literally hiçbişey yapmak zorunda olmadığım work-free haftasonlarımın ilkini geride bıraktığımız şu dakikalarda, bu sayfayı açıp delicesine uzun/felsefik/romantik/vs şeyler yazmak ve sonuna da afilli bi fotoğraf koymak istiyor bu deli gönül. yarından itibaren iki hafta boyunca sabahtan akşama kadar işe gidecek ve fakat "teaching" yapmayacak olmak içimi huzurlu bir sevinçle dolduruyor evet; zira 1 haftalık sömestr tatilimden geri döndüğümde beni iş yaşantısı öcülerinin beklediğini her fırsatta dile getiriyor birtakım iş arkadaşları. öyleyse nedir, bu mesai modunda işe gidip gelmeyle geçecek 2 haftayı ve sonrasındaki 1 haftalık tatili iyi geçiririz [işallah].
geçenlerde izlediğim bir will&grace bölümünden sonra, sex and the citydeki carrie modunda "i couldn't help but wonder.." anlarımdan birini yaşamaya başladım. başlığımız: being happy: what exactly does it take? iş-aşk-aile-sağlık-arkadaşlık listesinde her bir kutucuğa koyulacak bir tick işareti varsa hayatınızda, mutlu olmak kaçınılmaz, olmamaksa delilik gibi geliyor kulağa. ancak hayatın amerikan film veya dizilerindeki gibi olmadığını anladığımızda sanırım ortaokul veya lisedeydik ve evimiz hollywoodda dizisini izliyorduk. bizim okulumuzda ponpon kızlar yoktu, amerikan futbolunu hiç bilmezdik, ve kavgalar daha çok mezuniyet balosuna hangi kızın davet edileceği üzerine değil; sağcılık-solculuk üzerine çıkardı. oralardaki hayatların bizimkinden çok farklı olduğunu ve dolayısıyla öğretilerinin çok da bize uyarlanamayacağını küçük yaşlarda da keşfetmiş olsak; bu mutluluk listesi kulağa çok universal geliyor. yani insan hayatında daha ne ister ki gibilerinden. ama sanırım mutluluk da aşk gibi herhangi bir chekcliste bağlanamayan, oldu mu olan şeylerden. o zaman bazı şeylere ulaşmak için neden kendimizi bu kadar kasıyoruz, işte o sorunun cevabı beni düşündüren. üzerimize düşen şeyleri yapıp, belki birşeyler ters gitmez de mutluluk gelir bizi bulur diye oturup bekleme kaderciliği bana ters. herşeyi kontrol etme dürtüsü damarlarımdaki asil kanda mevcut olduğu müddetçe bilgisayar sandalyesinde çok vakit geçirmekten ağrımaya başlamış olan kıçımın üzerinde rahatsızca durmak dışında yapabileceğim bir şey olamayacak korkarım bu hususta.
önümüzdeki hafta içersinde bir gün odamdaki dekorasyon işlerini bitirmek farz oldu. bin tane alışveriş yapıp, taa izmir ikealardan eşya taşıyıp da monte etme-yerleştirme işlerine bir türlü başlayamamış olmak canımı sıkıyor. aslında blogla alakası olmasına rağmen burada dikte etmek istemediğim bazı şeyler olması canımı sıkıyor. bi de öğrencilerime sürekli çemkiriyor olmama rağmen kendi yazılarımın conclusion kısımlarını doğru düzgün yapamamak canımı sıkıyor.
Sunday, January 27
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment