ebruberrin yorumu: böyle pisuvar yaptıklarına göre çinlilerin sıçratma problemi var. e tabi mesafe uzak olunca.
Sunday, January 31
Sunday, January 24
Uğur Mumcu
17 yıl önce bugün, yine izmirdeydim. sokakta oynarken bir haber geldi. biri ölmüştü. çocukluk arkadaşım beliz, "annem çok ağlıyor" dedi. benim annem de ağlıyordu. anlayamamıştık.
biz şimdi anlıyoruz, annelerimizse hala ağlıyor. bu işi yapanların, örtbas edenlerin, çözemeyenlerin, hiçbirinin yatacak yeri yok.
onun mekanı cennet olsun.
Saturday, January 23
voodoo girl izmirden bildiriyor
havaalanında fenerbahçe maçının son yarım saatini izledikten, yan masamda oturan adamların benim tarafıma bakıp kendi aralarında fısıldaşarak "fena" demelerini üzerime alınıp kafamı sol tarafa çevirince şifon mini elbisesiyle uçağa binmeyi bekleyen kızı görüp göt olduktan, alkolle silinmesi gereken güzide uçağımızı 1,5 saat bekledikten, tam bir bilim insanı olarak bu süreyi makalelerimi okuyarak geçirdikten, elimde akademik personel kimliğim telefondaki ablama geç saate bilet almış olmamı okuluma çemkirerek açıklayıp yanımda oturan ve elinde bizim okulun öğrenci kimliği bulunan çocukla gözgöze geldikten, uçakta gecenin o saati olmasına rağmen uyumak yerine bağırarak konuşmayı tercih eden çocuklara ve birbirlerini "bence sen ankaraya fazlasın" gibi cümlelerle övdüğünü zanneden izmirli kızlara tahammül etmeye çalıştıktan, nihayet bavulumu alıp kapılar açılınca yakınlarını bekleyen kalabalığın gözleri üzerimde önce bir ünlü gibi belirip sonra ezik ezik havaşa doğru yürüdükten sonra izmire geldim.
ve ilk günün özeti: 6 dünya kupası gördüm, izmirde böyle soğuk görmedim.
Thursday, January 21
indigo here we go
Tuesday, January 19
just shut up and count backwards already
hayatımızda ilk kez gay bara gidip de "ulan gay imajıyla ortamlara akayım belki sürtünecek bir iki karı bulurum" mantığındaki heterolardan götümüzü zor kurtardığımız cumartesi akşamından beri hangover ne demekmiş anladım dostlar. üzerine dünden beri bir kırgınlık olsun, bir el ayak tutmaması olsun beni allahın belası grip aşısını yaptırdık ama bir boka yaradığını görmedik şeklinde çemkirmelere gark ederek yine "jübilemiz buydu abi, daha da çıkmak yok. zaten yaşlandık, vücudumuzda takat kalmadı. bırakalım artık bu işleri" noktasına getirdi. getirdi getirmesine de, o yorgunluğun başka türlü yorgunluk olduğunu anlamam da uzun sürmedi. dilinde, aklında, gönlünde taşıdığı o yeni aşklara yelken açma duygusunu fiziksel hayatına uygulayamayacak kadar içim geçmiş haberim yok. 20li yaşlarında hayatının kadınını bulan ama sikini yeteri kadar yere sokamadığına olan inancı yüzünden birtakım bahanelerle ortamdan uzaklaşan ergen kafalı erkekler gibi yan yan sıvışıyorum ben de. lafını çevirmek güzel, kendini çevirmeye güç yok. hayalini kurmak güzel, gerçeğine inanç yok. gönül istiyor biri olsun, tamam olsun, benim olsun. ben kıpırdamadan durayım, o beni dipten çıkartacak kadar güçlü olsun. "sana söyleyeceğim şudur ki, bazen öyle mis gibi yazıyorsun ki, ulan yerim hayatını, bir vdgrl postu olsam, asılsam kalsam öyle diyorum..." diye biten bir mailden esinlendim de yazdım bunları madem, bu post da onun olsun.
