Thursday, December 31

yeniyılyeniyılyeniyılyeniyıl


herkese kutlu olsun.

(yolu nada'dan geçen herkesle bugün elbet buluşacağız)

Tuesday, December 29

çünkü hep bir şeyler eksik

içine tuvalet kağıdı atılamayan klozetler gibisin oh bebek
üzerindeyken her şey güzel, beni mutlu ediyorsun
seni benden önce kullananların içinde bıraktıklarından
olsa gerek
yapmamam gerekeni gözüme soktukça beni fena geriyorsun

Monday, December 28

stop the wedding

ay ne tatlıııaaaaaa!

"çok kafa kızım abi ben yaa, hiç kız gibi değilim çok farklıyım" izlenimi yaratmak adına söylemiyorum da benim hiç düğün hayallerim olmadı amca. tabii evlenecek arkadaşlarla gelinlik alışverişine gidildiğinde gelinlik beğenmişliğim var ancak bunu 'beyaz gelinlik içinde melekler gibi salınma' isteğime değil moda aşkıma bağlıyorum. dolayısı ile bu istanbulda katıldığım düğünün uzun bir süre boyunca son olması en büyük dileğimdir zira nasıl gereksiz bir darlanmadır o düğün işi aklım hayalim almıyor nasıl şu taşın altına sokuluyor o eller:

* bir kere kimseyi memnun etme şansınız yok. dedikodular ilk dakikadan başlıyor onlar şu masaya oturdu bizim masamız neden daha arkada diye. zaten o kadar karının bin saatte hazırlanıp geldiği mekanda doğal olarak herkes moda eleştirmeni, kıyafetler de bir güzel değerlendiriliyor.

* gelinle damadın teşrif saati gelince son yılların popüler aktivitesi 'barkovizyon gösterisi' başlıyor. düğünde bebeklik fotoğraflarından başlayarak hayat hikayesi fotoğrafları slide showu yapma fikrini ilk kim çıkardıysa lütfen bana teslim edin onu. çiftin üniversiteye hazırlanırken çekilmiş 10 kilo fazlalı ve sivilceli fotoğraflarını barındıran ve sevimli bulmamız gereken bu gösterinin manasını çözebilmiş değilim.

* fotoğraflara atılan sahte gülücüklerden sonra birden müzik başlıyor kapılar açılıyor başıma sanki kraliyet ailesi salona giriş yapıyor böyle bir artistlik bir yürüyüş alkış kıyamet patlayan fişekler. konukların kafasında tabi gelinin götünün o gelinlikle nasıl büyük gözüktüğünden tut saçlarındaki kuş yuvası görünümlü topuza kadar binlerce after hour dedikodu.

* sıra geliyor nikah kıymaya. merasim zaten yeterince saçma, bir de nikah memurluğu sınavında artık nasıl bir performans yapıyor bu adamlar bilmiyorum hepsinde cem yılmaz olma aşkı. gavurlardaki gibi "bu birleşmeye bir itirazı olan ya şimdi konuşsun ya da sonsuza kadar sussun" faslı yapılsa bak eski sevgililer falan nasıl atlayacak da genelde erkek tarafının "EVEEAAAT" diye böğürmesi ve ortamdaki eski sevgilinin "benim üzerimdeyken de böyle bağırıyordun şerefsiz" düşünceleriyle sona eriyor bu kısım. kimseyi kırmamak için bin tane düğün şahidi yapıp nikah masasını pazar yerine çeviren çiftlerimiz de cabası. levent kırca-oya başar ikilisiyle büyümüş bir nesil iseniz, arkadaşların tribüncü edasıyla gelinle damat tezahüratı yapmaları ve ev kızlarının "ayağına bas ihihihi" kikirdemeleri de bu esnada yaşanabilecek olaylardan.

* imzalar atıldı, evlilik cüzdanı yalandan kadına verildi, sıra geldi düğünün asıl yapılma sebebine. artık takı merasimi denen olay görgüsüzlükten sayıldığından gelinle damat masaları gezip herkese hoşgeldin diyoruz o kadar da kibarız havasında hasılatı toplamaya çıkıyorlar. bir kere bu dolaşarak takıları alma olayı bizim kültürümüze çok ters çünkü büyük parça taktığını ele güne karşı göstermek isteyen ve kimin ne taktığını konuşarak 3 gün geçirmeyi planlayan insanlarımız amaçlarına ulaşamıyorlar. işin yoksa düğün videosundan dedikodu çıkar. teknoloji bizi bozdu hocam.

