Monday, March 17

aaaaaaafrika


sevdiceğimin geçici bir süre için de olsa yuvasına dönmüş olmasıyla mutlu mesut geçirdiğim bir haftasonunun ardından back to reality moduna girmiş durumdayım. hayat zengin koca bulup tüm gün seda sayan izlemektir ey gençler, bırakın bu kariyer ayaklarını demek istiyorum ama, bana yakışmaz. bugüne bugün idealist bir eğitim neferiyim.

pazartesi öğleden sonralarının office hour olması, isim benzerliğinden öte gerçekten 'happy hour' şeklini alıyor; zira iş yapıyoruz yapmasına ama öğrencilerle muhattap olmak durumunda değiliz. sevmediğimden değil de, hayatımdaki bazı arkadaşlar gibi 'overdose' durumu yaratıyor öğrenciler bünyede, bilen bilir. sonuç olarak an itibariyle (desalvo üniforman çınlasın) çıkış saatine kadar bilgisayar başında işlerini halledecek ve sonrasında da sevdiceğiyle mutlu bir gün geçirecek bir insanım. ayrıca kadim dostum ayfer'den gelen "denizbank'ta işe başlıyorum" haberi günüme ayrı bir renk kattı, belki bir nefes daha kaldı, öldürmeyelim.

gençliğimi kaybetmiş olmanın verdiği bir gudubetlikle mi bilmiyorum ama, bir takım gençleri, özellikle de benim gençliğime benzeyenleri kıskanıyorum. bakın ne kadar da kendiyle barışık bir insanım, çat diye söyledim. böyle ne bileyim gesin tozsun, ben elimde dosyayla toplantıya doğru ilerlerken telefondaki arkadaşına 'biz pikniğe gidiyoruz' desin, internet ortamlarında sevgilisiyle karşılıklı göndermeler yapıp sosyal hayatının büyük bir kısmını forumlarda takılarak falan oluştursun işte bunlar güzel şeyler. büyüdükçe sahalarımızda göremediğimiz bu hareketlerin yerini daha olgun mutluluklar alıyor belki ama (yalan) yine insan dönüp de özlüyor be kardeşim, haksızlık bu. mutluluğun değil, mutlu olamayışın resmini çizin bana, alnınızdan öpeyim.

bazen birinin blogunu okuyorum. hoşuma gidiyor ama comment olarak yazacak hiç bir şeyim yok. ama blogger kişi de bilsin istiyorum voodoogirl kişisi blogunu okumuş, çok beğenmiş. bu durumda ben insanları mutlu etmeyi seven müthiş bir insanmıyım yoksa kendini göstermeyi seven showgirl bir insan mı. hadi bakalım.

ayrıca en sevdiğim ankaralı lafı da 'la bebe!'dir, so keçiören, so cello. bayılıyorum.

3 comments:

cız-bız-liz said...

"hayatımdaki bazı arkadaşlar gibi 'overdose' durumu yaratıyor öğrenciler bünyede, bilen bilir"
kikikik, ben biliyom o kim.

gerçekten de hayat seda sayan moda geçmeye başlıyo. biraz lazım ama ondan da, şöle bi tokat gibi insin suratımıza ki kendi "fabulousness"ımızın farkına varamayan gözümüz bi açılsın.

and I would do samantha.

Dilcun D. said...

Istanbul- Ankara otobusunde blogunu okuya okuya buraya kadar geldım. Bunu da okuyunca ' bu kadar zevk alarak okudugum bır bloga hıc ses etmemek olmaz sımdı,' dedım. Takıpteyım :)

voodoo girl said...

teşekkür ederim dodo :)