Saturday, January 16
Friday, January 15
turkcell süper lig artık başlasın
anil arda:
sey diyodum bu nihattan haberin varmı??
voodoo girl:
yöö nedir
anil arda:
barcelonadaymış heralde
voodoo girl:
yaa
hiç bilmiyorum valla yavrum
ara girdi ya ben de uzak kaldım futbol dünyasından
anil arda:
ulan bizim nihatı diyorum lan nihat kutlucan manyakmısın nesin
bu hale geldik de. o açıdan diyorum.
sey diyodum bu nihattan haberin varmı??
voodoo girl:
yöö nedir
anil arda:
barcelonadaymış heralde
voodoo girl:
yaa
hiç bilmiyorum valla yavrum
ara girdi ya ben de uzak kaldım futbol dünyasından
anil arda:
ulan bizim nihatı diyorum lan nihat kutlucan manyakmısın nesin
bu hale geldik de. o açıdan diyorum.
why go, when you can stay awhile?
"Başarılı futbolcumuz Filip Holosko ile bu sezondan sonra
3 yıl daha yeni sözleşme yapılması konusunda
anlaşmaya varıldı".
3 yıl daha yeni sözleşme yapılması konusunda
anlaşmaya varıldı".
Monday, January 11
perché italiano?
üniversite birinci sınıfa başladığımda, öss hazırlık dönemim çok da sancılı geçmemiş olmasına rağmen "beni bana bırakın" moduna girip okul dışında hiçbir şeyle uğraşmama kararı alışımdan ilk pişman oluşum üniversite ikinci sınıfta antalya semalarında tanıştığım meşhur erkek arkadaşım antonioyla büyük aşk yaşadığım dönemlere denk gelir. üniversiteye başladığım sene bir italyanca kursuna yazılsaydım antalyadan sonra 1 sene internet üzerinden çat-pat, sonraki sene portekizde biraraya gelerek yaşamaya çalıştığımız ilişki taklidi yapan zımbırtının farklı boyutlar kazanabileceğine inandım hep. italian stallionlar aklıma geldikçe tekrarladığım "dil dile değmeden dil öğrenilmez" düşüncesinden bağımsız baktığımda da hayatımda öğrenmeyi en çok istediğim dil italyanca oldu. üniversite üçüncü sınıfa gelip de ilk iki senenin aslında lise4-5 olduğunu ve asıl üniversitenin bize son iki senede yaşatılacağını anladığımda bir kursa yazılmak için elbette çok geçti. mezun olup da tömerde çalışmaya başladığımda ise akademik personel için kurs kayıtlarının inanılmaz ucuz oluşunun mutluluğuyla italyanca sınıflarıyla kendi sınıflarımın sürekli çakışmasının bunalımını birarada yaşadım.
ama sonunda, 5 yıllık kalkınma planlarım dahilinde (ki masterı bitirmek, delta sertifikasını almak, telleri çıkartmak ve burun ameliyatımı yenilemek gibi bir içeriği var kendisinin) nihayet italyan kültüre yazılmayı başardım. dünyanın en mutlu insanıyım. bugünkü ilk dersimizde italyancanın sistemiyle ilgili öğrendiğim/çözdüğüm herşeyde gözüm parlayınca anladım ki doğru yerdeyim. 5 yıllık kalkınma sürecim sona erdiğinde beni buralara bağlayan bir şeyler olmazsa gidiyorum tutmayın beni.
ayrıca buradan türk erkeklerine sesleniyorum, ne zaman italyan erkeklerinin muhteşemliğiyle ilgili bir mevzu olsa 'gay card'ınızı oynamayı bırakın lütfen; zira bu bizim "rus kadınları da erken çöküyormuş be hacı" çıkışımızdan pek farklı değil.
