Tuesday, September 8

sabah kafası

rüyamda bizim ingiliz büyükbaş meğer bana aşıkmış, bir yüzüğü ikiye bölüp yarısını veriyor bana ama parmağım için çok küçük olduğundan çengelli iğneye geçirip üzerime tutturuyorum. tam o esnada -hakkında hiç de ahlaksız düşüncelere sahip olmadığım ve şu an bu satırları okuyan- bir arkadaşım geliyor "haydi tunalıya erken inelim" diye, koşup boynuna atlıyor ve öpüyorum dudaklarından. hani bazı rüyaların etkisinden uyandıktan 2 saat geçmeden çıkamazsınız ya, işte o halde servise bindim, everclear - local god çaldı, düşünceler ordan oraya gitti hüzünlendim. kitabımda "kişioğlu hikayecilikten kurtulamaz, kendi hikayeleri ve başkalarının hikayeleri arasında yaşar. başına gelen her şeyi hikayeler içinden görür. hayatını, sanki anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır. ama, ya yaşamayı ya da anlatmayı seçmek gerek." satırlarını okuyup felsefik düşüncelere daldım. sonra birden yolun kenarında beşiktaş suluklu bir çocuk görüp gülümsedim ve geçti.

keşke her şey bu kadar basit olsa.

4 comments:

Cimbakuka said...

Süper ya :)

varol döken said...

sartre senin ta mına koyim! bir laf söyledin hayatımızı s.ktin! şimdi sıkıyorsa seçsin hadi birini, kafası da hayatı da aynı oranda işleyen insan...

Tuncay said...

aman varol döken dikkat et sartre'a gıder vermek ramon'a gider vermeye benzemez çarpar adamı 2 dk'da..

varol döken said...

@tuncay
derdimiz gelir gider dengesi olsa, kelime bütçemiz açık vermez... herkese de hak ettiğini veririz sen müsterih ol...