sex pistols: türk insanının dizideki karakteri gerçek zannedip onu yolda görünce dizideki adıyla seslenme, kötü bir karakterse çemkirme falan gibi dangoz ötesi hareketleri vardır ya. korkarım gün olur sarah jessica parker'ı yolda falan görürsem 'carrie' diye bağırarak yanına koşma potansiyelini ben de taşıyorum.
the bird and the bee: dizi dedim de, aylardır perşembe günleri pek çok türk kadınını ekrana bağlayan aşk-ı memnu isimli dizinin bir bölümünü izmirdeyken izleme fırsatım oldu. başından izlemediğim için merakla soruyorum: dizinin başında şu ailemizi ve ahlakımızı koruma adına icat edilen işaretlerden içinde gay karakter bulunan ya da sexten bahsedilen her türlü yabancı dizinin başına konulan "çocukları ve gençleri ahlaksızlığa sürükler böyle de bir terbiyesiz yanı vardır" işaretini bu diziden önce de koyuyorlar mı? tırnaklarından bile homofobiklik fışkıran yobazların fatih ürek ve bülent ersoyu bağrına bastığı bir ortamda hiç ümidim yok ama, en azından kendiyle aynı cinsiyete sahip birine aşık olan insanın yüzüne tükürüp; koynuna girdiği adamın yeğenine, adamın koynundan aşk mesajları atan bir kadınla yattığı yere sıçma deyiminin canlı kanıdı olan bir erkeğin imkansız aşkını gözleri dolarak izleyen yurdum insanı için ikiyüzlüden daha güçlü bir terim bulunmasını talep ediyorum türk dil kurumundan.
massive attack: yolda yürürken, bir mekana girildiğinde falan birbirini bu kadar süzen başka bir millet daha var mı yoksa bu bizim kültürümüze has bir olay mı bilmek istediğim bir şey de bu. hele kadınlar. mağazada kıyafet deniyorsun kabinden çıkınca tüm gözler sana dönüyor. neyi kovalıyorsun kadın? üzerimdeki kıyafetten reyonlarda, bacağımdaki selülitlerden sende de var.
REM: televizyon karşısında sızarak değil de bilinçli bir şekilde uyumaya çalıştığım zamanlarda bazen vücudumun yavaştan uykuya geçiş yaptığı ama beynimin dinç olduğu anlar yaşıyorum. anestezili olup her şeyi hissetmek gibi bir hissi var, dehşet bir şey.
butthole surfers: bence tarkan'ın yıllardır arkasından ayırmadığı koruması en az tarkan kadar ünlü.
red hot chili peppers: saniye göstergesi duraklayarak değil de akarak ilerleyen saatler zamanın su gibi akıp geçtiğini acımasızca gözümüze sokan çok hüzünlü şeyler. sevmiyorum onları. pis saatler onlar.
the bird and the bee: dizi dedim de, aylardır perşembe günleri pek çok türk kadınını ekrana bağlayan aşk-ı memnu isimli dizinin bir bölümünü izmirdeyken izleme fırsatım oldu. başından izlemediğim için merakla soruyorum: dizinin başında şu ailemizi ve ahlakımızı koruma adına icat edilen işaretlerden içinde gay karakter bulunan ya da sexten bahsedilen her türlü yabancı dizinin başına konulan "çocukları ve gençleri ahlaksızlığa sürükler böyle de bir terbiyesiz yanı vardır" işaretini bu diziden önce de koyuyorlar mı? tırnaklarından bile homofobiklik fışkıran yobazların fatih ürek ve bülent ersoyu bağrına bastığı bir ortamda hiç ümidim yok ama, en azından kendiyle aynı cinsiyete sahip birine aşık olan insanın yüzüne tükürüp; koynuna girdiği adamın yeğenine, adamın koynundan aşk mesajları atan bir kadınla yattığı yere sıçma deyiminin canlı kanıdı olan bir erkeğin imkansız aşkını gözleri dolarak izleyen yurdum insanı için ikiyüzlüden daha güçlü bir terim bulunmasını talep ediyorum türk dil kurumundan.
massive attack: yolda yürürken, bir mekana girildiğinde falan birbirini bu kadar süzen başka bir millet daha var mı yoksa bu bizim kültürümüze has bir olay mı bilmek istediğim bir şey de bu. hele kadınlar. mağazada kıyafet deniyorsun kabinden çıkınca tüm gözler sana dönüyor. neyi kovalıyorsun kadın? üzerimdeki kıyafetten reyonlarda, bacağımdaki selülitlerden sende de var.
REM: televizyon karşısında sızarak değil de bilinçli bir şekilde uyumaya çalıştığım zamanlarda bazen vücudumun yavaştan uykuya geçiş yaptığı ama beynimin dinç olduğu anlar yaşıyorum. anestezili olup her şeyi hissetmek gibi bir hissi var, dehşet bir şey.
butthole surfers: bence tarkan'ın yıllardır arkasından ayırmadığı koruması en az tarkan kadar ünlü.
red hot chili peppers: saniye göstergesi duraklayarak değil de akarak ilerleyen saatler zamanın su gibi akıp geçtiğini acımasızca gözümüze sokan çok hüzünlü şeyler. sevmiyorum onları. pis saatler onlar.
3 comments:
biz bu tarkanla o korumayı coffee shop'ta görmedik mi sana! dur ben bunu bi ara blokcağzıma yazayım uzun uzun..
of aynen!! o saatlere ben de sinir oluyorum! ama neden red hot chili peppers?
"acı koyuyor" manasında. iğrencim evet.
Post a Comment