ama sonunda, 5 yıllık kalkınma planlarım dahilinde (ki masterı bitirmek, delta sertifikasını almak, telleri çıkartmak ve burun ameliyatımı yenilemek gibi bir içeriği var kendisinin) nihayet italyan kültüre yazılmayı başardım. dünyanın en mutlu insanıyım. bugünkü ilk dersimizde italyancanın sistemiyle ilgili öğrendiğim/çözdüğüm herşeyde gözüm parlayınca anladım ki doğru yerdeyim. 5 yıllık kalkınma sürecim sona erdiğinde beni buralara bağlayan bir şeyler olmazsa gidiyorum tutmayın beni.
ayrıca buradan türk erkeklerine sesleniyorum, ne zaman italyan erkeklerinin muhteşemliğiyle ilgili bir mevzu olsa 'gay card'ınızı oynamayı bırakın lütfen; zira bu bizim "rus kadınları da erken çöküyormuş be hacı" çıkışımızdan pek farklı değil.
below: italian stallion & erken çöken rus kadın
previously on twitter
ayı patisi modellerinden ben de hazzetmiyorum ama sivri burun ayakkabı giyen erkekler varken ugg giyen kızlara biraz haksızlık etmiyor muyuz?
Sunday, January 10
ne sen beni bir daha ara, ne ben senin yoluna çıkayım
1. ankara'da arkadaş arama and sex: işte gerçek türk milliyetçiliği. arkadaş kısmında ankaradan türk bayanlara sesleniyor, seks kısmındaysa code switching yaparak hedef kitleyi anında değiştiriyor. maksat türk kızlarının namusu korunsun. alkışlıyorum.
2. amını ince çorapla siktirenler: pornoda bile safe sex peşinde olan bilinçli bir arkadaş aslında ama prezervatifi ince çorap sanmış. damacanayla mastürbasyon yapanlar ülkesinde buna da şükür.
3. ankaradan göt arıyom: ankara faşistliğimi bulaştırdığım bir izmirli olsa gerek.
4. batista nın pipisi: o kadar çok yazdım ki futbolcu flörtüm falan diye sonunda futbolcu pornosu arayanlar da beni buldu. yalnız bir de amerikan güreşçisi batista varmış galiba, bahsi geçen oysa boşuna arama dostum vücutçuların pipisi küçük oluyor biliyorsun.
5. bir bayan bakirelik kendinden gecebilirim: ben tercüme edeyim, erken boşalmamın sebebi siz kevaşe karılar yoksa bakiresini bulsam nasıl kendinden geçiririm aklınız durur diyor. bizzat şu arkadaş.
6. demet akalin erkekten dönmemi / demet akın ibrayim tatlı sesle seviştimi: bütün kalbimle iki sorunun da cevabının 'evet' olmasını diliyorum, amin.
7. erkegin taşaklarına vurma şakaları: lan o nasıl şaka? kızların sütyenlerinin lastiğini çekip bırakma şakasını da bu ekip icat etti işte.
8. sex sabırla zeki erkekler nasıl oluyoruz: bunu da tercüme edeyim, seks için sabretmek lazım tamam da zeki erkekle olmak istiyorum onu bulamıyorum ne yapayım diyor. yalnız değilsin hemşire.
9. çılgınların gittiği barlar taksim: izmirde emo kuaförü arayan arkadaşları emre aydın'a yönlendirdiğim gibi bu arkadaşı da ismail yk'ya yönlendirmek boynumun borcu.
10. zenciler neden şort giymez: bu meraklı genç ağızlarıyla yeme beni, o mal sende olsa boynuna dolayıp gezerdin.
2. amını ince çorapla siktirenler: pornoda bile safe sex peşinde olan bilinçli bir arkadaş aslında ama prezervatifi ince çorap sanmış. damacanayla mastürbasyon yapanlar ülkesinde buna da şükür.
3. ankaradan göt arıyom: ankara faşistliğimi bulaştırdığım bir izmirli olsa gerek.
4. batista nın pipisi: o kadar çok yazdım ki futbolcu flörtüm falan diye sonunda futbolcu pornosu arayanlar da beni buldu. yalnız bir de amerikan güreşçisi batista varmış galiba, bahsi geçen oysa boşuna arama dostum vücutçuların pipisi küçük oluyor biliyorsun.
