tatilden döneli, işe başlayalı, readerda bayram boyunca yazılmış sayısı 200'ü bulan postları görüp "çüş artık" diyeli çok oldu ancak yazamadım. elim belim içim ve dahası bilgisayarım buraya dönmek istemedi. şimdi bile zor çıkıyor kelimeler, aklım hazırlamam gereken bin tane şeyde çünkü. evet ben son zamanlarda böyle bir insan oldum. yapmam gereken çok şey olduğundan sürekli aklımda şu an bunu yapıyorum ama aslında şunu da yapıyor olmam gerek halleri hakim bana. ünlü düşünür haydar dümen bu kafa doluluğunun seks esnasında orgazmı engelleyen bir şey olduğunu söyler mesela, eğer googleda "orgazm olamıyorum ne yapayım göster" yazıp da buraya yönlendirilen biri olursa yardımım dokunsun diye yazıyorum bunu. herneyse, bu kafamın sürekli bin parçaya bölünmesi olayı o kadar saçma boyutlara ulaştı ki yapacak hiç bir işim olmadığında bile şöyle gerizekalı bir moda giriyorum: bilgisayar oynuyorsam acaba şu an tvde güzel bir şey kaçırıyormuyum, tv izliyorsam acaba şu an bilgisayar oynasam daha mı çok eğlenirim. böyle dangalak bir insan oldum, kurtulamıyorum.
tatilleri de gerçekten sevmiyorum arkadaş. öyle bir hayali gerçeklik yaratıyor ki insanın kafasında, insan gerçek hayata döndüğünde kaderden okkalı bir tokat yiyor. ıssız adam'daki -yerseniz- o büyük aşka kendini inandırıp eski sevgilisini arayan ve "ne ıssızı ben senden sonra 50 karı siktim şimdi de evliyim ve 3 çocuğum var seninle de zaten memelerin güzel diye takılmıştım bir ay" cevabını almış bir kızın yediği tokattan. acısı inanılmak istenmeyen gerçeklendiğinde saklı. bundan güzel slogan olur bak yazın bir kenara. neyse işte, tatili sevmediğim için tatilde istanbulda yaşadıklarımı anlatan bir postum da olmayacak. ama yakında bloga "liz vuduyu eve attı" başlıklı bir fotoğraf koyabilir, ve tatilimin ne kadar güzel geçtiğini ima etmeye kalkabilirim; siz inanmayın.
tüm bu olaylar olurken, ben 12 saat uyusam bile uykuya doyamaz bir depresif hallerdeyken, genelde iftar zamanı görülen bir sessizliğin hakim olduğu 7. caddede siyah eteğim, siyah kulaklıklarım, gri çizmelerim, gri paltom (gocuk) ve kırmızı atkımla kendimi -hiç gitmediğim- rusya'da yürüyormuş gibi hissettiren bir ruh halindeyken; uzun zamandır beklenen de oldu ve bilgisayarım çöktü. perşembe formata götürülecek. o zaman saçlarım yana taranmış, gözlerim siyah kalemli soruyorum sizlere: peki bana formatı kim atacak?
2 comments:
istanbul gezimizden ne öğrendik,
gocuklarımızla gece dışarı çıkmıoruz vestiyer paralarını götümüze sokmuoruz...
gocuk gocuk gocuk bayılıorum bin kere tekrarlıyabilirim
ya ben de katıldım kaldım yazamıyorum. oysa yazacak o kadar cok sey var ki..
Post a Comment