* artık nihayet oynama faslı başlıyor ve işte bu aşamada da kimseyi mutlu etmek mümkün değil çünkü herkes farklı kafalarda. paraya kıyıp düğünü sınırsız içkili yapmak tek çözüm olabilir ama o zaman da dansederken pistte yuvarlanan bir dayı figürünü göze alacaksınız demektir. bu saatlerde genelde kendi yörelerinin danslarıyla ortama renk katmak isteyen davetlilerin hatrına türkü türkü türkiyem programı çekiliyor, herkes hünerlerini gösteriyor. sonlara doğru tercih edilen demet akalın - serdar ortaç şarkılarında teyzelerin genç dansı yapmaya çalışması gecenin en keyifli anlarından.

* sonunda düğün bitiyor ve herkesin sarhoşluktan gözleri kızarmış, oynamaktan saçı başı kıyafeti dağılmış haliyle fotoğraf çekme maratonu başlıyor. ismail yk anadolu turnesi kıvamındaki bu fotoğraf çekme telaşının herkes kapıdan yeni girmişken güzelce yapılması böylece düğünün sonlarında gelinle damatın fotoğraf için oradan oraya çekilmesi derdinden kurtulunması fikrini ortaya atan girişimci arkadaşım a_janedoe'yu kutluyorum ancak gelinle damadın spotlar altındaki yürüyüşü konseptini bozacağından türkiye henüz buna hazır olmayabilir.


tüm bu laflardan sonra içimde hala düğün yapma isteği kırıntıları bulunması da kolpalığımdan değil yanlış olmasın, çok makul iki motivasyonum var:
1. düğün pastamı "hadi hisset bu hislerimi" eşliğinde kesmek.
2. yurdum janti gençliğinin düğün boyunca cannes film festivalinde ülkemizi gururla temsil eden yönetmen sanatsallığında dolaşıp roman havası çalınca kendinden geçmesi anını yaşamak.

Sunday, December 27

ilk uyan!

umut sarıkaya'nın tüm dertlerimizin aslında ne kadar önemsiz olduğunu anlamamız için verdiği meşhur 'montla sıç' tavsiyesi var ya, işte o tadda bir başka aktivite var dikkatimi çeken: sex sonrası sabah ilk uyanan taraf olmak. sabah ezanıyla sızılmış, ama siz 4-5 saat sonra misal odanın çok ışık alıyor olması gibi bir sebepten uyanıp tekrar uyuyamadınız. işte o an bittiğiniz andır dostlarım. karşı tarafı hemen uyandırmaya kıyamazsınız bir defa, siz mal gibi kalktınız diye çocuğa yazık. kendi uyansın diye mutfağa gidip su almak, tuvalete gitmek gibi aktivitelerle hafif sesler yapabilirsiniz ama ayı olmanın lüzumu yok; kaldı ki uykusunu almadan kalkmış bir adamın sabah performansı da yeterli olmayabilir olay yine sizi bozar. zaten morning sex peşindeyseniz kalkıp içeri gidip televizyon falan izlemek tüm atmosferi yok edeceğinden sakıncalı. yatakta bir şey yapayım deseniz; kitap vs. okumak çok evli çift kafası, adamı uyurken izlemek düz love trip yakalanırsanız sıçtınız. yani yapabileceğiniz tek şey yatakta hiçbir şey yapmadan durmak ve karşı tarafın uyanıp o kaybedilen zamanı telafi etmesini beklemek. işte ben manasız stres diye buna derim, düşman başına.

Friday, December 25

I kiss you


istanbulda pek mutluyuz an itibariyle.

Tuesday, December 22

fashion fight pause

"istanbula gidiyorum öpt by" diye post yazdım yazmasına ama araya şunu sokmadan gidemeyeceğim. aşağıda gördüğümüz fotoğrafı atanalırspordan çaldım. onlar adidasın reklam konusunda çocuğu koyduğu noktasına değinmişler de benim meramım başka.

haydi bizim keçiören clubberına alışkınız, gitmiş yine meslek lisesi 2. kat reisi tribinde beyaz atkısını takmış. ama o kaka nedir be kardeşim. anladık you belong to jesus falan da kaç milyonluk adamsın imam hatip boğazlısından başka kıyafet bulamadın mı? diyorum beni geçirin bir takımın başına stil danışmanı olarak diye dinleyen yok. ibrahim üzülmez ve deri ceketlerini bile adam ederim iddiam büyük.

go go go ve hatta fire in the hole

götümün keyfine çıktığım istanbul gezisini
çok mühim bir iş toplantısına gidiyormuşum
gibi göstermeye çalıştığım artistik foto.

