her yaşadığım aşk / flört / seks tecrübesinden sonra farklı bir uyanma yaşayan bünyem hastalığın pençesinde işe gidemeyip mal gibi oturduğum şu günde yıllardır sisteme alınan bütün tetikleyicileri tek bir potada birleştirip ilişkilerde mutluluğun sadece iki maddeden oluşan formülünü açıklamaktan gurur duyar.
1. the reader: öncelikle (dil)bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçek var ki satır aralarını okumaya, çıkarsama yapmaya bayılan bir cinsiz. her hareketten, her sözden bir anlam çıkartmaya çalışıyor olmamızın bir sebebi ya basit düşünce sistemleri ya da duygularını paylaşmayı sevmeyen yapıları yüzünden erkeklermiş gibi gözükse de bana kalırsa pek çok kadın doğası itibariyle o halde; dolayısıyla şu hayatta en nefret ettiğim lafların başında gelen "rahat ol" felsefesini bir formül olarak sunmayacağım zira genetik olarak belirlenmiş bir şeyi değiştirmek için yapabileceğimiz pek fazla bir şey yok. eninde sonunda gavurların "read into" dediği hadiseyi gerçekleştirip hareketlere-sözlere çoğu zaman aslında sahip olmadıkları anlamlar yükleyeceğiz madem, bunu işleri daha durağan hale getirecek şekilde yapmak mutluluğun bir numaralı formülü. örneklendiriyorum; bir adamla flört halindeyken adamın sokakta elimizi tutması, arkadaşlarının yanında da rahatça sarmaş dolaş olması falan genellikle "demek ki sadece yatmak kalkmak değil, daha düzgün bir şeyler istiyor, o da benden hoşlanıyor" hissi yaratır. doğru-yanlış çıkma olasılıklarını bir kenara bırakarak mentaliteyi şu şekilde değiştirmeyi öneriyorum: "böyle davranıyor demek ki 'aman elini tutmayayım da ilişki istiyorum sanmasın, aman sıcak davranmayayım da sadece yatıyoruz anlasın' hesaplarındaki küçük beyinli bir insan değil; içinden geldiği gibi hareket eden, hesap kitap yapmayan bir insan". işbu düşünce sizin de rahatlamanızı ve içinizden geldiği gibi davranmanızı sağlama potansiyeli olduğundan mutluluk yolunda önemli bir adım, go for it.
2. great expectations: mutluluğumuzun önündeki ikinci engel ise bir ilişki öncesi/sırasında karşı taraftan çok büyük beklentilere girmemiz ve bunların karşılanmaması sonucu duygularımızın aldığı darbeyle işten soğuyor olmamız. bunun için çözüm çok net gözüküyor, olayları akışına bırakmalı ve beklentilerden arınmalıyız ki bir şey yapılmadığında duyduğumuz hayal kırıklığı hissi yerini ummadığımız bir anda gelen güzel hareketin mutluluğuna bıraksın. işte ben bu noktada sıçtığım için bunun nasıl yapılabileceği konusunda pratik bilgiler vermekten acizim dostlar. bir, istediğim bir tepki gelmediği anda karşıdaki insanın karnesini eksilerle doldurmayı başaran tahammülsüzlüğüm ve iki, beklentilerimi kendime çok mantıklı gelen temellere dayandırışım beni ilişkilerde neredeyse mümkün olmayanı istemeye itiyor. bu noktada bir problem de ilişkideki tarafların beklentilere farklı anlamlar yüklemesi. örneklendiriyorum; ben flört halinde olduğum bir adamın bana yatarken mesaj atması, hastayken ya da moralimin bozuk olduğunu bildiği zamanlarda sabah uyanıp ilk iş bana bir nasılsın demesi gibi şeyler kovalayan ergen kafada bir insanım. bu beklentiler erkek tarafında zaman zaman "lan sevgili mi olduk hemen, hesap mı veriyoruz, yoklama mı alınıyor" gibi hisler yaratsa da benim bu beklentilere sahip olma sebebim çok başka. ben adamın gece yatarken bana mesaj atmasını aramızdaki ilişkinin mecburiyeti yüzünden değil, uykuya dalmadan önce benimle iletişim kurmak içinden geliyorsa istiyorum. ben hasta yatarken sabah aklına gelen ilk şey günlük işleriyle uğraşmak, maillerine bakmak, twittera bir şeyler yazmak değil; bana bir nasılsın demek olsun istiyorum. bunları göremeyince de karşı tarafın uzun vadede bana beklediğim şeyleri veremeyeceğine karar verip kendimi kapatıyorum. herkesin aynı zamanlarda aynı duygu yoğunluğunda olamayacağının farkında olsam da böyle şeylere zaman vermeyi, beklentilerimi düşürmeyi bir türlü beceremiyor, mutluluk yolunda ikinci ayakta yatıyorum.
konuyla ilgili karizmatik şarkı sözü: happiness seems to be loneliness and loneliness killed my world |
18 comments:
"bunları göremeyince de karşı tarafın uzun vadede bana beklediğim şeyleri veremeyeceğine karar verip kendimi kapatıyorum"
tipik hatun davranışı 1. bunları görsen bile uzun vadede hiç kimse sana beklediklerini veremeyecek, mutsuz olacaksın. birlikteliği karşıdan birşeyler beklemek üzerine oturtmanın dayanılmaz yanlışlığı.
