Friday, January 16

Fosforsuz Cevriye


en son yurdum insanının ölüp bittiği ve sayfalarca google aramasından gına geldiği için şu anda adını zikretmekten kaçındığım o filmi şurada eleştirdiğimden beri sanatın ve sanatçının dostu voodoo girl postum olmadığını farkettim. o yüzden hazır sinirlenmişim, kinimi başka bir yere kusayım modunda ankara devlet tiyatrosu tarafından sahneye konulan fosforlu cevriye oyunundan bahsetmek istiyorum.

oyuna tamamen kişisel sebeplerden, kadim dostum ayfer'in nişanlısının oyunda rol alıyor olması sebebiyle gittik ('ne kadar çok sanatçı insan tanıyorum tanrım' tribimi yesinler). tiyatroya karşı olduğumdan değil de, yanında "müzikal" yazan türkçe oyunlardan ağzım yanmış olduğundan. ilk dakikalarda "japon yapmış arkadaş" dedirten dönen sahnesi ve mini senfoni orkestrasıyla seyircinin ağzına balı çalan oyun, ilerleyen dakikalarda -kanımca büyük ölçüde cevriye rolündeki oyuncu yüzüden- binbir sıkıntıya gark ediyor insanı (hayatımda ilk kez gark etmek tabirini kullandım çok heyecanlıyım kesin yanlış oldu).

'baş' tabir edilebilecek diğer oyunculara laf etmek tabii ki mümkün değil, zira bence gayet iyiler. laylaylom şarkılar ve danslar da sıkıntı yaratmıyor, zaten oyunun tanıtımında vaadedilen şeylerden biri de bu. ancak konu "zaman zaman hüzünleneceksiniz" iddiasına gelince çuvallıyor oyun. favorimiz çelloya eşlik eden enstrümanların müthiş ezgilerinin üzerine, sadece sesi ve memeleri (ki diğer kadim dostum aycana göre push-up bra'nın eseriymiş, ben söylesem kıskandı dersiniz diye başkasını referans verdim) güzel olduğu için oyuna dahil edildiğini düşündüğüm baş kızımızın saçma sapan sözlere sahip şarkıları eklenince, kızımız da popun prensesi nilüfer havalarına girince, olay işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor. sahne ne zaman hüzünlü bir havaya girse "allah yine şarkı geliyor" korkusuna bürüyor izleyiciyi. oyuna adını vermiş karakterin daha güçlü olmasını bekliyor insan haliyle, hani adına yakışır bir şekilde fosfor gibi parlamasını falan, ancak oyun sonunda bu kıza dair hiç bir şey kalmıyor akılda. olay örgüsü biraz boş, final de saçmalık olunca, böyle bir konunun 3 saate nasıl uzatıldığını anlayamamış bir şekilde çıkıyorsunuz salondan.

tiyatroya destek olalım tabii ki, siz de gidin görün belki beni rahatsız eden unsurlar size o kadar batmaz ve iyi tarafları daha ağır bastığından eğlenirsiniz ancak çok rica ediyorum, hani sizden böyle bir şey beklediğimden değil de, karakterlerden biri "siktir git" dedi diye gülen mehmet ali erbil fanlarından olmayın, olanları uyarın, yüzlerine tükürün. benim yerdiğim o başrol oyuncusunu da beğenseniz dahi alkış esnasında "halkım, beni siz yarattınız" triplerine benim hatrıma gıcık olun, fazla alkışlamayın. şimdiden teşekkürler.

2 comments:

inatçı hardal said...

hakkaten 3 saat sürmesine gerek yoktu.cevriye de olmamış ı-ıh.

Scatterbrain said...

tiyatroya destek olma geyiği yıllardır var. bu az ilginin sebebi kalite düşüklüğü ya da bu işin olduğundan daha fazla, gıcık kapılacak kadar sofistike gösterilmesi bence. kendi adıma konuşacak olursam zaten sıkıcı bir müessesedir genel olarak,bazıları haricinde tabiiki. sanırım Cevriye'yi seyredemem ben yahu...