saçma şey mi olur bunca seneden sonra" noktasına ulaşıp eski sevgiliyle irtibat kurmaya çalışmanız olası. bu noktada sürekli yanınızda olup tüm sızlanmalarınızı ve sorgulamalarınızı dinlerken bir yandan da cep telefonunuzu sizden uzak tutan arkadaşlar şart.
anger: biraz vakit geçip de ilişkinin bitişi fiziksel gerçeklik kazanınca, "allah belanı versin" dönemi başlıyor. (ben şahsen default çemkirik bir insan olduğum için bu süreci baya uzun yaşadım, hırsım ne yaparsam yapayım geçmedi.) ilişki ne yüzden bitmiş olursa olsun, karşı tarafı suçlayacak birşeyler mutlaka olduğundan, sabah akşam olanlara lanet edip gereksiz ayrıntıları hatırlamakla geçiyor zaman. ortak sayılabilecek bir sosyal çevreniz varsa, en can sıkıcı şey bir süredir görüşmediğiniz ve birlikteliğinizi bilen arkadaşlarınızın sorularıyla muhattap olmaktır ki ben bahtsız bedevi olduğum için ayrılık sonrası cepa carnevale mağazasında bile "x bey nasıllar" sorusuna maruz kalmış bir insanım. terapisi "koy götüne gitsin" mantığındaki arkadaşlarla demet akalın şarkıları söylenen barlara gitmek.
bargaining: benim bu evrem daha çok şöyle geçti, pazarlığı çabuk bıraktım yani ne olacaksa olsun dedim. bu dönem artık ağlama krizlerinizi durdurmaya çalışmadığınız ve acınızla barışmaya çalıştığınız için üzerinizden büyük bir yükün kalkması açısından sağlıklı bir dönem gibi gözükse de kendinizi acının kollarına bırakma durumu sonraki evrenin gelişini hızlandırıyor. bu dönemde hele de aynı evde vakit geçirmiş bir çiftseniz, abuk subuk her türlü objeden onu hatırlıyor ve ağlamaya bahane buluyorsunuz. benim önerim, karşı tarafın şahsına ait olan eşyaları hemen yoketmeniz, yalnız size ait ama size onu hatırlatan eşyalarla yaşamayı öğrenmeye çalışmanız. çünkü bir süre geçtikten sonra o nesnelere bakıp eskisi kadar kötü hissetmediğinizi gördüğünüz an iyileşme sürecinde çok kıymetli.
depression: bu noktaya en beklemediğiniz anlarda bile gelebilir, kendinizi en "geçti lan artık" hissettiğiniz zamanlarda şapa oturabilirsiniz, dikkat. bu dönemin gelmesine en büyük yardımcılar şurada bahsettiğim tip olaylardır; çünkü öylesine de olsa hayatınıza giren erkekler mal çıktıkça eski sevgilinize olan özlem duygunuz, onun aslında size uygun tek erkek olduğu yanılsaması, artık kimseye güvenemeyeceğiniz için sağlıklı bir ilişki yaşama ihtimalinizin ortadan kalktığı düşüncesi ve muhtemelen yalnız öleceğiniz hissi çoğalır. keyif verici madde ve insan arayışlarına başlayın.
acceptance: bütün bu evrelerden sonra artık ilişkinin bittiği, eski sevgilinin geri gelmeyeceği, gelse de sizin mutlu olmayacağınız düşünceleri kafanızda sabitlendiği anda kabullenme evresinin ilk adımını atmışsınızdır demektir. yalnız yaraların tam olarak sarılması için içinize sinen yeni bir ilişki şart; zira bütün bu evrelerin sonlarına doğru gelirken içinizde baki kalan duygu eski sevgilinize olan aşkınız değil "BEN bunu haketmedim" duygusudur. zedelenen egonuz sizin için değerli bir erkek tarafından tamir edildiği an, hayatınıza devam edebilirsiniz.
sadece bir tane uzun ilişki yaşayarak ancak bu kadar artistlik yapabiliyorum. bir tane daha olsun karşılaştırma şansı bulayım siz beni o zaman görün.
denial: hollywood dizi ve filmlerinden öğrendiğimiz listeye göre büyük acılarla başetme evrelerinin ilkidir inkar, yalnız uzun ilişki sonrası kişinin karakterine göre pre-denial süreci olabiliyor. eğer karakter itibariyle 'uzun ilişki materyali' değilseniz, ilk 1 hafta "oh be, unutmuşum bekarlığın ne kadar keyifli olduğunu!" modunda gayet rahat takılmanız mümkün. ben şahsen öyleydim, ancak jeton düştüğü an inkar evresi de başlamış oluyor. sürekli kendinizi, karşınızdakini ve ilişkiyi sorgulamanız, sonucunda da "ya biz nasıl ayrılırız öyle saçma şey mi olur bunca seneden sonra" noktasına ulaşıp eski sevgiliyle irtibat kurmaya çalışmanız olası. bu noktada sürekli yanınızda olup tüm sızlanmalarınızı ve sorgulamalarınızı dinlerken bir yandan da cep telefonunuzu sizden uzak tutan arkadaşlar şart.