26 aralık cumartesi günü bir adet düğünümüz, üzerine gavur okulumun perşembe-cuma christmas tatili olması nedeniyle yarın akşam yeniden düşüyorum istanbul yollarına. hava ve saha koşullarının uygun olduğu, bol gollü bir karşılaşma bekliyorum, umuyorum, istiyorum. bir sonraki gloomy sunday'de görüşmek dileğiyle.

Sunday, December 20

start wearing purple

bu aralar götü başı ayrı oynayan olaylar yaşıyorum.

misal haftaya yine düğün var. zaten yaptığım düğün masrafını geri dönüşü olmayan bir yatırım olarak gördüğümden sinirim bozuluyor bazı bazı, üzerine ben böyle "kuyumcudan sonra röfleye giderim, manikür pedikür de salı iş çıkışına kalsın" modunda takılırken annem "1-2 günlüğüne beypazarına gidiyorum ben" notu bırakıp ortadan kaybolabildiği bir hayata sahip.

misal mikrodalga fırında brownie pişirerek hanımlıkta emine bedere meydan okuduktan 2 gün sonra çamaşır makinesinin yanlış bölmesine deterjan koyduğum için kıyafetlerim yıkanmıyor 1 saat boşuna bekliyorum bitsin de ikinci tura geçeyim diye.

misal yapacak hiçbir işimin olmadığı geçen pazar deli sikmiş gibi 7de uyanıp bütün gün mal gibi televizyon izledikten sonra yapacak bin tane işimin olduğu bu pazar ayların rekorunu kırıp 12de uyanıyorum.

misal
vdgrl: bizim x eski sevgilisiyle şöyleydi, yolda yürürken karşıdan güzel kız geliyorsa hemen döner çocuğu izlerdi bakalım kıza bakacak mı diye. çocuğun da ondan aşağı kalır yanı yoktu gerçi, derginin sayfasını çevirirdi hızlıca yakışıklı erkek resmi varsa. yani tamam saçma sapan ilişkilerimiz oldu belki ama hiç şu kafada olmadık, böyle ilişki yaşamadık, böyle bir kız olmadık değil mi?
a_janedoe: evet ve şu an yanımızdaki iki sandalye de boş.

Thursday, December 17

Celebrity Fuck Match

yatakta kötü olmasına çok şaşıracağımız ünlüler - vol. 9

Fredrik Ljungberg

[sigara yok, içki yok, üstelik günde çift idman nasıl kondisyon yapıyorlardır kimbilir dedikten sonra bir temsilcilerini bu seriye koymamak olmaz. bu ara bloga her geldiğinizde karşınıza bir herif çıkmasının sebebi de her sabah pekmez yiyor ancak sekslemiyor olmam, belirteyim]

"ceeee!"

Sunday, December 13

yatışına kurban

bu kadar çirkin bir erkek
nasıl bu kadar karizmatik olabilir?
ayıp.

sevgi dedim de aklıma ne geldi

bir önceki postun üzerine tekrar aşkla ilgili yazıyor olmamın tek suçlusu, bu akşamki film gecemizde bok varmış gibi üstüste wristcutters ve 500 days of summer'ı izlemiş olmamız. kıssadan hissem şu: köpek gibi aşık olduğumuz insanlar bizim onları sevdiğimiz kadar bizi sevmeyince nasıl da nankörleşiyor ve "demek ki beklediğim insan bu değilmiş, benim için biryerlerde hala biri, hala bir umut var" repliklerine sarılıyoruz. bırakalım bence bu işleri. senin hayatında en çok sevebileceğin o insan hayatına girmiş ve senden daha fazla sevebileceği birileri olduğunu hissettiği an çekip gitmiş olabilir. shit happens, get over it. "o değilmiş ki" diye kandırma kendini. o 'o'ydu, sen 'o' değildin.