5. bir bayan bakirelik kendinden gecebilirim: ben tercüme edeyim, erken boşalmamın sebebi siz kevaşe karılar yoksa bakiresini bulsam nasıl kendinden geçiririm aklınız durur diyor. bizzat şu arkadaş.
6. demet akalin erkekten dönmemi / demet akın ibrayim tatlı sesle seviştimi: bütün kalbimle iki sorunun da cevabının 'evet' olmasını diliyorum, amin.
7. erkegin taşaklarına vurma şakaları: lan o nasıl şaka? kızların sütyenlerinin lastiğini çekip bırakma şakasını da bu ekip icat etti işte.
8. sex sabırla zeki erkekler nasıl oluyoruz: bunu da tercüme edeyim, seks için sabretmek lazım tamam da zeki erkekle olmak istiyorum onu bulamıyorum ne yapayım diyor. yalnız değilsin hemşire.
9. çılgınların gittiği barlar taksim: izmirde emo kuaförü arayan arkadaşları emre aydın'a yönlendirdiğim gibi bu arkadaşı da ismail yk'ya yönlendirmek boynumun borcu.
10. zenciler neden şort giymez: bu meraklı genç ağızlarıyla yeme beni, o mal sende olsa boynuna dolayıp gezerdin.
Saturday, January 9
enjoy the view of this water, where my lifeboat is sinking
perşembe gecesi rüyamda bilal isimli bir futbolcu beni arıyordu ve ben kendisini katiyen tanıyamıyordum. bugünse haberlerde bilal aziz isimli bir futbolcunun şike olaylarına adı karıştığı için lisansının iptal edildiğini okudum. gördüğünüz gibi rüyada bile elimi attığımı kurutuyorum. tabii bu rüyayı işaret olarak algılamam gerekiyormuş sanırım çünkü belli bir sıfatla tanımlayamadığım bir cuma akşamı geçirdim dün.
varan 1: iş çıkışı pilateste esneme hareketleri yaparken sıra oturup ayaklarımızı uzatıp ellerimizle ayaklarımızı tutma hareketine gelince herkesin secdeye varması ama benim bileklerimi bile tutamadığım gerçeği seneler önce basketbol antrenmanlarında hocaların gelip dizleriyle sırtımdan itekledikleri günlere geri götürdü beni. ezik bakışlarımı farkeden hocam beni rahatlatmak adına "bacaklarınızın çok esnek olmaması normal hayatınızda size sorun yaratacak bir şey değil" falan dedi, ben "sekste bazen sıkıntı oluyor hocam" diyemediğimle kaldım.
varan 2: pilates sonrası dostum ebruberrin'in yüksek lisans işleri için kütüphaneye gittik. orada da bir cuma akşamı saatin 19.30unda bir üniversite kütüphanesinin fotokopicisinde kiminle karşılaşmazsın sorusunun cevabını verdim: istanbulda olduğu zannedilen eski manita. ilk 5 saniyeyi çok net hatırlayamıyorum, kızarmışım şahitler öyle diyor. sonra normale döndüm, istanbulda adamı görme korkusuyla yaşadığımı düşünüp böyle beklenmedik bir yerde, üstelik ayrıldığımızdan beri ilk kez karşılaşmış olmamıza güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. sonra içimde kendisine karşı aşk-sevgi adına bir bok kalmadığını, ayrıca kendisinin deli gibi zayıfladığını farkedip rahatladım. beter olsun dedim, bir posta beddua ettim. tutuyor da benimkiler kazım örneğinden biliyorsunuz. sonra geçti. uzun ilişkiden çıkma evreleriyle ilgili fikrimi almak isteyen arkadaşlara duyuruyorum, korkacak bir şey yokmuş ilk karşılaşma da bir şekilde atlatılıyormuş.
sonuç: gittik marks and spencerdan şu anda herhangi bir işlevi olmayan ama inşallah gelecekte bir zaman görücüye çıkacak seksi sütyenler donlar aldık, starbucksta tatlımızı yiyip kahvemizi içtik. saat 10 olup da arabamıza bindiğimizde "artık böyle akşamlar geçirsek ya" dedi ebruberrin.