"a basit düşünce sistemleri ya da duygularını paylaşmayı sevmeyen yapıları yüzünden erkeklermiş gibi gözükse de"
tipil hatun etiketlemesi 1 (devamında başka birşey deniyor gerçi). burada ilki tespitmiş gibi gözükene de birşey diyeyim, çünkü sakız ettiniz ağzınıza ama anlamaktan uzaksınız hala. erkeğin basit olması, karmaşıklığı aslında görebiliyorken, düşünebiliyorken ve istese hissedebilecekken, bunun anlamsız ve nihayetinde aynı kapıya çıkan gereksiz bir süreç olduğunu bilmesindendir. zaman kaybı olarak değerlendirdiğimizden basitliği seçeriz, basit olduğumuzdan değil.
böyle dediğim için üzgünüm, büyüyün artık.
1. karşı taraftan beklediğim şey ilgi, sevgi. bu beklentilerden arınmış olsam zaten neden bir sevgili isteyeyim ki, yalnız başıma da yaşayabilirim. beklenti olmazsa ilişki ihtiyacı da olmaz; senin beklentilerden arınmış ilişki tanımını çok merak ettim gerçekten.
2. cümlenin devamında söylediğim şey zaten o etiketlemenin karşısında olduğumu gösteriyor, dolayısıyla yanlış yerde yapıyorsun açıklamalarını.
yaptığımı düşündüğün genellemeyi yıkmaya çalışırken bizzat kendinin "tipik kadın rerörerösü" şeklinde genellemelere gitmen de ironinin tanımı olmuş.
ben burada ilişkiler hakkında yazarken iki kişinin dahil olduğu bir şey söz konusuysa hep iki tarafın da neyi eksik-fazla yaptığına bakmak gerektiğini düşünüyor, yorumlarımı da ona göre yapıyorum. dolayısıyla bu "feminist kafasındaki kadını olgunluğumla ve laflarımla ezeyim" tavrı komik.
ilkine cevabım, beklentiyi kendi içinde nasıl hissettiğine bağlı, kendini de tek başına düşündüğünde hayatla nasıl konumlandırdığınla ilgili bana sorarsan.
etiketleme, anlamaya çalıştıklarımızı anlamamızı kolaylaştıran bir metod, herkes kullanır. karşımıza birşey çıktığında, ilgili olduğunu düşündüğümüz etiketin olduğu kutuyu açar, içeriğiyle karşılaştırır, önceki tecrübemizden aldığımız destekle bir tepki veririz. ben etiketlemenin bir suçlama aracı olarak kullanılmasından hazzetmem, fakat etiketlemeye karşı değilim. etiketle karşılaşıldığında kendi etiketimi çıkarmış olmam bundandır.
ben uzun süredir seni takip edioyrum, farkındasındır muhtemelen, dönem dönem yazılanları ilginç ve üzerinde düşünmeye değer bulduğum için takip ediyorum. yoksa niye edeyim zaten değil mi? ezeyim tavrıyla hiç gelmemiştim, niyetim de bu değildi, düşündüklerine karşı bir düşünce yazarak meram ileteyim dedim ama yanlış değerlendirilmişim. tartışmak yerine küçümseyerek cevap verildiğinde benim tartışma şevkim kırılıyor. feminist kafasındaki kadını olgunluğumla ezeyim tavrımı alır, uzatmadan ikilerim.
ilkine cevabımı alamadım, çünkü sen ilişkiden bir şey bekliyor olmayı suçlar bir tavırda yazıyorsun. ben de diyorum ki o zaman bir ilişki yaşamanın sebebi nedir? ben kendimi tek başıma konumlandırmayı başaramıyor olsam zaten iyi kötü bir ilişki içerisinde olurum. fazlasını istediğim zamanlarda ilişki de istiyorum ve ilişkiden beklentiler içerisinde olmayı neden yanlış bulduğunu anlayamadığım için soruyorum.
etiketleme konusundaki düşüncelerine hak veriyorum; yalnız ben suçlama aracı olarak kullanmamışken senin yazdığın yorumda o üslubun hissedildiğini söyleyebilirim.
