godsyndrome ve
mellöcüğüm aynı konuda mimlemişler beni. konumuz en sevdiğimiz mekanlar.
room sweet room: evet ben de mellö gibi odamla başlıyorum çünkü eskisi gibi mekan mekan gezelim alemlere akalım modumuz kalmadığından en mutlu anlarımı çoğu zaman bizzat kendi odamda yaşıyorum. canım benim. hele yeni dekorasyonlarımla retro rocks konseptindeki odam beni benden alıyor o derece.
nada: son zamanlarda haftasonları teenager sayısındaki ve üçyüzbeşyüz müzikteki artışa rağmen, özellikle çok kalabalık olmadığında gerek mekanın sevimliliği gerek çalışanların saygılı tutumu gerekse deniz mahsülleri salatası, nada burger ve nada shot olmak üzere yiyecek içecek seçenekleriyle sevdiğimiz bir mekan. ilk açıldığında daha kimse bilmediği için çok güzeldi, şimdi ankara gencinin "neresi patlıyorsa oraya gidelim hacı" şeklinde özetlenebilecek gece hayatı anlayışının kurbanı olma yolunda ilerliyor. allahım sen koru.
tribeca: tunalıdan girdik öyle devam edelim. özellikle yazın akşamüzerleri yemek yemek, bir de haftasonları kahvaltıları için ideal. diner kahvaltı tabağını denemeyene şiddetle tavsiye ediyorum. amerikan tipi steakleri ve ince hamur pizzaları da oldukça lezzetli. yalnız mojitolarını hiç önermiyorum. yakın zamanda koydukları plazma tvlerden amerikan futbolu yayınına başlayan mekan biraz içerdeki atmosferinden oldu bana kalırsa, ama hala iyi bir seçenek.
leb-i derya: yenisi, eskisi farketmez; istanbul'a her gittiğimde uğramak istediğim bir yer. apple martiniyi tek geçiyorum.
konak pier home store cafe: bir ankaralı olarak manzaraya vuruldum tabii, yiyecek içecek önerisi hatırlamıyorum bile.
inönü stadyumu: hey gidi günler. bunu da inanın fanatik beşiktaşlıyım stadyumu yazmazsam olmaz kafasında yazmadım. beşiktaşlı olmasam da inönü stadyumunun büyüsü beni etkilerdi diye düşünüyorum. altında çim saha, kafanı kaldır gemileri izle, kapısından çık dolmabahçeye selam ver. olmaz böyle şey yoksa rüya mı.
hacettepe beytepe kampüsü: hele şimdi kar da yağmış, nasıl güzeldir be kampüs. öğrenci arkadaşlar kıymetini bilsinler. hayalet kampüstür, hiç bir numarası yoktur, doğru düzgün cafe falan bile yoktu bizim zamanımızda ama; soğukluğunda, tenhalığında bile bir asalet vardır beytepe kampüsünün. yaşamayan bilemez.
lizbon: bir şehir bu kadar içten, bu kadar güzel olamaz. gitmediğim bin tane avrupa şehri var, ama bugün şansım olsa ilk lizbona tekrar gitmek isterim. 5 sene geçti, hala lizbon resmi görünce içim burkulur. ah be. şehr-i hayalim lizbonum benim.
ulan bu mim de kesin "aman tanrım ne kadar havalıyım bakın bunlar da takıldığım mekanlar" kıvamında başlamıştır ama ben duygusala bağladım. kendisini bilgisayarımı adam eder etmez mimini cevaplayacağımı burdan duyurmak istediğim
kiralık beyin ve ankaralı kontenjanından
hiçkimseye paslıyorum.