blog insanlarının çoğunun duygusal/futbolsal/ilginç tespitler yapansal postlar attığı bir haftayı serilerime resimler ekleyerek geçirmiş bulunmanın vicdan azabını çekiyorum şu an. ben de sevgilimden ayrı geçiriyor olduğum günlerin acısını paylaşmak istiyorum, şampiyonlar ligi yazmak istiyorum (forza roma), "şerefsizim benim de aklımdan geçmişti" dedirtecek tespitlerimi paylaşmak istiyorum sizlerle lakin olmuyor. bu aralar vücudumu kasıp kavuran 'negatif enerjim' enginlere sığmıyor, taşıyor. bir lama misali ona buna tükürerek gezmek istiyorum bir süre.
yaklaşık 1 saat sonra beşiktaşkımın ankarada maçı var. gidemiyorum mu gitmiyorum mu yazsam bilemediğim bir haldeyim, ama kelimlerimi de özenli seçmek istiyorum; bazı laflarımla kitleleri kırdığımdan değil de(yine de affola), dersi dinlemeyen öğrencime "would you like to do number 5?" inceliğiyle yaklaşıp "I couldn't do it" cevabı aldığım zaman "you couldn't or you didn't?" demeyi seven bir insan olduğumdan. normalde hiç yapmam ancak maç uğruna öğrencime telefon numaramı da vermiş bulundum; gıcık olunduğu için geceleri işletilecek yahut aşkından yataklara düşülüp mektuplar yazılacak bir hoca olduğumdan değil; prensip meselesi. bilet durumlarıyla ilgili bilgi alacaktım kendisinden ama bu saate kadar haber çıkmadığına göre pijamalarım, lig tv ve bira üçlüsünde bir maç beni bekliyor (voodoo sahaya 3lü çektir kartala). şimdi iki ucu boklu değnek bir haldeyim. maç çok güzel olursa (ki arkadaşlarımın öyle bir şey yok itirazlarına karşılık bugünün havasının tam maç havası olduğunda ısrarcıyım) yerinde izleme şansını kaçırdığım için üzüleceğim, kötü olur da beşiktaş puan kaybederse zaten üzüleceğim. böyle bir durum, tgi friday'e yakışmayan dilemmalar.
[maç sonrası editi: içim gitti tribünleri izlerken, maça konsantre olamadım resmen. maçla ilgili dünyanın en bebece yorumunu da tam şu dakika yapıyorum; 'allah hakkımızı verdi'nin tanımı budur. ayrıca her maç sonrası gözleri dolan orangutan başkan istemiyoruz.]
çok şaşırtıcı ancak haftasonu yapmam gereken hiç bir akademik işim yok. havanın da bu kadar güzel olmasını fırsat bilip, kendimi yabancı bir ülkede geziyormuşcasına sokaklara vurmayı planlıyorum. ankara'da olduğumuz için 'sokak'tan kastım bittabii tunalı hilmi caddesi. 30 yaşını geçmiş ve kendini evde kalmış gibi hisseden ancak bunu itiraf.com dışında kimseye itiraf etmek istemeyen bekar kadınların yanlarında erkek olmayışının açıklaması olarak uydurduklarını düşündüğüm "girls night out" kavramını yaşatmaya and içtik. gecenin detaylarını pazar günü okuyabilirsiniz.
son zamanlarda resim kontenjanımı fazlasıyla doldurduğumu düşündüğüm için bu yazımı resimsiz ancak saptamalar başlığı altında sorulabilecek bir soruyla bitiriyorum: sıcak bir şey, örneğin kahve içerken fincanı ağzımıza doğru götürüp üflememiz işe yarar mı, yoksa kendimizi mi kandırıyoruzdur?
Friday, March 7
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
2 comments:
o kadar şahane ki 150 defa üstüste okudum kendisini. google reader'a vaktiyle beni dürtmediği için teessüflerimi bildiriyorum.
takdiriniz gözlerimi yaşatıyor bağyan =)
Post a Comment