o an mutlu ve huzurluyduk ama korkarım biz bir şeyleri çok fena yitirdik. acısı sonradan çıkacak cinsten.
varan 1: iş çıkışı pilateste esneme hareketleri yaparken sıra oturup ayaklarımızı uzatıp ellerimizle ayaklarımızı tutma hareketine gelince herkesin secdeye varması ama benim bileklerimi bile tutamadığım gerçeği seneler önce basketbol antrenmanlarında hocaların gelip dizleriyle sırtımdan itekledikleri günlere geri götürdü beni. ezik bakışlarımı farkeden hocam beni rahatlatmak adına "bacaklarınızın çok esnek olmaması normal hayatınızda size sorun yaratacak bir şey değil" falan dedi, ben "sekste bazen sıkıntı oluyor hocam" diyemediğimle kaldım.
varan 2: pilates sonrası dostum ebruberrin'in yüksek lisans işleri için kütüphaneye gittik. orada da bir cuma akşamı saatin 19.30unda bir üniversite kütüphanesinin fotokopicisinde kiminle karşılaşmazsın sorusunun cevabını verdim: istanbulda olduğu zannedilen eski manita. ilk 5 saniyeyi çok net hatırlayamıyorum, kızarmışım şahitler öyle diyor. sonra normale döndüm, istanbulda adamı görme korkusuyla yaşadığımı düşünüp böyle beklenmedik bir yerde, üstelik ayrıldığımızdan beri ilk kez karşılaşmış olmamıza güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. sonra içimde kendisine karşı aşk-sevgi adına bir bok kalmadığını, ayrıca kendisinin deli gibi zayıfladığını farkedip rahatladım. beter olsun dedim, bir posta beddua ettim. tutuyor da benimkiler kazım örneğinden biliyorsunuz. sonra geçti. uzun ilişkiden çıkma evreleriyle ilgili fikrimi almak isteyen arkadaşlara duyuruyorum, korkacak bir şey yokmuş ilk karşılaşma da bir şekilde atlatılıyormuş.
sonuç: gittik marks and spencerdan şu anda herhangi bir işlevi olmayan ama inşallah gelecekte bir zaman görücüye çıkacak seksi sütyenler donlar aldık, starbucksta tatlımızı yiyip kahvemizi içtik. saat 10 olup da arabamıza bindiğimizde "artık böyle akşamlar geçirsek ya" dedi ebruberrin.
o an mutlu ve huzurluyduk ama korkarım biz bir şeyleri çok fena yitirdik. acısı sonradan çıkacak cinsten.
Thursday, January 7
do not formspring me (nasıl kelime oyunu ama)
internet hayatımıza girdi gireli, ya da şöyle diyelim, ekşi sözlük yazarı olmak sizi sosyal ortamlarda havalı yapmaya başladığından beri popüler deyimle "klavye delikanlıları" etrafımızı sarmaya başladı. tabii benim bu tabiri kullanışım birtakım forumlarda artistlik yapıp "ahan da adresim yiyorsa gel lan" çıkışlarına tepki veremeyen insan manasında değil; bazı sosyal paylaşım sitelerinde belli yerlere gelip, ki belli yerlere gelmek dediğim de işte normal standartların üzerinde insan tarafından takip edilmek, kendini birdenbire bir bok oldu zanneden insan manasında. bu tip insanlara buradan defalarca çemkirdiğime şahit olanlar çoktur. blogu fazla tıklanıyor diye okuyucularından tarikat gibi bahsedenleri de gördük, kitap yazacağına inananları da. sonunda geldiğimiz haklı nokta ancak gerçek hayatında bir bok başaramamış insanların sanal başarılarıyla bu derece övüneceğiydi.
burada şu parantezi de açayım, derdim insanın kendini ünlü gibi hissetme güdüsüyle değil asla; kaldı ki wingman'e yazmaya başladı diye carrie bradshaw havalarına giren, birileri onunla blog söyleşisi yaptı diye zevklenen, fikirlerine önem verdiği insanlar blogunu okudu da beğendi diye götü kalkan bir insan olarak o kadar ikiyüzlü olacak değilim. popülerlik, yaptığımız şeyin beğenilmesi elbette hoşumuza gidiyor, insanın doğasında var bu. vefakat sanal ortamlarda 'isim yaptın' diye götün başın ayrı oynamaya başladıysa yoo dostum yoo orada duracaksın. kapa parantez.
