Sunday, August 10

07-1

bugünkü hürriyet ik ekinde bahsi geçen tatil sonrası işe dönme sendromunu 25 ağustos'a kadar işbaşı yapmayacağımdan biraz olsun ertelemiş olsam da, şu an makinede yıkanmakta olan yazlıkların sesi ve çekmeceye kaldırılmayı bekleyen bikiniler tatilimin neredeyse bitmek üzere olduğunu gözüme ve kulağıma sokmak ister gibiler.

antalya, bu gidişimde -her ne kadar ilk günler yangının kasveti özellikle manavgat çevresi beldelere çökmüş olsa da- bıraksalar california olacakmış izlenimi verdi bana (oraları gördüğümden değil de, böyle palmiyeli yollar gamsız insanlar ve sıcak hava dendiğinde aklıma ilk orası geldiğinden). şehirdeki yol çalışmaları nedeniyle 2 kez yanımızdaki arkadaşları otobüse yetiştirememe sorunu yaşasak da yolları güzel, fatih terim telaffuzuyla 'tebele'leri pek açıklayıcı bir şehir, bulduk yolumuzu bir şekil. yalnız insanları sıcaktan olsa gerek araba kullanma konusunda biraz başarısız gibiler, ayrıca kırmızı ışıkları sonsuza kadar yanıyor. şehirde talip yörükoğlu isimli bir şahsın istisnasız her şeyde parmağı olduğu görülüyor; gıda üretiminden emlakçılığa kadar her yerde kendisinin ismiyle karşılaştık.

böyle bir tatil öneri yazısı yazmak için çok geç olsa da, benim 3 maddelik 'antalya'ya giderseniz mutlaka yapın' listem şöyle:
- ışıklar caddesi'ndeki marco polo'da dondurma yiyin. başka yerde şubesi var mı merak ediyorum, hayatımda yediğim en güzel dondurmaydı.
- lara'da sahil boyunca birbirine benzer görünen özel 'beach' işletmelerinden zuğa beach'e gidin. yalnız yanınızda kendi müziğinizi dinlemenize olanak sağlayacak bir aparat mutlaka olsun çünkü 2 yaz öncesinin hitleriyle başlayıp günümüz pop müzik şaheserlerine ulaşan playlist beni baya yıprattı.
- phaselis'e gidin, muhteşem bir manzarada muhteşem bir denize girin ve antik bir kent gezmiş olmanın hazzı yanınıza kar kalsın. ancak imkanınız varsa piknik modunda şemsiyeniz, yiyecek ve içecekleriniz, serip üzerine oturacağınız bir örtünüz falan olsun; şezlong vs bulmanız mümkün değil, büfe tadında hizmet veren işletmeler de gereğinden fazla pahalı.

nihayetinde, 10 günü tamamladık ve yoktan varedilmiş ilk şehre, arabanın camını açınca içeri yavşak bir sıcaklık dolmayan, kuru havasıyla beni benden alan şehrime, ankarama döndük. beyaz peynir tadındaki tenimi sabahtan akşama kadar güneşte yatan ruslar kadar azim çöreği olmadığımdan götürdüğüm gibi geri getirdim. burada güneş alerjilerim kaşınmıyor, saçlarım nem sorunu olmadığından güzelce kuruyor, ve ben de vücudum gibi doğal habitatıma geri dönmenin mutluluğunu yaşıyorum. ankara girişinde gördüğüm yeni yapılmış bir binanın üzerindeki 'talip yörükoğlu emlak' yazısının gerçekliğini de kabul etmiyor, yol yorgunluğuyla yaşadığım asit kafalarına bağlıyorum.
hoşbulduk.

4 comments:

jelatin said...

Aynı liseden mezun olmamızın şaşkınlığı içerisindeyim şu an. Sen, ben, Mehmet. Buluşsak aşure gününde. Bunu mail olarak gönderecektim ama görünürde bir adres bulamadım. Okuyunca siliverirsin.

Godsyndrome said...

Tatilin tek faidesi;Ankara'nın mükemmelliğini hatırlatmak oluyor zaten.Ankaramıza hoşgeldiniz bağyan.

Tyra DeSalvo said...

tüh bak antalya'dan yörükoğlu süzme yoğurdu getiriver bana diyecektim unutmuşum :P

Anonymous said...

ozaman sana burdan şööle seslenmek isterim:
sarı birbirbirbirbir
sarı birbirbirbirbir
.
.
.... ve bööle sonsuza kadar devam eder!