ünlü düşünür mustafa sandal diyor ya "benim aşka inancım kalmadı hiç" diye. benim de aşkın işteş haline inancım kalmadı.

Friday, December 11

ben aşık olduğunuzda size söylerim

bugün okuldan dönerken ve justin timberlake dinlerken (sevmeyenlerin gözündeki imajımı kaybetmemek adına bir yandan da ntv tarih dergisi okuduğumu söylemeli ve entellektüel bir imaj çizmeliyim) kulağıma şöyle bir söz çalındı: I can't wait to fall in love with you. the bachelor /bachelorette gibi dandik reality showları da izleyen bir insan olarak biliyorum ki bu gavurlarda böyle bir trip var. orada da diyor ki kız misal "I can see myself falling in love with him". ee bu ne şimdi? hani aşk dediğin bir anda gözünün dönmesi, elektrik çarpmasıydı? hani aşk dediğin panik atak? bunlar bulmuşlar çok hoşlandıkları adamı/kadını, zamanı gelince sana aşık olacağım diye altyazı geçiyorlar. öyle aşk olmaz arkadaşım. aşk dediğin dan diye olur. öyle zamanla besleyip büyüttüğüne de sevgi denir. öğrenin bunları.

Thursday, December 10

Ortega vs Voodoo Girl

şöyle bir şey oldu, çok sevgili blog yazarı ortega blogunda söyleşi yapmaya başlayacağını duyurduktan sonra son derece götümü kaldıran bir hareket yaparak ilk söyleşiyi bana teklif etti. o güzel güzel sordu, ben güzel güzel anlattım. şimdi ilgi çekici bir cümleyle reklamımı yapmam lazım bi saniye.

FLAŞ! FLAŞ! VOODOOGIRL'UN HİÇBİR YERDE YAYINLANMAMIŞ FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN!

üçünç

"curiosity killed the cat" özlü sözünü değiştiriyorum bu gece, "boredom killed the cat" olarak. insana neler yaptırıyor kendileri. bakınız işte ben de burdayım.

ilk postum ruhumun derinliklerini ve psikolojik durumumu anlatsın isterim; dolayısıyla çok kısa ve öz olacak.

"spending a saturday night with a refresh button"

buyrun burdan yakın.

şeklinde başlamış bundan tam 3 sene önce blog serüvenim. döndüm baktım, 1. yaş kutlamasında "yeni başlangıçlar peşindeydim, şimdi kalıcılık peşindeyim" demişim. 2. yaş kutlamasında ise blog yazmakla ilgili meramımı anlatmaya çalışmışım. bu 3. yaş kutlamasında ise edecek bir lafım yok. kalıcı dediğim bazı şeyler kalmadı, blogu okuyan bazı insanlar meramımı anlamadı. ama bu blog 'oldu'. o da bana 'yetti'. "doğum günüm bana geldiğin gündür" şarkısı hepimiz için geliyor, geleneği bozmayalım.

Tuesday, December 8

John Lennon


1940-1980

Sunday, December 6

her genç kızın içinde bir varoşluk payı vardır

google'a maço yazdım bu çıktı.

şurda yeni bir blog açıp "erkekler sorsun, ben içerden bilgi vereyim gençler yolunu bulsun" formatında güzin ablalık yapmıyorsam bunun bir sebebi tribündergideki 'nasıl kız tavlanır?' forumu tadını asla yakalayamayacağımı bilmek, bir diğer sebebiyse hemcinslerimin bazı hareketlerine bizzat bir kadın olarak anlam verememek. böyle kadın - erkek mevzularında otorite gibi davranan, misal ahmet altan tipi insanlardan oldum olası haz etmem zira işin içine insan girdiği zaman genelleme yapmak hata payı yüksek bir hareket oluyor.