anger: biraz vakit geçip de ilişkinin bitişi fiziksel gerçeklik kazanınca, "allah belanı versin" dönemi başlıyor. (ben şahsen default çemkirik bir insan olduğum için bu süreci baya uzun yaşadım, hırsım ne yaparsam yapayım geçmedi.) ilişki ne yüzden bitmiş olursa olsun, karşı tarafı suçlayacak birşeyler mutlaka olduğundan, sabah akşam olanlara lanet edip gereksiz ayrıntıları hatırlamakla geçiyor zaman. ortak sayılabilecek bir sosyal çevreniz varsa, en can sıkıcı şey bir süredir görüşmediğiniz ve birlikteliğinizi bilen arkadaşlarınızın sorularıyla muhattap olmaktır ki ben bahtsız bedevi olduğum için ayrılık sonrası cepa carnevale mağazasında bile "x bey nasıllar" sorusuna maruz kalmış bir insanım. terapisi "koy götüne gitsin" mantığındaki arkadaşlarla demet akalın şarkıları söylenen barlara gitmek.
bargaining: benim bu evrem daha çok şöyle geçti, pazarlığı çabuk bıraktım yani ne olacaksa olsun dedim. bu dönem artık ağlama krizlerinizi durdurmaya çalışmadığınız ve acınızla barışmaya çalıştığınız için üzerinizden büyük bir yükün kalkması açısından sağlıklı bir dönem gibi gözükse de kendinizi acının kollarına bırakma durumu sonraki evrenin gelişini hızlandırıyor. bu dönemde hele de aynı evde vakit geçirmiş bir çiftseniz, abuk subuk her türlü objeden onu hatırlıyor ve ağlamaya bahane buluyorsunuz. benim önerim, karşı tarafın şahsına ait olan eşyaları hemen yoketmeniz, yalnız size ait ama size onu hatırlatan eşyalarla yaşamayı öğrenmeye çalışmanız. çünkü bir süre geçtikten sonra o nesnelere bakıp eskisi kadar kötü hissetmediğinizi gördüğünüz an iyileşme sürecinde çok kıymetli.
depression: bu noktaya en beklemediğiniz anlarda bile gelebilir, kendinizi en "geçti lan artık" hissettiğiniz zamanlarda şapa oturabilirsiniz, dikkat. bu dönemin gelmesine en büyük yardımcılar şurada bahsettiğim tip olaylardır; çünkü öylesine de olsa hayatınıza giren erkekler mal çıktıkça eski sevgilinize olan özlem duygunuz, onun aslında size uygun tek erkek olduğu yanılsaması, artık kimseye güvenemeyeceğiniz için sağlıklı bir ilişki yaşama ihtimalinizin ortadan kalktığı düşüncesi ve muhtemelen yalnız öleceğiniz hissi çoğalır. keyif verici madde ve insan arayışlarına başlayın.
acceptance: bütün bu evrelerden sonra artık ilişkinin bittiği, eski sevgilinin geri gelmeyeceği, gelse de sizin mutlu olmayacağınız düşünceleri kafanızda sabitlendiği anda kabullenme evresinin ilk adımını atmışsınızdır demektir. yalnız yaraların tam olarak sarılması için içinize sinen yeni bir ilişki şart; zira bütün bu evrelerin sonlarına doğru gelirken içinizde baki kalan duygu eski sevgilinize olan aşkınız değil "BEN bunu haketmedim" duygusudur. zedelenen egonuz sizin için değerli bir erkek tarafından tamir edildiği an, hayatınıza devam edebilirsiniz.
sadece bir tane uzun ilişki yaşayarak ancak bu kadar artistlik yapabiliyorum. bir tane daha olsun karşılaştırma şansı bulayım siz beni o zaman görün.
The Beatles Stereo USB Apple
voodoo girl's "bunu yapan insan olamaz" series vol. 10
The unique, apple-shaped USB drive is loaded with the re-mastered audio for The Beatles’ 14 stereo titles, as well as all of the re-mastered CDs’ visual elements, including 13 mini-documentary films about the studio albums, replicated original UK album art, rare photos and expanded liner notes.
The unique, apple-shaped USB drive is loaded with the re-mastered audio for The Beatles’ 14 stereo titles, as well as all of the re-mastered CDs’ visual elements, including 13 mini-documentary films about the studio albums, replicated original UK album art, rare photos and expanded liner notes.
herkesin tuttuğu kendine
lafının hastasıyım, aynı zamanda wingman kasım yazıma da başlık yaptım. buyrun.
Tuesday, November 3
çünkü şimdiden özledim
Sunday, November 1
4-0 oldu benim oldu
itiraf etmeliyim ki son iki gün yağmurla birlikte gelen soğuk hava ve ankaradan istanbula 45 dakikada gitmişken havaalanından eve 1,5 saatte gitmeme sebep olan trafik dışında bana hiç kötü davranmadı istanbul bu defa. taksi kazıklanması yaşamadım, çok para harcamadım, ordan oraya koşturmadım, korktuklarımla karşı karşıya kalmadım. üzerine erbo'yla inönü hasretimi giderdim, planladığım pek çok şeyi yapamadım aslında ama planlamadan karşıma çıkanlar keyifli günler geçirmeme yetti. bir ıslak hamburger yiyemeden dönmüş olmak, bir de uzun vadede beni kendine aşık etme potansiyeline sahip olduğunu gördüğüm birinin ailesi ankarada yaşarken istanbulda yaşamayı seçmiş olmasıdır an itibariyle içime oturan. mecburen kalkacak, mecburen ankaradaki gerçekliğimize geri dönüp bir süre seyahat etmeme kararı alacağız biz de. adettendir.
Subscribe to:
Posts (Atom)