şimdi bu sosyal ortamlar böyle bir aldı başını yürüdü durumuna gelince, aman her yeni çıkan şeye atlayalım, aman eksik kalmayalım, olur da tutar o zaman "ohooo olum ben o ilk açıldığında üye olmuştum" diyebilelim modu oluştu insanlarda. işte bu son formspring.me dalgasını da buna bağlıyorum ben. yoksa kimsenin kendini o kadar da bir şey zannettiğine inanasım gelmiyor, konduramıyorum. başıma herkes prof oldu engin bilgileriyle bizi aydınlatacaklar ya "ask me anything" diyorlar. herkesin üye oluş sebebi farklı olabilir de, olayın çıkış noktası soru-cevap olduğundan insan ister istemez blog söyleşisi konseptiyle dalga geçenlerin koştur koştur üye oluşunu anlamlandırmakta zorlanıyor. kimse açık açık "ben hep kendimi ünlü gibi hissetmek istedim, orada da millet gelip sorular sorunca ben de havalı havalı cevaplar yazıp millete vay bee dedittirince hoşuma gidiyor" diyemiyor; bu sahtelik, kendini bilmezlik, bilip de bilmezden gelmelik de bana batıyor. sözüm bazı durumlarda meclisten içeri, bazı durumlarda dışarı. ona da siz karar verirsiniz boşuna demiyoruz herkes kendini bilsin diye. nasıl blog yazarken bile geriye dönük göndermeler, hatırlatmalar, pekiştirmeler yapıyorum tam bir eğitim neferiyim değil mi.
ha benim formspring.me hesabım olmadığından soramayacaksınız ben peşinen buradan söyleyeyim: pek çok sevdiğim blogger ve twitter arkadaşımı kurban ettim bu illete, acım büyük. bana bu yazıyı yazdıran a.k.a benim götüme giren çıkan da odur.
burada şu parantezi de açayım, derdim insanın kendini ünlü gibi hissetme güdüsüyle değil asla; kaldı ki wingman'e yazmaya başladı diye carrie bradshaw havalarına giren, birileri onunla blog söyleşisi yaptı diye zevklenen, fikirlerine önem verdiği insanlar blogunu okudu da beğendi diye götü kalkan bir insan olarak o kadar ikiyüzlü olacak değilim. popülerlik, yaptığımız şeyin beğenilmesi elbette hoşumuza gidiyor, insanın doğasında var bu. vefakat sanal ortamlarda 'isim yaptın' diye götün başın ayrı oynamaya başladıysa yoo dostum yoo orada duracaksın. kapa parantez.
şimdi bu sosyal ortamlar böyle bir aldı başını yürüdü durumuna gelince, aman her yeni çıkan şeye atlayalım, aman eksik kalmayalım, olur da tutar o zaman "ohooo olum ben o ilk açıldığında üye olmuştum" diyebilelim modu oluştu insanlarda. işte bu son formspring.me dalgasını da buna bağlıyorum ben. yoksa kimsenin kendini o kadar da bir şey zannettiğine inanasım gelmiyor, konduramıyorum. başıma herkes prof oldu engin bilgileriyle bizi aydınlatacaklar ya "ask me anything" diyorlar. herkesin üye oluş sebebi farklı olabilir de, olayın çıkış noktası soru-cevap olduğundan insan ister istemez blog söyleşisi konseptiyle dalga geçenlerin koştur koştur üye oluşunu anlamlandırmakta zorlanıyor. kimse açık açık "ben hep kendimi ünlü gibi hissetmek istedim, orada da millet gelip sorular sorunca ben de havalı havalı cevaplar yazıp millete vay bee dedittirince hoşuma gidiyor" diyemiyor; bu sahtelik, kendini bilmezlik, bilip de bilmezden gelmelik de bana batıyor. sözüm bazı durumlarda meclisten içeri, bazı durumlarda dışarı. ona da siz karar verirsiniz boşuna demiyoruz herkes kendini bilsin diye. nasıl blog yazarken bile geriye dönük göndermeler, hatırlatmalar, pekiştirmeler yapıyorum tam bir eğitim neferiyim değil mi.