başlıktaki önermeyi yapma sebebim ise son zamanlarda gerek yakın çevremde gerek kendimde gördüğüm 'seray sever hastalığı'. yani hiç tarzı olmamasına rağmen birtakım maço tavırların hoşuna gitmesi durumu. hatırlarsınız seray sever hakan altun'la yaşadığı aşkı anlatırken "arkadaşları falan bana yenge diyordu, hiç alışkın olmadığım şeylerdi" gibi açıklamalarda bulunmuştu. şimdi bir aynaya bakıyorum bir de etrafıma, büyürken hayatına baskıcı erkek figürü girmemiş, özgürlüğüne düşkün, kendi ayakları üzerinde duran bir avuç kadın olarak herkes neyin peşindeyse biz de onun peşindeyiz. belli standartlardaki adamlardan medet umuyor, portfolyomuzu ona göre oluşturuyoruz. ama işte an geliyor adam senden "kadınım" diye bahsedince için bir hoş oluyor. bu ne şimdi? cevap veriyorum, woman nature. zamanında buraya pretty woman'ın efsane final sahnesini koyup altına "her genç kızın rüyası" yazarak hepimizin içinde bir parça 'prensim gelsin beni kurtarsın' isteği yattığını kastetmiştim. şimdi iyiden iyiye tecrübe ediyorum ki hemen her kadında o sahiplenilme güdüsünün tatmin edilmesi isteği mevcut.

burda yanlış yorumlanan nokta şu: kadının bu sahip çıkılma isteğini eziklik, zayıflık olarak algılayan, bu yüzden erkeğin belli noktalarda ağırlığını koymasını kendine yediremeyen güç timsali hemcinslerim ve masaya vurdu mu son sözün ona ait olduğunu kanun belleyen karşı cinslerim var. halbuki o sahiplenilme isteği, farkındalık görme isteğinden başka bir şey değil. insanlık olarak aciziz, yapacak bir şey yok. ne kadar donanımlı, ne kadar kendimizi geliştirmiş olsak da ikinci kişilerin bunu görmesi ve takdir etmesi gerek ki bu durumdan zevk alabilelim. dolayısıyla kadın da istiyor ki yanındaki adam 'işte bu elinden tuttuğum kadın benim kadınım' tavrı yaparak neyin ne olduğunun farkında olduğunu ve bundan da memnuniyet duyduğunu göstersin. biz de böylece 'olmuş' olalım.

yalnız ilgiye sevgiye aç zamanıma denk geldiğinden bu 'kadınım' işi hoşuma gitti diye alnımdan falan öpmeye kalkan olursa acımam baştan söylüyorum.

Saturday, December 5

James Franco

voodoo girl's "drop-dead gorgeous" series vol. 28



Selma Blair

voodoo girl's "women I would definitely do" series vol. 19



Friday, December 4

rölanti

belki 2009'un ortasından beri gün yüzü görmediğimden, belki telefonuna mesaj gelince heyecanlanan kadınlara dönüştüğüm yetmiyormuş gibi son 3 aydır böyle olduğum için sinir harbi yaşıyor olmama rağmen durumu değiştirmek adına kılımı kıpırdatmadığımdan, belki aylar önce bize dünyanın en büyük korkularını yaşatan şeyin şimdi yine peşinde koştuğum şey olmasını kabullenememekten bilmiyorum ama hayatımı bir süre rölantiye almaya karar verdim. bir süre dediğim hayrını göremediğimiz lanet yıl defolup bitene kadar işte.

ha böyle konuşuyorum ama olur da falcının dediği çıkar üniformalı prensim yılbaşından önce gelir tutar elimden, o zaman özrümü dilemesini bilirim. ne gelen var ne giden olursa da 2009'u iki büklüm bir yaşlı 2010'u ise capcanlı bir bebek olarak gösteren o oldschool yılbaşı kartlarından bastırır dört bir yana dağıtırım. sözüm söz.

Wednesday, December 2

birbirimizi katiyen anlamıyoruz ama msnde konuşuyoruz

voodoo girl:
ya işte abi yılbaşına kdr ev partisi davetiyesi topluyoruz
sonra evden eve nakliyat yapıyoruz
en temiz plan
bence
Jessica R.:
ev partisi davetiyesi ne lan
bana da al
voodoo girl:
haahahahhaah yani işte duyalım nerde ne var
kırmızı kurdeleli davetiye bastırıyolarmış
:D
allam yaa
ehsauehuasehasuehsaueh
Jessica R.:
heuheueh he tamam kulağım kesik o zmn benim de
yok delikti galiba
voodoo girl:
o ne be




aralık ayını 'msnde ço eğleniyoruz' temasıyla açtım, hayırlara vesile olsun. ayrıca twitterda da belirttiğim gibi bu 'ço' lafı ne ara popüler oldu ben onu kaçırdım. hala 'abi' dediğim için olabilir. köklerine indiğimde lafı ilk kullananın mellö olduğuna inancım tam, böyle de tarihselim.