cuma akşamı hem geçen hafta aldığımız dışarı çıkmama kararında ciddi olduğumuzu kanıtlamak hem de ebruberrin'i kedisi theo ile yapayalnız bırakmamak adına girls night in organizasyonu düzenledik. böyle girls night falan yazınca seksi pijamalarıyla yastık kavgası ve yüzünde bakım maskesi manikür-pedikür eşliğinde ergen dedikoduları yapan sevimli kızlar geldiyse akıllara düzelteyim; bilakis 30 yaşına merdiven dayamış, elinde şarap kadehleriyle promil arttıkça hayatı ve aşkı sorgulayan geleceğin kedili deli teyzeleriydik. eski sevgililere beddua etme ve erkeklerin seksle ilgili yanlış bildikleri şeylerle (bkz vajinayı kavşak zannedip hulla hoop çevirir gibi hareketlerle kadını zevkten uçurduğunu sanmak) dalga geçme aşamalarını geçtikten sonra konu neden yalnız olduğumuzu, neden kendimize göre birini bulamadığımızı sorgulama noktasına geldi ve kimimiz ilişki yürütememeyi kendindeki bir eksiklikle ilgili gören, kimimiz yürütülemeyen ilişkinin hesabını etrafına vermekten yorulmuş, kimimizse her daim "benim gibisini inan ki bok bulursun" kafası yaşamayı başaran farklı bünyeler olmamıza rağmen yollar o en korkulan "settle for" hadisesinde kesişti. soru1: uzun bir süre aradığını bulamayan kadın artık ilişkilerde ve erkek seçiminde daha azıyla yetinmek zorunda mıdır? ve soru 2: eğer soru 1'e evet cevabını verdiyseniz ideal ilişki/erkek listenizden çizeceğiniz, olmasa da olur diyeceğiniz şey ne olacak? eskiden olsa romantizm ve idealizmi elele tribünlere çağırıp carrie'nin "Some people are settling down, some are settling and some people refuse to settle for anything less than butterflies" lafıyla konuyu bağlar giderdim yalnız yaşanmışlıklarla o saf aşk duygusuna olan mesafenin ters orantılı olduğunu çözeli çok oldu. o yüzden bana göre bizim için en sağlıklısı görmezden gelinen şeyleri fazla kafaya takmamakla birlikte karşı taraftan davranış bazında istediğimiz tarz hareketler gelmediği vakit kesip atmayı da öğrenmek. yani "azla yetinme"yi o masum zamanlarımızda kafamızda dönen "sevdiğim erkek sarışın olmalı / gözleri ela bulaşık yıkamalı" tekerlemelerindeki bazı özelliklerden ödün vermek olarak görmeli, hak ettiğimiz (duygusal) muameleyi göstermeyen adama (kalbimizi) vermemeyi öğrenmeliyiz. şimdi hep birlikte ajda pekkan'la birlikte söyleyelim: sevenlere vereceğim (sevgimi)!
Sunday, September 26
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
7 comments:
"sevdiğim erkek sarışın olmalı / gözleri ela bulaşık yıkamalı" Nereden de hatırladın bunu... geçmişe ışınladın bir anda beni...
kadınlar en sonunda bu noktaya geliyor işte: sevdiğinle değil, seni sevenle birlikte ol ki mutlu! olasın... bu arada, bu kadar uzun cümle kurmak zorunda mısın? konuşurken de böyle misin?
Peki kadınların kıstasları azalıyorsa yaş ilerledikçe, erkeklerinki artıyor mu? ben erkeklerde bir çan eğrisi durumu görüyorum da ondan sordum.
başıma silah dayamıyorlar elbette uzun cümle kur diye de yazı dilindeki tarzım bu.
"Yetmez ama evet kafası"nı değiştireli uzun bir süre oldu. Tahmin edeceğin gibi uzun zamandır da yalnızım. :) Ama içim rahat, yazdıklarına katılıyor ve "çıkmadık candan ümit kesilmez" diyorum, hem sana hem kendime. :)
"sevdiğim erkek sarışın olmalı / gözleri ela bulaşık yıkamalı" ahah çok iyiymiş ya peki ben bunu benimsedim desem? ilerleme yerine gerileme görülüyo bende farkettiğin üzere.
"sevdiğim erkek sarışın olmalı / gözleri ela bulaşık yıkamalı" tekerlemelerindeki bazı özelliklerden ödün vermek olarak görmeli, hak ettiğimiz (duygusal) muameleyi göstermeyen adama (kalbimizi) vermemeyi öğrenmeliyiz. şimdi hep birlikte ajda pekkan'la birlikte söyleyelim: sevenlere vereceğim (sevgimi)!
seven ve sevilen ikili belli bir süre sonra her neden se hayatlarındaki üçüncü şahısların ve/veya dış etkenlerin/olaylar 'dan etkilenip sevmeyi ve sevilmeyi bir anda bitirebiliyorlar.yani bazen çiftlerde biri bu tür olay ve 3.şahıslar konusunda fazla duygusal oluncada o güzel aşk bitebiliyor ve ben bunu enaz iki defa yaşayan bir tecrübe olarak korkuyorum (güvenemiyorum) artım.
Saygıyla
m.ö
Post a Comment