ha benim formspring.me hesabım olmadığından soramayacaksınız ben peşinen buradan söyleyeyim: pek çok sevdiğim blogger ve twitter arkadaşımı kurban ettim bu illete, acım büyük. bana bu yazıyı yazdıran a.k.a benim götüme giren çıkan da odur.
Monday, January 4
Saturday, January 2
karı milletinin diline düşmek
voodoo girl:
nese öyle ayaküstü muhabbet ettik naaptın neettin diye artık yaşlı aktiviteleri yapalım dedik film falan izleyelim haftasonları
onu yapcak ev var mı diyo hemen aç
aj:
:D
voodoo girl:
telefonumu falan kontrol etti onda kayıtlı olan aynı mı falan diye
aj:
çükü küçükmüydü onun
ööle bişii hatırlıorum
hueheuheu
voodoo girl:
he öyle bi söylenti vardı
hahahahahaahahahahha
aj:
uzak dur kankom
(güldüğüme bakmayın içten içe üzülüyorum da sizin için)
nese öyle ayaküstü muhabbet ettik naaptın neettin diye artık yaşlı aktiviteleri yapalım dedik film falan izleyelim haftasonları
onu yapcak ev var mı diyo hemen aç
aj:
:D
voodoo girl:
telefonumu falan kontrol etti onda kayıtlı olan aynı mı falan diye
aj:
çükü küçükmüydü onun
ööle bişii hatırlıorum
hueheuheu
voodoo girl:
he öyle bi söylenti vardı
hahahahahaahahahahha
aj:
uzak dur kankom
(güldüğüme bakmayın içten içe üzülüyorum da sizin için)
2000lere kuş baktım bu çıktı
ilerde ne gibi moda ve müzik akımlarıyla anılacağından çok da emin olmadığım 2000lerin bitip 2010ların başladığı şu günlerde herkes "son 10 yılın en'leri" temalı yazılar yayınlamakla, televizyonlar dönemin önemli mevzularının özetini geçmekle meşgul. bense benimle aynı ya da +/- 1 yaş grubuna mensup arkadaşlar için "dün gibi hatırlıyorum"ları, "ay zaman da ne çabuk geçti"leri falan bir kenara bırakıp acı gerçeği paylaşmayı bir borç biliyorum: 2000lerin ilk 10 yılı, bahsi geçen yaş grubu için lisenin son yılları, üniversitenin tamamı ve iş hayatının ilk yılları gibi hayatın dönüm noktalarını ve keyif verici anlarını kapsadığından üzülerek kabul etmeliyiz ki hayatımızın en güzel anılarla dolu olan yılları 1 ocak itibariyle nihayete erdi. bu yeni 10 yıllık dönemde herkes işini elinde tutmaya çalışırken her sabah küfrederek uyanacak, ilişkisi olanlar evlenmeye çalışmaya/evlilikten kaçmaya, olmayanlarsa seks/aşk peşinde koşmaya devam edecek. yaklaşık 5 yıl içerisinde yaşımızı söylerken 3 ile başlayan bir sayı söylemenin, 10 yıllık dönemin sonlarında ise 40lı yaşlara merdiven dayamış olmanın acısını çekmeye başlayacağız. o yüzden ne kadar eğlensek kârdır sevgili akranlarım, 'new year resolution' olarak hepinize koy götüne gitsin yaşam tarzını benimsemenizi salık veriyorum. benden söylemesi.
Friday, January 1
Subscribe to:
Posts (Atom)