Tuesday, August 17

ugly or pretty, it's still my city

opticlox
kutsal topraklara ayak bastım ve huzuru buldum. havasını ayrı, yerini ayrı sevdiğim ankarama döndüm. her yeni insanla tanışıp nerelisin muhabbeti döndükten sonra kaçınılmaz olan karşı tarafın ankara'ya bok atması - benim sevdiğimi söylemem - karşı tarafın buna şaşırması - benim sebeplerimi açıklamam ritüeli bu yaz da başımdan eksik olmadı elbette ama ben artık yoruldum. diğer şehirleri değil, ankara'yı sevmek için yüzlerce mantıklı sebebim olmasına rağmen sevgiyi mantıklı sebeplere bağlama gayretinden yoruldum. 'ben seviyorum' noktasında bitmesi gereken tartışmaların gereksiz karşılaştırmalarla uzamasından yoruldum. ankara'ya adım attığımda hissettiğim sevinç duygusuyla anladım ki şu hayatta aşık olduğun iş + şehir + insan kombinasyonunun önünde durabilecek hiçbir şey yokken ve benim şehir hanem cepteyken sözlerin kifayetsiz kaldığı noktadayım. daha kifayetli bir anlatım için alp'e, sevdiğiniz şehirde yaşama şansından mahrum olmamak için de allah'a başvurabilirsiniz.

12 comments:

bellatrix said...

"allah"ta da link aradım ne yalan söyleyeyim :)

Ben de sevmiyorum Ankara'yı, sevilecek bir yerini görmediğim içindir belki ama haklısın, o tartışmaya girilmesi saçma. Aynı İzmir-İstanbul karşılaştırması gibi saçma ki onu da İzmirli arkadaşlarla çok yaşıyorum.

Aslında bence Ankara da kolay harcanıyor özellikle "deniz yok" bahanesiyle, çünkü yaygın kanının aksine suyu sevmeyen bir milletin çocuklarıyız. Jeopolitik önemini geçtim, bu nedenle bile başkent olurdu Ankara.

October Swimmer said...

Gördüğüm en asık suratlı şehirdir Ankara. Anlamıyordum, hala anlamıyorum çok sevenini, ama hak veriyorum, yadırgamıyorum artık asık surat seviyorlardır diye.

yelpaze girl said...

asık suratlı olsa da insanları, ayılıp bayılınan şehirdeki insanlardan bin kat daha açık yürekli ve içten pazarlıksız olmasından kaynaklanıyordur belki sevmemiz.

bir de iyi anılarla alakalıdır ki benim en iyi anılarım şırnak'ta geçse favori şehrim olurdu. istanbul'da ve izmir'de de ankara'da kaldığımdan daha fazla kaldım ama hatırlayınca gülümseyeceğim daha fazla anı verdi bana ankara.

Başak Ağın said...

ankara candır.

0. Tekil Şahıs said...

havası yeter.

ozan.uzel said...

daha baska ne denebilir ki, ya da ben ne diyebilirim, 10 sene olmus, gurbetten her donus ayri heyecan, bu cuma yine, onumuzdeki cuma bir daha, kitirda bir bira... hicbirseye degisilmez...

vdT said...

deniz yok lan orda

brs said...

ne olur sız ankara ıstanbul karsılastırması yapın ızmırımı bulastırmayın ızmır hayattır candır :)

GK said...

Kastamonu, Afyon, Çankırı bile sevilir ulan, Ankara'yı sevmek için özel bi çabaya yahut Ankara'yı özel kılacak birine bişeye ihtiyaç yok. Zaten şehir sevgisinin izahatı yok. "Ya Çeşme'de deniz var en azından" diyeni zodiac botla bırak Ege'in ortasında suya orayı sevsin yiyosa. "Bodrum'da gece hayatı yhaa" diyeni de garson yap bi gece klübünde. Al sana Bodrum.

Bi gece yolculuğunda fonda hafif müzikle içinden geçtiğin bi şehri de sevebilirsin. Adını bilmediğin bi ilçe kasaba köy öyle bi tad bırakır ömrü billah başka bir yerleşim biriminde bulamazsın.

Neyse lan yeter bu kadar Ankara savunması.Bana neyse.

natura horror vacui said...

Ankaralı olarak Ankara'yı seviyor olmanız, benim bir İstanbullu olarak Ankara'yı seviyor olmamdan daha fazla anlamlandırılıyordur eminim. Ön yargılı geri zekalılarla uğraşmaktan sıtkım sıyrıldı. İşin ilginç yanı hiçbir Ankaralı İstanbul'la gereksiz bir kıyas çabası içinde değilken, her İstanbullu bu manasız eylemin peşinde.

Basit bir şekilde özetlemek gerekirse Ankara insanın sıkılacağı kadar küçük değil, bunalacağı kadar da büyük değil. Şimdi sen Ankara'ya gelip sıkılıyorsan, bu senin bir şehirden sıkılmamak için orada deniz olması gerekliliğine inancından olmasın? Hayal gücünü harekete geçirebilmek için illa dalga sesine ihtiyaç duyuyorsan bu senin andavallığındır arkadaşım. Estetik anlayışı "şöyle sahile gidip iki manzara izleyelim de, gözümüz gönlümüz açılsın" sığlığındaki adama bir sonbahar akşamında kalenin dibindeki gecekondular üstünden batan güneşi anlatamazsın. Altındaki hikayeyi bilmez. Ankara'nın bir hikayesi olduğuna da inanmaz zaten. Neden? Çünkü "Ankara yeni kurulmuş, gri bir şehirdir". O gri g.tüne girsin mümkünse. Sen karartmazsan, rengarenktir Ankara.

İstanbul'da birlikte büyüdüğüm ve sonra beraber Ankara'ya üniversiteye geldiğim bir arkadaşımın dediği gibi -kimileri bir dizide geçtiğini, arkadşaımın lafı olmadığını söylüyor, dolayısıyla kaynak konusunda emin değilim- "İstanbul'da insanlar denize bakıyor, Ankara'da birbirine bakıyor". Senin bir şehirden ne aradığına göre değişir Ankara'yı sevip sevmemen. O "gri" şehir nasıl bir ilaç enjekte etmişse insanının damarına, halkı apayrı bir benliğe bürünmüş. Şehrin o güzel insanına aşıladığı samimiyet tanımlar benim için Ankara'yı. Samimiyet derken vıcık vıcık yavşaklıktan değil, tevazunun şekillendirdiği bir coğrafyadan söz ediyorum.

Şimdi ben oturup burada Sıhhiye köprüsü altındaki tavuk dönercilerin kokusunu, geceleri Kurtuluş Parkı'ndan yürürken duyduğum keyifle karışık endişeyi, Seğmenler'de içilen gecenin ilk birasını, Kuğulu'da bir pazar sabahı sevdicekle içilen demleme çayı, Papazın Bağı'nda Nazlı Eray'la sohbet etmeyi, eski Limon'u, Gölge'yi, Kavaklıdere'de eskilerden kalma festival koşuşturmacasını, Eylül sonunda Kumrular'da yürümeyi, Cinnah'ın buz tutmuş zemininde tırmanmaya çalışan belediye otobüsünü itmeye çalışan insanları anlatsam bir şey ifade etmez ki sana. Gel, gör, yaşa, sonra bok at. Ama yok, "Ankara'nın en güzel yanı İstanbul'a geri dönüşü." Hayır arkadaşım, Ankara'nın en güzel yanı oradan ayrılalı 2 yıl geçmiş olsa da, seni geçmişe döndürüşü.

voodoo girl said...

her yerinden öpüyorum.

natura horror vacui said...

bilmukabele :p