"tartışmak yerine küçümseyerek cevap verildiğinde şevkim kırılıyor" diyorsun ya, ilk gönderdiğin yorumu tekrar okumanı isterim. ben o yorumda bir tartışma hevesi görseydim ona göre cevap verirdim, benden farklı düşünene default saldırma durumu yok yani. "bu olayın doğrusu şudur şudur, büyüyün artık" diye bitirilmiş bir yorum görürsem, cevabım da oradan aldığım küçümseme hissini iade eder tarzda oluyor haliyle.
uzun süredir takip ediyorum ama bir iki geyik not haricinde iletişim kurmadığımızdan olsa gerek karşılıklı üslubu yanlış okuyoruz gibi geldi bana, eh bu da normal aslında.
hayatla kendini nasıl konumlandırdığını nasıl oldu da birşeyi başarmak/başaramamak anlamında algıladın anlamadım. bir eleştri ya da atak cümlesi değil bu. sadece konumlandırmayı diyorum, neye karşı nasıl durmayı seçtiğini söylemek istedim.
ilkine bir de şöyle cevap vereyim; tek başına kaldığında kendi kendine mutlu olmayı beceremeyen bir insan, bunu bir başkasından, bir ilişkiden bekleyemez, beklememelidir. beklenti temelli hiçbir şey uzun vadede işe yaramaz, çökmesi kaçınılmazdır. bana sorarsan bu düşünceyi, paylaşabiliyor olmak temeli üzerine revize etmek lazım. güzel paylaşabildiğinle de ilişki yaşarsın. gene bana sorarsan, bu uzun vadede daha başarılabilir bir yaklaşımdır, diğeri değil.
son paragrafa gelince, haklısın aslında benimki de öyle olmuş. üslubu karşıdakini tanıyabildiğimiz ölçüde değerlendiriyoruz. "büyüyün artık"ı gayet normal bir ses tonuyla yazmıştım ama inandırıcılığım olmayabilir bu durumda.
ne yapayım, feminist kafasındaki kızı ağırlıgımla ezeyim tavrımı alıp ikileyeyim mi yoksa takılayım mı.
o zaman bu dediğin ilişkiden ne beklediğinle alakalı, genel olarak beklenti içinde olmakla değil. çünkü evet, kendi kendine mutlu olmayı başaramıyorsan bir ilişkiden bunu beklemek bence de yanlış ama kendini seviyor olmana rağmen başka birinin de seni sevmesini beklemek doğal geliyor bana.
takıl canım, aşkolsun :) zaten msn penceresinden halliceyiz :)
tamam kavga etmeyin..
sex abi, gerisi zırva.
gene beklemeye bağlamışsın mevzuyu. başkasının seni sevmesini beklemek doğal gelebilir ama bence sağlıklı değil. ikisi de -beklenti içinde olmak ve olabiliyorsa paylaşmak olmuyorsa ne yapalım demek- aynı kapıya çıkıyor belki ama kapıyı açınca gördüğümüz manzara farklı oluyor.
fıtrat da var tabii. şimdi mecburen gene etiket çıkarmaya geleceğim ama son yorumuna "kız kafası" dedim içimden. normal bir ses tonuyla dedim ama. kız kafası diye bir posta yazarsam altına beklerim. etiketlerinle gel :)
kızım sonuçta abi (kadın since 2002), kız kafası olabilirim yani sorun değil. sen beni "ben erkeklerle daha iyi anlaşıyorum yeaa"cı kolpa kızlardan sandın herhalde hehe :)
est. voodoo
Iki cesit erkek vardir:
yas odun = genc erkekler
bildigin odun = diger tum erkekler
Voodoo girl sen yas odun ariyorsun. Digerlerini egip bukemezsin ve istedigin veya bekledigin gibi davranamazlar. Odun = odun
yok yok odun olmayanları var da, öylesine de sen aşık olamıyosun.
de profundis'e ditto..
2. maddede beklediklerini yapan erkeklere kızların standart tavrı, duygusal olarak ruhlarını tatmin edip sonra "can't we be friends?"i çakıp geçiyolar.. sözüm meclisten dışarı sonuçta herkes böyle değildir elbet ama ezici çoğunluk böyle olunca 2yi yapan/yapma potansiyeli olan insanlar da sikerler moduna giriyo..
ben "he is just not that into you" ekolünün sıkı bir takipçisi olarak bu beklentilerinde yanlış bi şey göremiyorum. sonuçta biriyle bi ilişkimiz olucaksa değer verilmek gibi beklentilerimiz oluyo ki bu gayet doğal. eğer hiçbi beklentimiz olmasaydı fuckbuddy ile sevgili arasında hiçbi fark olmazdı. yani söz konusu beklentiler "neden her gün bana romantik komedi jestleri yapılmıyor?!!1!" şeklinde histerik şeyler olmadığı sürece (ki sende böyle bişeyin söz konusu olduğunu zaten zannetmiyorum) bitakım temel beklentilere sahip olmak, aynı zamanda ne istediğimizi bildiğimiz anlamına gelir. böylece baştan bazı elemeler yaparak yeteri kadar istekli olmayan adamla ya da yeteri kadar istemediğimiz adamla vakit kaybetmeyiz... diye düşünüyorum.
şu yorumun zamanlamasının güzelliğini kelimelerle anlatmam namümkün =)
seven adam seviyorum demez!
sever...
seven adam seviyorum der; eğer o adam bunu söyleyebiliyorsa karşısındaki kadına olan hislerini saf bir şekilde açıkca sunuyor demek tir.burada beklentisi kadının onu anlamasıdır.
bu anlayıpta anlamamzlıktan gelenler ne demek lazım???
Saygılarımla
m.ö.
Post a Comment